|

Dört duvar arasında keşkelerle geçer zaman

Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda farklı suçlardan içeri giren bine yakın kadın bulunuyor. Kadınların hepsi işledikleri suçlardan ötürü pişman. 'Cezaevinde kadın olmak çok zor' diyen mahkûmlar, cezaevinde düzenlenen kurslara katılarak zaman geçirmeye çalışıyorlar

Aysel Yaşa
00:00 - 9/02/2010 Salı
Güncelleme: 21:55 - 8/02/2010 Pazartesi
Yeni Şafak
Dört duvar arasında keşkelerle geçer zaman
Dört duvar arasında keşkelerle geçer zaman
Türkiye'nin cezalı kadınlarının öyküsü

Türkiye'de sadece kadınlar için dört tane cezaevi bulunuyor. Bazı şehirlerde ise kadınlar erkeklerle aynı hapishaneyi paylaşıyor. Türkiye hapishanelerinin yüzde 3.5'i suç işleyen kadınlara ev sahipliği yapıyor. Kimi eşini, kimi çocuğunu, kimi ise hayatını korumak için suç işliyor. İstanbul'da, Avrupa Birliği'nin Cezaevi Reform Projesi kapsamında Paşakapısı'nın kapatılması ile kadınların tek cezaevi Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu oldu. İstanbul'da suç işleyen yerli- yabancı kadınları barındıran cezaevinde şartlar eskiye göre artık daha iyi. Bakırköy'de bir yandan konserler, diğer yandan seminerler düzenleniyor, aynı zamanda verilen mesleki eğitimlerle kadınların kaderleri değiştirilmeye çalışılıyor. Toplumsal baskılar, maddi sıkıntılar yaşayan kadınların “cezaevinde durumları ne diye” merak ederek bir günümüzü mahkûm kadınlara ayırdık. Sabahın ilk saatlerinde başlayan bu yolculuk, akşam karanlığın çökmesiyle sona erdi. Birkaç saat sonra dışarıya çıkacağınızı bilmenize rağmen, cezaevi insanın üzerine tuhaf bir tutsaklık konduruyor. Burada, biraz önce dışarıdayken gördüğünüz ve önemsemediğiniz E-5 karayolu bile değerli oluyor. Pencerelerde bulunan parmaklıklar, özgürlüğe vurulan demir yığınları olarak dikiliyor karşınıza. İşte cezaevinde kadın olmanın ne demek olduğu, işte Türkiye'nin öteki ve suçlu kadınlarının hikâyeleri.

Hapishaneler dışarıdan bakıldığında, içerisinde yaşanan hayatlara dair sır vermeyen kapalı kutular gibidir. Gökyüzüne uzanan duvarlar, onları da aşan tel örgüler hayatın nasıl sınırlanabileceğini gösteriyor insana. Adını bile duyduğumuzda ürperti duyduğumuz bu yerlerde hayat bir şekilde akıp gidiyor. Koridorlarından ve avlusundan ufacık bir gökyüzü sunan cezaevinde yapılan tüm çalışmalar, yaşamı daha kolay kılmak için. Avluya çıkıp, gökyüzüne bakarak hayaller kuran kızlar, çocuklarını düşünen anneler, eşlerine kavuşmak için gün sayan eşler... Hepsinin ayrı bir öyküsü var, hepsi bir yerlerinden yaralı. Hayat cezaevinde bu kadar zor olunca insan tutunacak bir şeyler arıyor. İşte tam da bu noktada, devreye cezaevi yönetiminin yaptığı çalışmalar giriyor. Yemek kursları, konserler, seminerler, yabancı dil kursları. Düzenlenen mesleki eğitim kursları cezaevinde de yaşamın bir şekilde aktığını gösteriyor bize. Cezaevlerinde bulunan kadınların hayatlarına tanıklık etmek için Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda bir gün geçiriyoruz. Soğuk ve yüksek duvarları aşarak ulaştığımız cezaevine güvenlik noktasında cep telefonlarımızı, ses kayıt cihazımızı ve özel eşyalarımızı bırakarak giriyoruz.

