|

Çözülme korkusunu aşacağız

Çözüm sürecinin başlamasında Türkiye'nın dış politikadaki zihniyet değişikliğinin de etkisi olduğunu belirten Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 'Aslında bir alanda harita var, bir de zihin haritaları. Bu zihin haritaları değişmek durumunda. Türkiye, son 10 yılda bunu yaptığı için prestij kazandı' dedi

İbrahim Karagül
00:00 - 27/02/2013 Çarşamba
Güncelleme: 00:26 - 27/02/2013 Çarşamba
Yeni Şafak
Çözülme korkusunu aşacağız
Çözülme korkusunu aşacağız
Suriye'den sonra Arap Baharı'nın seyri nasıl etkilenecek?

Şimdi bu birçok faktöre bağlı. Yani şunu hatırlayın: Berlin Duvarı 1989'da yıkıldı, Çavuşesku 1989 sonunda gitti ama, Balkanlar'da hala yapısal değişim tamamlanamadı, yani 20 yıla yakın bir süre, bunun gibi bölgede de Ortadoğu'da da aslında bu değişim sürecinin başındayız.

YENİ MÜBAREK BİR DAHA GELMEZ

Birçok meydan okumalar gündeme gelebilir ama tarih geriye doğru akmayacak artık. Yani bir daha Mübarek benzeri bir lider, otokratik lider yönetimlerinin oluşması çok zor; bir kere cin şişeden çıktı. Suriye'deki yapı değişimiyle birlikte artık demokrasilerin istikrar kazanması dönemine geçilebilir.

Terör sorununun çözümü için bir süreç başladı. Bunda dış politikadaki zihniyet değişikliğinin de etkisi var mı?

Kesinlikle. Bunlar iç ve dış faktörler burada birbirinden ayrıştırılması çok zor olan faktörlerdir. Yani, artık ülkelerin iç siyasetleriyle dış siyasetleri arasındaki çizginin gittikçe flulaştığı, yok olduğu bir dönemden geçiyoruz. Yani dış politikadaki iddialarınız içerideki demokrasiyle beslenmezse havada kalır.

PRESTİJ KAZANDIK

Şimdi bölgede herkese özgürlükçü bir tutum tavsiye ederken, bunu kendi siyasal sisteminize veya kendi iç siyasetinize yansıtamazsanız bir müddet sonra anakronik kalır bu söyledikleriniz. Türkiye iç ve dış restorasyonun ikisini bir arada yaşıyor. İçeride demokratikleşme arttıkça bir kere halkın talepleri, dış politikayla ilgili talepleri de yükseliyor ve siyasi otorite buna cevap vermek durumunda oluyor. Aynı şekilde içeride siyasi aidiyet hissi pekiştiğinde dış politikanız güçleniyor. Yani, 10 sene önce, 20 sene önce işte bölünme riskiyle yazı, kışı da komünizm gelecek riskiyle geçirdiğiniz zaman dış politikada söyleyeceğiniz bir şey kalmıyor. Aslında bir alanda harita var, bir de zihin haritaları. Bu zihin haritaları değişmek durumunda. Bunu daha çabuk yapabilen, bu yeni zihniyeti daha çabuk benimseyebilen ülkeler uluslararası alanda prestij kazanıyorlar, kazanacaklar. Türkiye, son 10 yılda bunu yaptığı için prestij kazandı.

PRANGAYI KIRMALIYIZ

Demokratikleşme ile çözüm sürecini de başarıya ulaştırarak ayağımızdaki prangaları tümüyle kıracağız ve bu bizim bölgenin halklarıyla daha yakın ilişki kurmamıza imkan tanıyacak…

Esed'e hiçbir uluslararası baskı olmadı
Uluslararası toplum Suriye konusunda istikrarlı bir çizgi takip etti mi?

Etmedi. Türkiye'nin sürdürdüğü istikrarı, yani istikrarlı çizgiyi bütün aktörler sürdüremedi, bölgedeki bazı bölgeler hariç. Bu istikrarlı tutumdan kastımız; çözümün bir an önce oluşabilmesi için ve insani boyutun çözülebilmesi için Suriye rejimi üzerine baskı uygulamak, bu baskı uygulanmadı. Yani, Suriye rejimi üzerine uluslararası toplum baskı uygulamadı. Burada da, sanki Beşar Esed baskılara direnen bir adam gibi yansıtılması çok yanlış bir algıdır, çünkü hiçbir baskı yapılmadı Beşar Esed'e, hiçbir baskı uygulanmadı. Ne bir Birleşmiş Milletler Güvenlik kararı çıktı, bazı ambargo uygulamaları ve görüşmelerin kesilmesi dışında ki o da doğaldır, ne de gerçek anlamda rejime dönük bir baskı uygulandı.

AÇIK ŞEKİLDE DESTEKLEDİLER

Uluslararası toplumun bir kanadı açık bir şekilde Beşar Esed'in yanında yer aldı, onları biliyorsunuz. Diğer kanatta ise Beşar Esed'a mesafe koymak, eleştirel yaklaşmakla birlikte muhalefeti desteklemek anlamında da, Beşar Esed'a baskı uygulamak anlamında da istikrarlı, kararlı bir politika takip edilmedi.

Bir tavır gösterdiler ama sonuç alıcı şeyler yapmadılar.

