|

İslam her zaman toplumu kuşatıcı şemsiye olmuştur

Kırbaşoğlu: Kürt sorununun çözümünde "İslam kardeşliği" formülü tek başına yeterli değil.

Zeynep Çiftçi
00:00 - 9/03/2008 Pazar
Güncelleme: 00:24 - 9/03/2008 Pazar
Yeni Şafak
İslam her zaman toplumu kuşatıcı şemsiye olmuştur
İslam her zaman toplumu kuşatıcı şemsiye olmuştur

Türkiye'nin önde gelen ilahiyatçıları ilk kez Kürt sorunu hakkında konuştular. Cesur çıkışlarda bulunan ilahiyatçılar aynı zamanda özeleştiri yaptılar. Ana dilde eğitime destek verdiler, ulusalcılığın ırkçılığı tetiklediğini söylediler, Osmanlı vatandaşlık modeline vurgu yaptılar, din faktörünü es geçmeyin dediler.Başörtüsü meselesinin gerçekliği kadar Kürt meselesinin de varlığına dikkat çeken Hayrettin Karaman, "PKK'yı tabansız bırakmanın, etkisiz kılmanın önemli yollarından biri, teröre bulaşmamış Kürt topluluğunun meşru taleplerine müspet cevap vererek onları devletin yanına almaktır' derken, Mahmud Erol Kılıç ise bundan sonra dini yok sayan ne sağ ne de sol hiçbir politikanın yararlı olmayacağını belirterek "Din adamlarının bölgede yapacakları, siyasilerden ve ticaret erbabından çok daha fazladır. Fakat din adamı bir kanaat önderi olarak, özgürce vaaz edebilmeli, kitle oluşturabilmeli, insanları ruhsal gelişmeleri için yönlendirebilmeli” dedi. "Din kardeşliği" tezinin, önemli olmakla beraber, hesabı verilmiş, sosyolojik bilimsel araştırmalara dayanılarak haklılığı ortaya konmuş bir şey olmaktan öteye gidemediğini söyleyen Hayri Kırbaşoğlu ise “Din adamları ellerini taşın altına koyarak, Kürt meselesi gibi ciddi bir meseleye eğilip, ilim ve fikir adamlığı sorumluluğu adına şahsiyetli bir duruş sergilemeliler' diye konuştu.


Meşru talepler yerine getirilmeli
Prof. Dr. Hayrettin Karaman:

Başörtüsü meselesi varsa Kürt meselesi de vardır. “Başörtüsü meselesi diye bir mesele yoktur..." diyenler meseleye kendi açılarından bakıyorlar; gerçekte onlara göre mesele yoktur; çünkü yasaklanmış ve mesele sona ermiştir. Gelin bunu bir de yasağın mağdurlarına sorun! Bu ülkede Kürt isimli bir etnik gurubun varlığını bile inkar edenler vardır. Varlığını inkar etmeyenlerin bir kısmına göre de "Kürt vardır, ama Kürt meselesi yoktur, PKK bir terör örgütüdür ve bu örgütün yok edilmesi ile mesele de kapanır.” Peki, gerçekte olan ve olmayan nedir? Kürt isimli bir etnik gurup; bunların dilleri, kendilerine mahsus örf ve adetleri, korumaya özen gösterdikleri özel değerleri, belli bölgelerde yoğunlaşmış olanların maddi talepleri ve bütün bunların oluşturduğu bir "Kürt meselesi" vardır.

ÇOĞUNLUĞU MÜSLÜMAN

PKK çoğunlukla Kürtlerden oluşuyor, ama içlerinde Araplar, Ermeniler gibi dini ve kavmi farklı/yabancı olanlar da vardır. PKK Kürtlerin meşru taleplerine sahip çıkmakta, bunları istismar etmekte, silahlı mücadele yoluyla, belli bir bölgede, Marksist ve laik bir Kürt siyasi ve sosyal yapısı kurmayı hedeflemektedir. Doğu'da ve Güneydoğu'da daha yoğun olarak yerleşmiş bulunan Kürt kardeşlerimizin büyük çoğunluğu Müslüman ve dindardır. Bunların bilerek PKK'ya destek vermeleri mümkün değildir. Destek olarak değerlendirilen katılımlar ve yardımların birden fazla sebebi vardır. Korku, tehdit, meşru talepler karşısındaki vurdumduymazlık, PKK'nın ideolojisi ve amacı konusundaki yanlış bilgi ve telkinler, terörle mücadele eden devlet güçlerinin yanlış hareketleri, bölge halkının ihtiyaçlarına yönelik ihmaller bunlar arasında ilk akla gelenlerdir.