GÖRÜŞ İZİNLERİ DÜZENLENMELİ

İşte bu noktadan sonra artık bizim de dışarıyla olan bağlarımız kopuyor. Yaşamla aramıza demir teller, kocaman duvarlar ve aşılamayan koğuş kapıları giriyor. Dışarıyla irtibatı kopardığımız bu zaman diliminde artık içeriden öyküler dinlemenin zamanı diyoruz ve cezaevindeki tutsak yolculuğumuza başlıyoruz. Cezaevinde tutsaklığa rağmen aşılacak duvar buluyor kadınlar. Yaşamı daha iyi kılacak dileklerde bulunuyorlar, sınırlar aşılmak içindir deyip isteklerini sıralıyorlar. Kimilerinin istekleri çok küçük, kimileri ise şimdilik sadece bu dört duvardan kurtulmayı diliyor. Dışarıya çıkma umudu olmayanlar ise, isteklerini sıralamaya başlıyor; Daha güzel yemekler, daha güzel müzik, izinler, daha rahat görüş… Liste uzayıp gidiyor.

GARDİYANLAR DA OLMASA...

Türkiye'de sadece kadınlara özel dört tane cezaevi bulunuyor. Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu ise İstanbul'un tek kadın cezaevi. İstanbul'da gerçekleşen tüm adli vakalardan ötürü hüküm giyen kadınlar burada tutuluyor. Önceki yıllarda birçok ünlü ismi ağırlayan cezaevinde en son Deniz Seki kalmıştı. Yaklaşık bin kişi kapasiteli cezaevi iyileştirme çalışmaları sayesinde artık daha düzenli. Cezaevinin iş atölyelerinde gezerken camlardaki tel kafesler, koğuşlarda dolaşan gardiyanların da sesleri olmasa, hapishanede olduğunuzu unutuyorsunuz. Sosyal hayatın düzenlenmesi anlamında oldukça kapsamlı çalışmaların yapıldığı cezaevinde mahkûmlara eğitimlerini devam ettirme imkânı haricinde çalışma olanakları da sunuluyor. Burada cezasını çeken mahkûmların boş vakitlerini değerlendirmeleri için açılan kurslar, sağlanan iş imkânları hayata küsen çoğusu için umut ışığı oluyor. Kadın mahkûmları meslek sahibi yapan, zamanı dolu dolu geçirmeleri için düzenlenen eğitim ve hobi kursları iyi bir adım olarak görülüyor. Fakat tam anlamıyla yeterli değil. Erkek hapishanelerindeki 120 adet meslek atölyesine karşın, kadın cezaevinde beş atölye bulunması durumu oldukça iyi özetliyor. Bu atölyelerde çalışarak hayata tutunan mahkûmlar ise cezaevi yönetiminden daha fazla atölye açılmasını talep ediyor.

CEZAEVİ MÜDÜRÜ ÇOCUKLARIN DEDESİ

Kadınlar dünyada cezaevindeki nüfusun küçük bir bölümünü oluştursa da, bu nüfusun talepleri çoğu kez yerine getirilmiyor. Son dönemde yenileme çalışmalarına hız veren, İstanbul'un kadınlara özel tek tutukevi Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, hafızalara yer eden cezaevi klişesini yeni müdürü Hulusi Sağır'ın da sayesinde yıkmak üzere. Cezaevlerinde müdürlerin etkisi de kuşkusuz çok büyük. Bakırköy'e, Ankara'dan gelen yeni müdür Hulusi Sağır cezaevinin çehresini değiştiren önemli isimlerden biri. Hapishanede yatan tüm kadınları kendi evladı gibi gören Sağır, ara ara koğuşlarda gezerekw hal hatır soruyor, akşam kreşten dönen çocukları odasında ağırlayarak onlara dedelik yapıyor. Kadınları çok rahatsız etmemek için atölye ziyaretlerini seyrek tutan Müdür Sağır, bazen de mahkûmlarla görüşerek dertlerini dinliyor. Müdür herkesi dinledikten sonra, elinden geleni yapacağına dair söz vererek ayrılıyor “kızlarının” yanından.


