|

Dinin yanlış yorumu en çok kadınları mağdur ediyor

Malezya her şeyin konuşulabildiği ama herkesin özgürce konuşamadığı bir ülke. Marina Mahathir, Muhammed..

Aslıhan Eker
00:00 - 24/09/2007 Pazartesi
Güncelleme: 02:09 - 24/09/2007 Pazartesi
Yeni Şafak
Dinin yanlış yorumu en çok kadınları mağdur ediyor
Dinin yanlış yorumu en çok kadınları mağdur ediyor

“Malezya bole!” Yani “Malezya yapar!” Ülkenin her yerinde görebileceğiniz bir slogan. “Malezya bole”, aslında Malaylar başarır-yapabilir anlamında bir özgüven oluşturulmak için pompalanan bir slogan. Bu başarının arkasında, uzun yıllar ülkenin başbakanı olan Muhammed Mahathir duruyor. Mahathir'in kızı Marina Mahathir de babasının öğretilerinden yola çıkarak, kendisi gibi ayrıcalıklı olmayanlar için bir şeyler yapmayı amaçlamış. Kadınlar onun gözünde, her toplumda olduğu gibi Malezya'da da en fazla ayrımcılığa uğrayan kesim. Kadın hakları için verdiği mücadele yanında, AIDS ile mücadele için oluşturduğu sivil toplum kuruluşunda on yıldır çalışmalarını sürdürüyor. Film ve TV program yapımcısı, gazete yazarı... Topluma ters düşen ifadelere yazılarında, film ve programlarında yer vermekten kaçınmıyor. Marina Mahathir, uzun röportajımızda özetle şu görüşleri dile getirdi:


YEMEĞİ TABAKTA BIRAKMA AFRİKALI ÇOCUKLARI DÜŞÜN

Bütün hayatım boyunca, başta annem olmak üzere, çok iyi kadın rol modellerim oldu. Annem ülkedeki ikinci Malay kadın doktor idi. Her zaman çalışırdı; pek çok yüksek başarıları ve ilkleri vardı. Halk Sağlığı Enstitüsü Başkanı olarak kariyerini tamamladı. Anne babamız bizi; hep şanslı olduğumuzu, diğer insanların bizim kadar şanslı olmadığını hatırlatarak yetiştirdi. Yemeğini tabakta bıraktığın zaman Afrika'da hiç yiyeceği olmayan çocukları düşün gibi şeyler...

Dinim konusunda çok eğitimli olduğumu düşünmüyorum ama kendimi iyi bir Müslüman olarak görüyorum. Suçu dinde bulmuyorum. Dininizi iyi bir şey olarak düşünmek istiyorsunuz ama dinin koruyucuları olduklarını iddia eden insanlar çok kötü şeyler yapıyorlar. Örneğin burada bütün HIV'li insanları bir adaya koyalım diyen bir din adamı var. Bu belki 20 yıl önce; insanların AIDS'ten hiçbir şey anlamadıkları bir zamanda söylenebilirdi. Bugün hâlâ böyle bir fikir ortaya atılıyor ve bu fikir bir numa-ralı Müslüman din adamından geliyor. Bu ülkede HIV virüsü kapmış 65 bin insan var. Onları uzak bir adaya koyduğunuzda onlara kim bakacak, geride kalan yakınlarına ne olacak? Virüs kapanların çoğu kadınlar ama bu çoğu zaman kocaları yoluyla oluyor. Buna rağmen iyi muamele görmüyorlar, aileleri tarafından dışlanıyorlar. Kimse onlara yardım etmek istemiyor. Bu, kimseyi hayra yöneltmiyor ve çok merhametsiz bir İslâm imajı veriyor.


