|

Dilekçem hazır 13 Eylul'ü bekliyorum

12 Eylül cuntacıları tarafından yıllarca hapishanelerde işkenceye maruz bırakılan Avukat Hasan İlter, şikayet dilekçesinin hazır olduğunu, 12 Eylül referandumundan bir gün sonra 13 Eylül 2010'da darbecilerden hesap sormak için suç duyurusunda bulunacağını söyledi.

Behçet Güngör
00:00 - 27/07/2010 Salı
Güncelleme: 23:11 - 26/07/2010 Pazartesi
Yeni Şafak
Dilekçem hazır 13 Eylul'ü  bekliyorum
Dilekçem hazır 13 Eylul'ü bekliyorum

12 Eylül darbesinin en büyük mağdurları şüphesiz ülkücüler olmuştur. 12 Eylül öncesinde binlerce can veren ülkücüler, 12 Eylül'den sonra da darbeciler en ağır işkencelerine maruz kaldılar. 12 Eylül döneminde 8 ülkücü idam edildi. Onlarca ülkücü işkencelerde hayatı kaybetti. Binlerce ülkücü ağır hapis cezaları aldı. Yine çok sayıda ülkücü vatandaşlıktan çıkarıldı. Hala hapishanelerde yatan ülkücüler var. Ve hala yargılaması devam eden ülkücüler var. 12 Eylül darbesinin bütün acımasız yüzünü yaşayan ve 11 yıl boyunca çeşitli hapishanelerde her türlü işkenceye maruz kalmış Avukat Hasan İlter, yaşadıklarını anlattı ve anayasa değişikliğini değerlendirdi. Şu an 12 Eylül'de hapis yatmış ülkücülerin kurduğu Yusufiye derneğinin başkanlığını yapan İlter, gördüğü işkencelerin hesabını sormak için dilekçesini hazırladığını ve 13 Eylül 2010 tarihini beklediğini söyledi. İşte Hasan İlter'in çarpıcı açıklamaları:

KESİNLİKLE ZAMAN AŞIMI YOK

“Altını çizerek özellikle söylüyorum. 12 Eylül darbecileri ile ilgili kesinlikle zaman aşımı söz konusu değildir. En azından işkence suçlarına zaman aşımı söz konusu değildir. Darbeciler milyonlarca insana işkence yaptı. İşkence ile insanlar öldürüldü. Filistin askılarında, çarmıhlarda onlarca insan öldürüldü. Türkiye'de 12 darbecilerinin işkence yaptığını bilmeyen yok. 12 Eylülcüler en büyük işkencecidir. İşkence suçlarında zaman aşımı yoktur. 100 yıl da geçse zaman aşımı yoktur. Diğer suçların ise zaman aşımına girip girmemesi önemli değildir. Önemli olan, darbecilerin yargılanmasıdır. Yargılanmaya zaman aşımı engel değildir. Dilekçenizi verirsiniz yargılama yapılır ceza alacaksa eğer, alacağı ceza ile ilgili zaman aşımı varsa ona bakılır. Varsa ceza verilmez. Zaman aşımı yargılanmaya engel değildir. Bazı çevreler bunu özellikle gözden kaçırmak istiyor. Bunun mutlaka bütün platformlarda dile getirilmesi gerekir. Zaman aşımı yargılanmaya engel değil ve iki işkence suçlarında zaman aşımı yoktur. Kimse zaman aşımı kalkanın arkasına sığınmasın.Darbecilerle ilgili şikayet dilekçemi hazırladım 13 Eylül 2010 pazartesi gününü bekliyorum. 12 Eylül darbecilerinin işkence ve haksızlıklarına maruz kalanlar da dilekçelerini hazırlasın. Bütün mağduriyetlerin tazmin edilmesi mümkün olacak. Tazminat açısından da zaman aşımı yok. Çünkü engel var engel katlığı zaman aşımı başlar. 12 Eylül 2010 tarihinde engel kalkacak ve zaman aşımı o zaman başlayacak. Bütün işkence gören insanlar cezaevinde yatan insanlar tazminat talebinde bulunacak. İç hukuk yolları tükendiğinde de uluslar arası mahkemelerinde hakkını arayacak.”