Tekstil ve kuaförlük tek umutları

Bakırköy, İstanbul'un tek kadın cezaevi olduğu için yoğunluk hiç bitmiyor. Bu yoğunluğa ve gelen taleplere göre sosyal etkinliklere ve eğitime ağırlık veren cezaevi yönetiminin şu anda faaliyetini yürüttüğü on yedi kurs bulunuyor. Başta okuma yazma, açık ilköğretime, liseye, üniversiteye hazırlık kursları olmak üzere alanında uzman kişilerce verilen kurslarda, dışarıda hiçbir yeteneğe sahip olmayan mahkûmlar da yönlendirilmiş oluyor. Özellikle tekstil atölyesi ve kuaför kurslarına ağırlık veren cezaevi müdürü Hulusi Sağır “Bu iki alanda yetişen mahkûmların dışarıda iş bulmaması mümkün değil. Biz buradan çıkanların tekrar geri gelmemesi için elimizden geleni yapıyoruz” diyor.

HEM MAAŞ HEM SİGORTA

Cezaevinin tekstil atölyesinde daha önce eğitimden geçirilen mahkûmlar, öğrendikleri bu işle hem dışarıdakilere kıyafet biçiyor, hem de gelecekleri için özgürlük ipine bir düğüm daha atmış oluyor. Atölyelerde çalıştıkları zaman zarfında hesaplarına maaşları yatan ve sigortaları ödenen kadınlar, böylelikle dışarıyla olan bağlarını da koparmamış oluyorlar. Tekstil atölyesinde sadece kıyafet dikilmiyor. Dışarıda anlaşılan çoğu firmanın işleri de mahkûmlar tarafından hazırlanıyor. Bazı zamanlar güneş gören pencerelerimize astığımız perdeleri dikiyorlar, bazen de özel günlerimizde giydiğimiz süslü kıyafetlerimizi. Gün boyu tekstil atölyesinde çalışarak tutsaklıklarını bir nebze azalttıklarını söyleyen kadınların iş yerlerinin dışarıdakilerden pek bir farkı yok. Tüm tekstil atölyelerinde olduğu gibi herkes iç içe, arka fonda hüzün makamından bir dertli türkü, bazen de istemedikleri bir radyo istasyonu… Bakırköy'de bir süre sonra gelen talepler üzerine mahkumlar için kuaför salonu açma kararı alınmış. Mahkûmların meslek sahibi olmasına önemli katkılar sağlayan kuaförde bazı kadınlar meslek öğrenirken, bazıları da kendini daha iyi hissetmek için bu kuaförün müşterisi oluyor. Kuaföre girdiğinizde 'kadın her yerde ve şartta kadın' demekten alamıyorsunuz kendinizi. Koridorlarında hüznün hüküm sürdüğü cezaevinde, kadınların çoğu morallerini düzeltmek için saçlarını kestiriyor, bazıları güzel elbiselerini giyiyor, kimileri ise makyajsız dolaşmıyor.


