|

Derin Yapının Kirli İşleri:Kanla terbiye

Türkiye''nin yakın tarihine damgasını vuran fail-i meçhûl cinayetlerin perde arkası hâlâ aydınlatılamadı. Devletin içine sızmış karanlık odaklarca tertip edilen suikastlerin adı bazen ''kalp krizi'' oldu, bazen de yalnızca ''kaza''...

Cem Küçük
00:00 - 17/02/2013 Pazar
Güncelleme: 22:49 - 16/02/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Derin Yapının Kirli İşleri:Kanla terbiye
Derin Yapının Kirli İşleri:Kanla terbiye
Başlarken

Türkiye Özal''ın iktidara geldiği 1983 yılında dışa kapalı ekonomisi olan bir ülkeydi. İthal ikameci bir anlayışla idare edilen ekonomi Türkiye''yi aslında Komünist bir ülke yapmıştı. Özal ciddi reformlarla az da olsa bunu kırdı ve ülkeye nefes aldırdı.

Ne var ki sistemden geçinen ya da sistemin olduğu gibi sürmesini isteyen derin yapı ve onun uzantıları boş durmuyordu. Türkiye''yi istikrarsızlığa mahkum etmek için gizli eller faaliyetlerini sürdüreceklerdi. Türkiye bunun ilk örneğini 1988''de Özal''a yönelik suikast girişiminde net bir şekilde yaşadı. Gümrük kaçakçılığından büyük paralar kazananlar, döviz kaçıranlar, içeride askeri vesayet sürsün diyenler ortak bir konsorsiyumla Özal''ı öldürmek istemişlerdi. Ama öldürmeyen Allah öldürmüyordu. Özal ucuz kurtulmuştu.

Türkiye bu suikast girişiminden sonra hızla bir dizi şüpheli ölümler zincirine girdi. Yaklaşık 400 ölüm bu ülkenin maalesef kaderi oldu. Ne yazık ki bu ölümler hâlâ devam etmekte. Trafik kazalarında yaşamlarını kaybedenler, intihar etti denenler, kalp krizinden ölenler nedense hep kritik görevdeki insanlarımızın başına geldi.

Bu yazı dizisinde Türkiye''de son 30 yılda meydana gelen şüpheli ölümleri masaya yatıracağız. Kimi gerçekten normal ölüm olabilir, ama önemli bir kısmının hayli kuşkulu ölümler olduğunu siz de okuyunca anlayacaksınız. Her halükârda karar siz okuyucuların!

1983 yılında iktidara gelen Özal''la Türkiye''de bazı şeyler değişmeye başladı. Katı devletçiliği ve tekelci zihniyeti temsil eden ''statüko'' Özal''la birlikte kırılmaya yüz tutunca, içeride buna direnen unsurlar harekete geçti.

İlk örnek 5 Şubat 1993''de yaşandı. Maliye Bakanı Adnan Kahveci Kaza Bolu-Gerede Çaydurt mevkii yakınlarında kaza geçirdi. Yanında eşi ve iki çocuğu da bulunmaktaydı. Olayda Adnan Kahveci ve eşi Füsun kahveci hemen ölürlerken, kızı 17 yaşındaki Aslıhan Kahveci 10 gün yoğun bakımda ölümle pençeleşti ve sonunda hayata gözlerini yumdu. Cumhurbaşkanı Turgut Özal''a Kürt meselesi konusunda en çok yardım eden isim olan ve ''Kürt Sorunu'' başlıklı bir rapor bile hazırlayan Kahveci''ye o dönem birçok kişi bu meseleye karışmamasını telkin etmiş ama o, tehlikeli sularda yüzmeyi göze almıştı. Zaten 1990''lı yıllarda Kürt meselesine kafa yoran birçok ismin başına tehlikeli işler geldi. Ama hedefteki en belirgin isim Turgut Özal''dı.

SUİKAST GİRİŞİMİ

Turgut Özal, 17 Nisan 1993''te 5 ülkeyi kapsayan 12 günlük Türkistan gezisinden sonra hayatını kaybetti. Toplumun önemli bir kısmı Özal''ın zehirlenerek öldürüldüğü yönünde fikir birliği içerisinde. Buna en önemli delil de 1988''de kendisine yönelik suikast girişimiydi.

Özal, Kürt meselesini kalıcı biçimde çözmek istiyordu. Bir yandan raporlar hazırlatıyor, öte yandan hem Barzani hem de Talabani''yle görüşüyordu. Bu durum içeride ciddi sıkıntı çıkarmıştı. Askerler Özal''la Kürt meselesi konusunda çok farklı düşünüyorlardı. Kendilerini devletin sahibi zannedenler Özal''ın bu çıkışlarından rahatsız oldular. Suikastle öldüremedikleri Özal''ı, -iddialara göre- ağır ağır ve bilinçli bir şekilde zehirlediler. Derin yapının bir türlü sevemediği Özal''ın vücudunda Adli Tıp''ın tespit edilen zehirlerin her cesette bulunduğu iddiası ise kamuoyunca pek kabul görmedi.