BÜYÜK OYUNLAR ORTAYA ÇIKACAK

Anayasa değişikliği paketinin en önemli maddesi Anayasa'nın geçici 15. maddesinin kaldırılmasıdır. Türkiye'de uzun yıllar boyunca çok büyük oyunlar oynandı. Bu oynana oyunlar geçici 15. maddenin kaldırılmasının ardından açılacak davalar neticesinde ortaya çıkacak. 12 Eylül'den sonra yapılan işkencelerin, yapılan uygulamaların hesabı soruldukça, nasıl ki şimdi bir takım darbe planları, darbe girişimleri ortaya çıkıyorsa, 12 Eylül'den önce yapılan provokasyonlar, insanlar nasıl birbirine düşürüldü, planlar, programlar her şey ortaya çıkacak.

GENÇLERİ BİRBİRİNE DÜŞÜRDÜLER

“12 Eylül öncesi için kaos ortamı vardı. Sağcılar, 'solcular komünizmi getirecek' diyordu. Solcular ise 'sağcılar faşist bir darbe yapacak' diyordu. İnsanlar bu yalanlarla bir birine düşürülmüştü. Günümüzde baktığımızda Sovyetler biriliği 1986 ilan etti. Yani bir anlamda komünizmden vazgeçti. Devleti tanıyanlar bilirler ki bir devlet eğer rejim değişikliğine gidecekse onu yıllar önce planlar. Bizim 12 Eylül döneminde solcular 'komünizme, sağcılar faşizmi' getirecek söyleminin bir anlamı yokmuş. Sovyetler birliği yıllar önce komünizmi tasfiye kararı almıştı. Bu korku iki gruba da pompalanmış İhtilal yapmak isteyenler ortamı oluşturmak için insanları birbirine kırdırdılar. Sonra da bu durumdan faydalanarak, anarşiyi kaldıracağız diye geldiler millete zülüm ettiler ve ceplerini doldurup gittiler.”

ZARARI FAKİR HALK ÇOCUKLARI ÖDEDİ

“Darbeden toplumun bütün kesimleri etkilendi, ancak en büyük zararı fakir halk çocukları gördü. Fakir halk çocukları bunun bedelini canları, kanları, hürriyetleri ile ödediler. Yıllarca hapishanelerde çürütüldüler. Yıllarca işkencelere maruz kaldılar. Bunun sorgulanması lazım, Yapılan zulümler, işkenceler, idamlar ve katledilen insanları hesabı sorulmalı. Namaz kılarken dipçikle öldürülen gençlerin hesabı sorulmalı. Suçsuz yere, günahsız asılan insanların hesabı sorulmalı. Binlerce insanın hapishanede çürütüldü, bunları hesabı sorulmalı.”

HESAP SORMA FIRSATI SUNULDU

“Anayasa değişikliği ile bunların hesabının sorula bilmesi için önümüze bir fırsat çıktı. Bu değişikliği kim yaparsa yapsın hiç önemli değil. Ateş düştüğü yeri yakar. Kim getirmişe kabul ederiz. Siyasi olarak bakmıyoruz. Destekliyoruz bütün toplumun her kesimine sesleniyorum, bu değişiklik yeterli değil, ancak, köklü çözümün önünü açacak. Asıl geçici 15 maddenin kaldırılması dolayısıyla, bütün kesimlerin bu değişime destek vermesini gerektirir.