İKİNCİ EŞ İÇİN BAŞKA EYALETE GİDİYORLAR

Malezya 13 eyaletten oluşan bir federasyondur. Federal hükümet, iki alan hariç her şeyi yönetir; bunlar toprak ve dindir. İngilizler böyle yaptılar, federasyon kurulduğunda biz de bunu böyle kabul ettik. Bu yüzden her bir eyalette İslâm hukukunun az da olsa, değişik yorumlandığını görürsünüz. Öyle ki 13 tane farklı yorum var. Erkek ikinci bir eş almak istiyorsa şöyle bir gezip dolaşabilir. Bir eyalette eğer imkân yoksa başka bir eyaletten alır hanımı. Meselâ bize komşu olan Selangor eyaletinde çok uzun yıllar “Eğer ikinci bir eş almak istiyorsan birinci eşinin imzalı iznini almak zorundasın” diyen bir kanun vardı. Bu kanun büyük babam tarafından koyulmuştu. Ama 30 ya da 35 yıl sonra, eyalette yüksek kademeden biri evlenmek istediğinde bunu kolaylaştırmanın bir şekilde yolunu buldular. Son zamanlarda bütün eyaletlerde kanunlara bir standart getirmek için kadın grupları tarafından hükümete baskı yapıldı. Bazı eyaletler bunu kabul etti, bazı eyaletler düşünüyor, bazı eyaletler düşünmeye başlamadı bile. Bu, epeyce zaman alacak gibi görünüyor.


LİBERAL İSLÂMI MAZBUT İSLAM OLARAK ANLIYORUZ

İslâmî bir parti olan bir muhalefet partimiz var ve şu anda bir eyaleti onlar yönetiyor. Bu parti bazen hükümetten daha Müslüman olduğu oyununu oynar. Hükümet kendisinin de İslâmî olduğunu ispatlamaya çalışarak tepki gösterir. Dolayısıyla biz iki ateş arasında kalırız. Bunun gerçekten İslâm mı yoksa siyaset mi olduğunu görmek zorundasınız. Bugünlerde Malezya'da liberal İslâm denen şeye karşı çıkan insanlar var. Endonezya'da da yaşanıyor bu. Sorunlarının ne olduğunu anlayamıyorum. Onlar buna liberal İslâm diyorlar biz ise mazbut ve ilerlemeci İslâm diyoruz. Eşitlik, âdalet ve hakkaniyeti savunuyoruz ama bizi acımasızca eleştirerek Batı'nın taşeronu olduğumuzu söylemeye çalışıyorlar. Ben her zaman “Siz gösterin o zaman, nasıl âdil ve merhametli olacağınızı!” derim. Benim ilgilendiğim İslâm da bu. “Ben haklıyım, sen kapa çeneni!” şeklinde bir yaklaşım doğru değil.


TABULARI ZORLUYORUZ

Büyüdüğüm zaman faydalı şeyler yapmak isti-yordum. Kamusal bir rol üstlenmeye başladığım zaman sorunlar yaşamaya başladım. Özellikle HIV, AİDS konusunda çalışmaya başladığım zaman sorunlar arttı. Ben göreve başladığımda kimse AIDS hakkında konuşmuyordu. Başkanın kızı olmam bazı kapıları açamama yardım etti. İnsanları bu konuda çalışmaya ikna etmeyi ben başardım. Öte yandan insanlarda "AİDS'e karşı kampanya destek alıyor çünkü, Marina başkanın kızı" şeklinde bir duygu olduğunu biliyorum. Şimdi babam görevden ayrıldı. Yine de durum değişmedi. İnsanları, bunun ciddî bir sorun olduğuna ikna etmek için 10 yıl geçirdim.

Kısa bir süre önce genç kadınlar hakkında yeni bir film çektim. Çünkü genç kadınlar için bir televizyon programı yapıyorum. Bu program genç Malezyalı kadınlara farklı fikirler, seçenekler vermeye çalışan bir program. 5 yıl boyunca çok başarıyla devam etti. Bir internet sitemiz var, orada her çeşit sorundan bahsediyoruz. Şimdi aynı ruh ve fikre sahip, kendi alanını ve tercihlerini seçmek için sıkı durabilen genç bir kadın hakkında uzun metrajlı bir film çektik.