Bitlis''in ekibine temizlik harekatı

Üzerindeki sır perdesi aralanmamış olan en kritik vaka Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis''in ölümüdür. Kürt meselesinde mevcut yapıdan farklı düşünen, Turgut Özal''ın vizyonerliğine yakın ve en önemlisi ABD''nin Çekiç Güç fikrine baştan karşı olan bir komutandı Bitlis. JİTEM''in yargısız infazlarını onaylamıyordu. Amerika''nın PKK''yı Çekiç Güç üzerinden desteklediğini söylemekten çekinmeyen Bitlis''in helikopteri 17 Kasım 1992''de taciz edilmişti. Nitekim Bitlis, birkaç ay sonra uçak düşmesi sonucu ölecekti. 17 Şubat 1993''te Ankara''dan Diyarbakır''a gitmek üzere bindiği uçak Yenimahalle PTT binası önünde yere çakıldı.

Daha sonra Bitlis''le ilintili olan bazı isimler de şüpheli bir şekilde öldü ya da öldürüldüler. Eşref Bitlis''e yakın subaylardan Albay Kazım Çillioğlu''nun büyük oğlu Tayfun Çillioğlu, ''Babamın ajandasında bir fotoğraf bulduk. Bitlis''in yanısıra aralarında generallerin de yer aldığı 10 kişiden 7''si bugün hayatta yok. Hepsi bir şekilde öldü'' açıklaması yaptı.

O yedi kişiden Eşref Bitlis dışında ikinci isim Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın''dı. Halkla çok samimi ilişkiler yürüten Aydın, 1993''te Lice''de vurularak öldürüldü. Olayı PKK üstlendi. Ama perde arkasında JİTEM''in olduğu söylendi. Üçüncü isim ise Adana Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Temel Cingöz''dü. Cingöz 1991''de öldürüldü.

Dördüncü kişi emekli Korgeneral Hulusi Sayın''dı. Cingöz''ün öldürüldüğü gün Sayın da Ankara''da hain bir cinayete kurban gitti. Her iki cinayeti de Dev-Sol üstlendi ama bu sadece ''perdeleme'' idi. Beşinci isim Mardin Jandarma Alay Komutanı Rıdvan Özen''di. 12 Ağustos 1995''de PKK''yla girdiği çatışmada öldürüldüğü söylendi. Bir PKK itirafçısı, Özden''i yanındaki askerin öldürdüğünü söyledi. Altıncı isim ise Tunceli Jandarma Alay Komutanı Albay Kazım Çillioğlu''ydu. Lojmanında intihar ettiği söylendi. Ancak otopsisinde Çillioğlu''nun ölmeden önce darp edildiği ve kaburgasına kurşun yediği tespit edildi. Yedinci isim Jandarma Binbaşı -JİTEM kurucularından- Cem Ersever''di. Ersever Güneydoğu''da PKK-derin devlet-uyuşturucu ilişkilerini açıklamaya başladığında 1993''te Ankara''da cesedi bulundu.

Kürt sorununun çözümü için çalışan Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis''i taşıyan uçağın düşmesine neden olarak hemen ''motorda buzlanma'' gösterildi. Askeri savcılık böyle bir açıklama yapmada bir beis görmedi. Fakat dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş yıllar sonra Savcı Mehmet Özgür''e verdiği ifadede üretici firmanın, ''uçak satmayız'' tehdidi karşısında olayda kaza ihtimali olup olmadığını araştırmadıklarını söyleyecekti.

Azerbaycan''ı eğitirken aniden öldü

Zeki Durlanık 1998''de tuğgeneral oldu. Önemli bir askerdi. Güneydoğu''da PKK''ya karşı ciddi operasyonlar yapmıştı. Durlanık Paşa daha sonra Azerbaycan''da görev yapmaya başladı. Haydar Aliyev''e askeri konularda ciddi yardımlar yapıyor, Azerbaycan silahlı kuvvetlerini adeta baştan yaratıyordu. Yeni askeri liseler kurmak için çalışmalar yapan ve Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini geliştirmeye-ilerletmeye çalışan Zeki Durlanık Paşa 1998''de bir sabah aniden öldü. Doktorların yaptığı resmi açıklama kalp damarlarında çatlama olduğu yönündeydi. Herhangi bir hastalık belirtisi olmayan Durlanık Paşa''nın ölümündeki gizem hâlâ aydınlatılmış değil ve aydınlatılacak gibi de görünmüyor.Baba Denktaş ise oğlunun soyadı kurbanı olduğunu ve kendisinden hazzetmeyenlerin oğlu üzerinden intikam aldıkalarını söylemişti.

''Sekte-i Kalp''ten giden casus

MİT mensubu Turan Çağlar eski bir 27 Mayısçı ve ihtilalciydi. MİT''in önemli isimlerinden Nuri Gündeş''e göre kalp hastasıydı. Ancak başka iddialar da vardı. Bazılarına göre Turan Çağlar, Nuri Gündeş-Hiram Abas ekibine karşı olduğu için ortadan kaldırılmıştı. Bir başka iddiaya göre ABD''li diplomat William Philips''e bazı ''gizli evraklar''ı para karşılığı satmaktaydı. Ancak bu iddia hiçbir zaman ispatlanamadı. Turan Çağlar 29 Temmuz 1983''te Mamak Askeri Cezaevi''nde ''Sekte-i Kalp''ten vefat etti. Ölümündeki sır perdesi hâlâ tam olarak aydınlatılamadı.


11 yıl önce