Evet, sonuç alıcı bir tavır değil. Onun için biz çözüm ve hemen çözüm dedik. Çünkü, Suriye'nin yıkılmaması lazım. Olan tablo şu, birçok taraftaki şey şu: Nasıl olsa bu adam gidecek, biz dokunmadan gitsin, biz bir risk almadan o gitsin. İyi de o sırada kaç yüz bin insanın belki daha öleceğini kim bilebilir? Bunu bir tek yüreğinden hisseden biziz. Onun için ne yapılacaksa hemen diyoruz. Ben son Münih Güvenlik Konferansı'nda iki teklifte bulundum, herkes oradaydı, bunu sonra da dillendirdim. Hadi siyasi hesaplarımız, Suriye'yle ilgili siyasi yaklaşımımız, vizyonumuz, stratejik bakışımız farklı olabilir, herkesin kendi ulusal çıkarı gibi şeyi olabilir. Ama iki konuda en azından uluslararası toplumun ortak bir yerde durması, buluşması beklenir. Bir; insani yardım koridorlarının oluşması, yani ister rejim, ister muhalefetin insani yardım koridorlarına engel çıkarmaması konusunda kesin bir karar alınması Birleşmiş Milletler'de ve müeyyidesinin de konması. Çünkü, şu anda biz Türkiye'de rahat şartlarda yaşarken, Suriye'de milyonlarca insan evsiz, barınaksız, yakıtsız, ekmeksiz yaşamaya çalışıyor, hayata tutunmaya çalışıyor. Bu kış böyle geçti Suriye'de. Bir de bu kışın yaptığı katliam var rejim dışında.

Tabii, soğuk.

Şimdi insani koridorlar hemen açılsın; hala bir ses çıkmadı. İkincisi de; savaş suçları diye bir şey var, yani herkesin üzerinde intibak ettiği. Savaşta iki düşman ordu arasında bile yapılamayacak şeyler var. Şunu elimizdeki verilere istinaden söylüyorum: Bırakın iki düşman ordu arasında yapılamayacak şeyleri, yani o sınırlar çoktan aşıldı, şu anda Suriye'de yapılanlar herhangi bir savaşta yapılabilecek bütün suç unsurlarını barındırıyor.

Kuzey Suriye psikolojik harekat

Suriye'de ısrarla Türkiye'ye karşı, PYD'yi sanki rakipmiş gibi çıkarma çabası var? Nasıl Kuzey Irak korkusuyla onlarca yıl Türkiye'yi Irak'tan kopardılar, bu sefer de Kuzey Suriye korkusuyla Suriye'den uzak duralım istiyorlar. O zaman ben bunu çıkıp söylemiştim hatırlayacaksınız, psikolojik bir operasyon demiştim. Çünkü, bizim o sınırlarımızda bir tehdit kuşağı oluştuğunda sizin manevra kabiliyetiniz daraltılıyor. O gün o manşeti atanlara söylemiştim, şimdi de söylüyorum; herkesin dikkatli olması lazım.

KÜRT DE, ARAP DA TÜRK DE SOYDAŞTIR

Karşı taraftaki Ceylanpınar'daki Resulayn'daki Kürt akrabadır, Arap akrabadır, Akçakale'deki Türkmenler, Araplar akrabadır ve açık söylüyorum; bunların hepsi de bizim için tarihdaştır, soydaştır. Benim vatandaşımın amcaoğlu benim tarihdaşımdır, soydaşımdır. Burada biz fark gözetmeyiz, hiçbir kitleyi kendimize düşman addetmeyiz. PYD açısından söylüyorum, ikircikli tutumu hep tenkit ettik.

Dağlıca baskını ve Köşk seçimi bağlantılı

Osmanlı döneminde dikkat ederseniz bütün o dağılma süreci dini azınlıklar üzerinden yürüyen bir süreç oldu. Türkiye Cumhuriyeti o anlamda dini niteliği bakımından yeknesak bir toplum oluşturdu ama bu sefer de etnik ve mezhebi aidiyet hislerinin zayıflaması sebebiyle bir çözülme korkusu yaşadık uzun yıllar. Halbuki bu aidiyet hissi gönülden gelen ve insanların hem birbirleriyle, hem de devlet denilen mekanizmayla görülmez bir bağla kendilerini bağlı hissettikleri bir psikolojik bağdır. Türkiye'nin gücü son dönemde bu psikolojik bağın pekişmesini sağladığı için arttı. Türkiye'nin iddialı bir döneme girdiği ya da iç demokrasi çalkantısı yaşadığı dönemlerde, yani 2007'de Dağlıca baskınıyla 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi, birbiriyle irtibatlıdır.

Çözülme korkusu bitecek
Biz bu çözülme korkusunu atlatabiliyor muyuz?

Atlatacağız. Bizim zaten şu anda yürüttüğümüz mücadele, bu çözüm sürecinde de herkesin dikkatli olması gereken husus bu. Ortak bir ideal etrafında toplumu harekete geçirebilme. Eskiden beri savunduğumuz ilke; bölgede yeni sınırlar oluşmasın, daha büyük ölçekli birliktelikler oluşsun. Sınırlar duvar olmaktan çıksın, anlamsızlaşsın.

Erbil'le yakınlaşma rahatsız ediyor

Yine Kuzey Irak meselesinde de son 4 yıl içinde büyük mesafe aldık Kuzey Irak'la, Erbil'le. Kimleri rahatsız ediyor bu yakınlaşma, bir bakın. Irak konusunda birbirine zıt politikalar takip eden, ettiğini söyleyen, hatta küresel birtakım rekabet içinde olduğunu söyleyen ülkeler bile aynı anda rahatsız oluyorlar. Bize 4 yıl önce Kuzey Irak'la ilişkinizi geliştirin diyenler, şimdi Kuzey Irak'la geliştirdiğimiz ilişkilerden rahatsız oluyorlar. Neden? Maliki'yle bazı sıkıntılar olsa bile Irak merkezi hükümetinden hiçbir zaman kopmayız, Irak'ın bölünmesini arzu etmeyiz.

YARIN: ESED TÜM SURİYE'Yİ GÖZDEN ÇIKARDI
11 yıl önce