Malezya Türkiye'ye model değil

Birçok İslam ülkesinden sonra Malezya'ya gitmişseniz eğer havaalanına indiğiniz andan itibaren bir şaşkınlık yaşıyorsunuz. Bir defa her şey ultra modern; mimari, sistemin işleyişi, araçlar, düzgün şehirleşme ve caddelerin sokakların karma yapısı. Bir mini etekli Çinli kızın yanında Malay bir Müslüman kız, sarileri içinde bir Hintliyi her yerde yanyana görebilirsiniz Malezya'da kimse kimseye karışmıyor ve yadırgamıyor. Kabinede dört kadın bakan var, merkez bankası başkanı, Kuala Lumpur'un yöneticisi ülkenin bir çok önemli iş kolunun yönetici ya da sahipleri kadınlar. Yani ülkede etkili ve önemli kadın sayısı bol ve herkese her yere Malezya'da çok kolay ulaşılıyor. Başka ülkelerde söz konusu olan öyle izinler, yetkiler çekinceler söz konusu değil. Geleneğin ve hayatın burada kadınlara hayatı öyle dar etmediğini fark ediyorsunuz. Elbette her toplumun olduğu gibi burada da iyiler ve kötüler var. Malezya ekonomik kalkınmasını tamamlanmış, halkına yüksek bir refahı sağlamış farklı bir İslam ülkesi. Kendi coğrafyasında, kendi şartlarında artıları eksileriyle bir ülke. Ama Türkiye'ye model değil. Çünkü hem Türkiye böyle modellere ihtiyaç duymayacak kadar güçlü bir siyasi ve sosyal geçmişe sahip hem de Malezya'nın kültürel ve toplumsal nitelikleri bize göre çok farklı.




Malezya bole!..

“Malezya bole!” Yani “Malezya yapar!” Ülkenin her yerinde görebileceğiniz bu slogan Malezya'nın iddialı bir İslâm ülkesi olduğunu ortaya koyuyor. Modern ve gelişmiş bir İslâm ülkesi olma, güler yüzlü bir İslâm'ı taşıma iddiasındaki Malezya'da her yerde “Gülümseyen Malezya” yazılı afişler ve reklamlar var. Uzun yıllar sömürgeleri olan ülkeden İngilizler, 1957 yılında kendi istekleri ile ayrılmışlar. Ülke, 17 eyaletten ve 1 genel, 7 lokal sultanlıktan oluşuyor. Aslında sakin insanlar olan Malaylar, ülkelerindeki tek iç savaşı Çinliler ile yapmışlar. 25 milyon civarındaki nüfusun yüzde 40'a yakınını Çinliler ve Hintliler oluşturuyor. Geri kalanını oluşturan Malaylara ise 'Bumi Putra' (Toprağın Efendisi) tanımı ile ekonomi, eğitim ve sağlık sisteminden yararlanmada her zaman bir takım ayrıcalıklar tanınmış. Petronaslar gibi 'en'lerini fazlalaştırmaya çalışan Malezya, Müslüman ülkeler arasında, modernleşme sürecine ilk giren değil ama kalkınma kriterleri açısından modernleşmeyi ilk başaran ülkelerden. Malezya'nın kuruluş felsefesini yansıtan “İslâm hadhari” başlıklı afişlerde insanlar 'hoşgörü' ve 'bilimin ilerlemesine' davet edilirken 'cihad' konseptinin günümüz dünyasına aykırı olduğu vurgulanıyor.