Yaptıkları işkencenin hesabını verecekler

Anayasa değişikliği tartışmalarını ve muhalefetin tutumunu da değerlendiren Hasan İlter, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu değişiklikle yargı siyasallaşacak diyorlar. Yargı zaten siyasallaşmış. Anayasa Mahkemesi olsun HSYK olsun bizzat 12 Eylülcülerin ve Kenan Evren'in direktifleriyle dolduruldu. O kurumlardaki insanlar Türk milletinin bütün değerlerine karşı kararlar veriyorlar. Değişiklikler, yargıyı siyasallaşmaktan kurtaracak. HSYK'nın yapısı 7'den 22'ye çıkarılacak, yanlış bir şey mi? Sayı arttıkça kalite artar. Siyasallaşma değil, siyalaşmış yargının siyalaşmaktan kurtulması olarak bakmak lazım. Mesel yargının siyasallaşması değil. Bunu MHP de CHP de çok iyi biliyor. Bu değişikliklerin milletin ve ülkenin yararına olduğunu onlar da çok iyi biliyor. Sırf muhalefet olsun diye toptan karşı çıkıyorlar”

MHP'LİLER DESTEK VERSİN

“Ben ülkücüyüm ve hiçbir zaman da ülkücülükten ayrılmadım” diyen Hasan İlter darbeyi yapanların yargılanmasını istiyor ve şöyle konuşuyor: “Parti taraftarı değilim ama, gönlümde uzun süre MHP vardı. Ülkücü hareketin beklentisi ve cezaevinde yatan ülkücülerin beklentisi, hiç olmazsa geçici 15 maddesinin kaldırılmasına destek verilmesini istiyor. Des

tek olmadıkları gibi bize saldırıda bulunuyorlar. Ben MHP'yi hep gönlümde taşıdım, ülkücüyüm, değişikliğe destek verdiğimiz için bize saldırıyorlar Bize saldıracaklarına bize sahip çıkıp hiç olmazsa geçici 15 maddesine destek vermeleri gerekirdi. Kim getirirse getirsin. Bir Hasip kaplan olamadılar. Kaplan, '12 Eylül'de asılan insanların önünde saygı ile eğiliyorum' dedi. Bunun hesabını nasıl verecekler. İşkence gören biziz, inin inim inletilen bizin, 11 yıl boyun cezaevlerinde her türlü işkenceye maruz kalan biziz. Bizim suçumuz günahımız neydi. Kafamıza dipçiklerle vurdular, bize hayvan muamelesi yapılarak, 'sen nesin, ben eşeğim komutanım, kaç kilo çekersin, 80 kilo çekerim, ben 80 kiloyum' deyip sırtımıza binerek teh diyerek işkence yaptılar bize. Soğuk suların içinde pencereler açılarak, kışın en soğuk zamanlarına yapılan işkencelerin hesabını kim verecek. Uzuvlarımızdan verilen cereyanların hesabını kim verecek çarmıha gerilen ve Allah Allah diyerek öldürülen insanların hesabını kim verecek. Namazda öldürülen insanların hesabını kim verecek. Sosyal hayatı darmadağın edilenlerin, akli dengesini yitiren insanların hesabını kim verecek. Bu hesaplar sorulmasın mı?”


30 YILDIR HALA CEZAEVİ RÜYALARI GÖRÜYORUM

Hasan İlter, “Bunları biz çektik, hala da çekiyoruz. Aradan 30 yıl geçti hala davam sonuçlanmadı. Bu yüzden hala sürünüyorum” dedi. “12 Eylül'ün işkencelerinin hala zararını görüyorum. Bütün vücudum, her tarafım sakat, delik deşik. 30 yıldır rüyalarımda cezaevi görüyorum Birileri bunun hesabını vermeli”diyen İlter sözlerini şöyle sürdürdü: “Tuzu olanlar varsa onları bilmem ama bizim tuzumuz kuru değil.

Biz eziyet çektik, cefa çektik. Bizimle birlikte babalarımız, annelerimiz ninelerimiz, kardeşlerimiz ceza çekti. Cezaevi kapılarında ildiler kakıldılar, hakaretlere uğradılar. Görüştürülmediler yüzlerce binlerce kilo metre yol teperek gelen insanlar görüştürülmeden geri çevrildiler. İçerde biz, dışarıda onlar hüngür hüngür ağlatıldık. Bunları unutmadık.”