Bizim gökyüzümüz çok küçük

Cezaevi koridorlarında dolaşırken kadın ve bazen de temizliğin kokusunu duymak mümkün. Koğuşlar kadınları barındırdığı için temiz, onların olduğu için düzenli. Cezaevinde oda temizlikleri ve ortak alanlar mahkûmlar tarafından temizleniyor, çamaşırlar ise ayda bir kez ve sadece çarşaflarla sınırlı olarak cezaevinde yıkanıyor. Cezaevinde yaşananlara tanıklık ederken, dışarıda olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu N.G ile karşılaşınca anlıyoruz. Genç kadın beş yıldır içeride. Cezaevinde genç kadın olmanın ne demek olduğunu çok iyi bilenlerden. “Türkiye'de normal hayatta kadın olmak zor. Hele cezaevinde daha zor. Karşınızda kapalı kapılar ve elinizden alınan haklarınız. Bununla mücadele etmek çok zor” şeklinde konuşuyor. Cezaevinin tekstil atölyesinde çalışarak, içeride de kendi tabiriyle yaşamaya devam ediyor. Ama ona göre cezaevinin bir günü bir yıla bedel. “5 yıldır içerideyim. Biraz da deniz görmeliyim, biraz gökyüzü” derken gözleri doluyor. En çok gökyüzünü özlüyor. “Çünkü sizin büyük, bizimse çok küçük bir gökyüzümüz var. O da bize umut vermiyor” diyor. Dışarı çıktığı zaman ilk olarak sınırların ve duvarların olmadığı bir yerde saatlerce yürümeyi hayal eden N.G, çeşitli kurslara katılarak sosyal hayattan kopmadığının söylüyor ve “Cezaevinde zaman duruyor. Eğer çalışmazsak hiç geçmezdi. Ufak tefek işlerle cehennem gibi olan bu yeri cennete çevirmeye çalışıyoruz” diye de belirtiyor.


İlkokul mezunu olarak girip üniversiteyi kazanıyorlar

Bakırköy'de meslek kursları ve atölyelerin yanı sıra eğitimine dışarıdan devam edenler için de özel eğitim kursları bulunuyor. Tutuklu kadınların çok büyük bir kısmının ilkokul mezunu, çok az bir kısmının da lise mezunu olduğu gerçeğini görünce bu kursları açmak da kaçınılmaz olmuş. Cezaevine girdiğinde ilkokul mezunu olan çoğu kadın şimdi üniversite eğitimi almanın hayallerini kuruyor. Dışarıdan açık öğretim sınavlarını vererek liseyi bitiren mahkûmlar için hızlandırılmış ÖSS kursları bulunuyor. Birçok hükümlünün buradan üniversite kazanarak ayrıldığını belirten cezaevi müdürü eğitim çalışmalarının aksamaması için ellerinden geleni yaptıklarını söylüyor. Cezaevinde etkinlikler bu kadarla da bitmiyor. Vizyondaki sinema filmleri eş zamanlı olarak mahkûmlara seyrettiriliyor. Cezaevinde ayrıca haftada iki gün ilçe müftülüklerinden yönlendirilen vaizeler tarafından mahkûmların dini konularda merak ettiği konular aydınlatılıyor. Bu arada cezaevinde düşünmek için bolca vakit bulan mahkûmlarda dine yönelişin daha fazla olduğu da gözlemleniyor.


Parmaklıklar Ardında bizi anlatmıyor

Cezaevinde mahkûmlar, odalarında kendilerine tahsis edilen televizyonlarda istedikleri kanalları izleyebiliyorlar. Mahkûmlar televizyonda en çok haberleri ve dizileri takip ediyorlar. Dizilerin izlenme oranında ise Parmaklıklar Ardında ilk sırayı alıyor. Onu Yaprak Dökümü ve Ezel takip ediyor. İçeriden öyküler anlattığı için izledikleri Parmaklıklar Ardında dizisinde anlatılanların gerçeği yansıtmadığını söyleyen mahkûmlar “Ailelerimiz o diziyi izleyerek üzülmesinler, çünkü biz öyle karışık bir ortamda kalmıyoruz” diyorlar. Dışarısıyla en büyük bağlantılarının televizyon ve mektuplar olduğunu söyleyen kadın mahkumlar, haberleri ise af çıkar umuduyla izliyorlar.


YARIN:
Çocuklarını dışarıda bırakarak, cezaevine giren kadınlar içeride anne olmayı anlatıyor


14 yıl önce