Çağdaş sorunlara adil yorumlar gerek

Devamlı ileriye bakmalıyız. “Eğer bu durum 1000 yıl önce olsaydı bu şekilde şu şekilde çözülürdü” diyemeyiz. Meselâ cep telefonları 10 yıl önce yoktu. Ama şimdi insanlar “Mesajla kadın boşamak mümkün mü?” konusunu tartışıyorlar; yani bunun adil bir şey olup olmadığı. Eğitim gibi şeylerin üzerinde yeterince durmuyoruz. Oysa Peygamber Efendimiz (sav) her zaman eğitimden bahsetmiştir. Biz ise “Bu kadarcık öğrenmelisin, fazlasına gerek yok. Çünkü o zaman tehlikelere açık hâle gelirsin” diyoruz. Eğer dışardan bir tehdide maruz kalmazsan onunla nasıl baş edeceğini bilemezsin. Mutlak bir şekilde korunamazsın. Başka bir İslâm formu anlamında modern olan bir İslâm'ı anlayamıyorum. Bence İslâm'ı zaman üstü olarak düşünülmeli ve yeni sorunlara nasıl cevap vereceğini bilmeli. Çünkü yeni bir sorun her zaman olacak. İslâm'ın sadece ruhundan ders almalıyız. Bazı temel prensipler zaten mevcut.


Kadınların güçlenmesi aileyi asla parçalamaz

Müslüman ülkelerde şöyle bir korku var: Eğer kadın güçlenirse aile zayıflar ve parçalanır. Bir kere bu çeşit bir yaklaşım erkeklerin ailede hiçbir rolü olmadığını varsayar. Dolayısıyla eğer kadını çekerseniz aile yıkılır. Peki erkek ne yapıyor? Bana göre bu erkeğe de bir hakarettir. Kadına daha fazla yetki verdiğiniz için aile yıkılmayacaktır. Çünkü kadınlar doğal olarak her zaman aileyi düşünürler. Ailesini düşünmeyen ve hayatta ne istiyorsa onu yapan hiçbir kadın tanımıyorum. Meselâ Malezya'da kadınlar çalışıyor; aileler parçalandı mı? Parçalanmadığı gibi daha sağlıklı aileler ortaya çıktı. Çünkü kadınlar eğitimliler.


Üniversitede çoğunluk iş hayatında azınlık

Kızlar büyük oranda okuyorlar. Okur yazarlık seviyesi o kadar yüksek ki okumamışlık oranı neredeyse hiç yok. Örneğin üniversitelerde şöyle bir durum var: Lisans mezunlarının yüzde 60'ı kız. Erkekler, bu durumun bir problem olduğunu düşünmeye başladılar. Erkeklerin okul başarılarının neden düştüğünü incelemek yerine, okumaları için bazı kolaylıklar getirdiler. Diğer taraftan iş piyasasına baktığınızda, kızlar üniversiteyi bitirdiklerinde iş gücünün yüzde 60'ını oluşturmuyorlar. Meclisin sadece 13 kadarı kadın. İş yerlerinde bu oran yüzde 40 ve hâlâ erkeklerin kazandığının yüzde 47'sini kazanıyorlar.


Merkez Bankası başkanı kadın ama ya şanslı olmayanlar...

Anayasamızda, cinsiyete dayalı ayrımcılık yapılmaması hususunda düzenleme yapıldı. Ama alt düzeyde hâlâ oluyor. En meşhur vaka millî havayollarındaki erkek hosteslerden önce işi bırakmak zorunda olan hosteslerin vakasıydı. Onların 2 veya 3 çocuktan fazlasına sahip olmalarına izin verilmiyor. Aksi takdirde işlerine son veriliyor. Ama erkeklerin 10 çocuğu bile olsa bu sorun oluşturmuyor. Malezya'daki başlıca sorun; işler gayet iyi işlerken, merkez bankası genel başkanımız, özel sektördeki bankaların yönetim kurulu başkanları, bazı bakanlarımız kadınken, daha az şanslı olan kadınların hâlâ çok iyi bir şey çıkaramamalarıdır.


YARIN: Çok eşlilik tehdit unsuru

17 yıl önce