101.sırada üniversiteyi kazandı

Hasan İlter, 1989 yılında hapishanedeyken liseyi dışarıdan bitirdi. Aynı yıl üniversite sınavına giren İlter, sınavda Türkiye genelinde 101. oldu ve Ankara Hukuk Fakültesi'ni kazandı. İlter, o günleri şöyle anlattı: “1989 liseyi cezaevinde bitirdim. O yıl üniversiteye başvurdum.Türkiye 101. oldum, Ankara hukuku kazandım. Duruşma çıktım, hakime dedim 'bana vereceğiniz cezanın azamisini verdiniz. Yargıtay onaylarsa 18 ayım kalacak. Cezam onanırsa açık cezaevi hakkım var. Beni tahliye edin okuyayım.' beni tahliye etmedi”12 Eylül'den en çok zarar görenin ülkücüler olduğunu söyleyen İlter, “Hala cezaevinde yatan hala sürgünde olan arkadaşlarımız var. Yıllardır vatanına hasret arkadaşlarımız var. Annesinin babasının cenazesine gelemeyen arkadaşlarımız var. Zulme uğrayan biziz. Bize hesap sorma fırsat tanındı. Biz de bu fırsatı kullanacağız” diye konuştu.


Zavallı biriymişim gibi arkamdan ağlamayın

'Sevgili annem, babam ve kardeşlerim;

Düşüncelerimi bu mektupta anlatmaya çalışacağım.

Şu anda ne durumda olacağınızı tahmin ediyorum.

Ama çok açıklıkla söylüyorum ki benim morealim çok iyi ve ölümden de korkum yok.

Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, Böyle davranmam, halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir. Ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı.Elbette ki hayatta olmayı ve mücadeleyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir. Anne, baba ve evlat arasında sevgi çok güçlüdür. Kolay kolay kaybolmaz. Ve evlat acısının sizin için ne derece etkili olacağını biliyorum. Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek ama yok olmayacaklar. (..) Zavallı ve çaresiz biriymişim gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz.Hepinize özgür ve mutlu bir yaşam dilerim. Devrimci selamlar. Oğlunuz ERDAL” 13.12.1980 ANKARA Gece 02.55


Suçlu olan bizi asanlardır

Sevgili ve değerli aileme

Bu size yazacağım son mektup. Sizlerle uzun bir zamandır cezaevinde görüşüyorduk. Hepinize olan sevgimi bilirsiniz. Bunu burada uzun uzun yazmayacağım, kanaatimce bu kadarı yeterli;

Kardeşlerim Güldoğan ve Hatice'yi bir anlık sinirlilikle kırdım, kusura bakmasınlar. Ahmet, Sabire, Fatoş ve Selma'ya da ayrıca çok selamlar. Hepiniz, her şeyimden mahrum hayatımda bana destek ve moral oldunuz. Sizlerin benim dünyamda ayrı bir yeri vardı. Sizlere onurlu bir yaşamı miras bırakabildiysem ne mutlu bana. Şuan tek dileğim sizlerin sağlığının bozulmaması. Acı olacak ama dayanmanız gerek. Kimseyi suçlamayın, bu işin tek sorumlusu bugünkü yönetim ve devlettir. Yani suçlu olan bizi asanlardır. Görüşlerimi ve neyi savunduğumu burada yazmayacağım. Çünkü sizler bunları biliyorsunuz. Yaşamım kısa ve onurlu oldu. Hepinizi candan kucaklar, ayrı ayrı öperim. Soran bütün dost ve akrabalara selamlar. Acele ediyorlar, kısa oldu. Sizi hep seven, oğlunuz ve abiniz.

Erdoğan Yazgan.

29.01.1983 İZMİT


YARIN: 12 EYLÜL'ÜN KÜRTLERE ETKiSi


14 yıl önce