OSMANLI VATANDAŞLIĞI

PKK'yı tabansız bırakmanın, etkisiz kılmanın önemli yollarından biri, teröre bulaşmamış Kürt topluluğunun meşru taleplerine müspet cevap vererek onları devletin yanına almaktır. Bu meşru talepler seküler hukuk yanında din yönünden de meşrudur. Din yönünden baktığımızda: Bir topluluğun, ümmet içinde yer alan bir etnik grubun farklı bir dili varsa bu dili kullanmak, korumak, gelecek nesillere aktarmak onların hakkıdır. Yaşadıkları bölgede bazı mahrumiyetler ve maddi ihtiyaçlar varsa bunları karşılamak, gücü ölçüsünde ümmetin ve devletin vazifesidir. Hukuk, insanlık değeri, sosyal statü bakımından bütün ırk ve renkleriyle Müslümanlar birbirine eşittir. Kimlik olarak "Müslüman Türk", "Müslüman Kürt", "Müslüman Gürcü..." olmak ve aynı zamanda "İslam Ümmeti, Osmanlı, TC vatandaşlığı" gibi bir bütünün parçası olmak mümkündür. Batı'da ve Orta'da yaşayan din alimleri ve münevverlerin, Doğu'da yaşayanlarla sıkı bir diyaloga girmeleri, fikir alış verişinde bulunmaları, ortak çözüm için çalışmaları "çözüm"e önemli katkılar sağlayacaktır. Tük olmayana, kendini Türk hissetmeyene zorla Türk demek yerine -eğer bunlar Müslüman ise- "din kardeşi, hepimiz Müslümanız" demek, birlik ve dirlik için daha uygundur.


Din kardeşliği tezi tek başına yeterli değildir
Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu

Problemlerin çözümünde çokça dile geti-rilen "İslam kardeşliği" formülünün tek başına meseleyi çözmek için yeterli olabileceğini düşünmek çok da gerçekçi görünmemektedir. Zira Kürtlerin tamamı İslami kimliği benimseyenlerden oluşmamakta,farklı ideolojilere yönelenler, hatta açıkça PKK gibi taşeron örgütleri destekleyenler de azımsanamaz. Hatta bazen din adamları ve mahalli dini şahsiyetler arasında bile bu gibi örgütlere sempati ile bakanları görmezlikten gelemeyiz.

TÜM SORUNLAR ELE ALINMALI

Kaldı ki Kürtlerin tamamı İslami kimliği önemseyen insanlar olsa dahi, sadece bu kimliğin tek başına gündeme getirilmesi kesin bir çözümü sağlamaya yetmeyecektir. Zira ortadaki diğer problemler çözümsüz bir halde dururken, kuru bir İslam kardeşliği söylemi, yeterince ikna edici olmayacaktır. Nitekim Kuzey Irak'ta, sadece Talabani'nin değil, Molla Mustafa Barzani'nin oğlunun temsil ettiği muhafazakar-dindar Kürtlerin bile işgalci ABD güçleriyle nasıl işbirlikçilik etmekte tereddüt dahi etmedikleri göz önüne alınacak olursa, meselenin ne kadar karmaşık ve çözümünün de bir o kadar zor olduğu kolayca anlaşılır.

Çözüm için önce devletin mevcut resmi ideoloji dahil,her tür ideolojiden arındırılması ve bütün vatandaşları karşısında tamamen tarafsız bir hale getirilmeli. İkinci olarak ülkemizde dinin ve resmi din kurumları aracılığıyla dinin kontrol ve yönlendirilmesi çabalarından vazgeçilmeli.


İlahiyatçılar elini taşın altına koymalı

İslam ilim ve fikir erbabı, İlahiyat camiası, Diyanet camiası, din eğitimi camiası, mahalli din uleması,memleketin hangi meselesinin çözümü için ellerini taşın altına koydular ki, Kürt meselesi gibi ciddi bir meseleye eğilip, "ilim ve fikir adamlığı sorumluluğu" adına şahsiyetli bir duruş sergilesinler. Özgür bir ortamda,bütün tabuların bir tarafa konduğu, sadece Kürt meselesinin değil, başta laiklik, başörtüsü, din istismarı, Alevilik-Sünnilik, çoğulculuk olmak üzere, toplumsal sıkıntıların dışa vurduğu hemen her konuda kamuoyuna katkıda bulunmak herkesten önce İslam ilim ve fikir adamlarının görevi olacaktır.


Alimler özgür konuşabilmeli
PROF. DR. Mahmud Erol Kılıç:

Ta ilk çağlardan, orta çağlara ve oradan modern çağa gelinceye kadar insanlar kendilerini hep metafizik referenslarla tanımlamışlardır. Bizim özel tarihimizde bu fonksiyonu genel anlamıyla İslam dini yerine getirmiştir. İslam dini insanlarının bir araya gelmesinde ve kaynaşmasındaki en önemli kuşatıcı şemsiye olmuştur. Hatta sırf o dine inananların değil öteki inançların dahi garantisi olmuştur.

Dini yok sayan, dini değerlerle hiçbir şekilde uzlaşmamayı hedefleyen bir politika yeni çağda ve tüm dünyada ne sağ ne sol için artık geçerli değildir.

DİN ADAMI AYNI ZAMANDA BİR KANAAT ÖNDERİDİR

İlahiyatçı tipi modern bir kreasyondur ve tam olarak geleneksel "din adamı"nı karşılamamaktadır. Oysa ki "din adamı" sırf bir memur değildir, bir tür memuriyet hizmeti sayılan namaz kıldırma işi yeterli değildir. "Din alimi" bir kanaat önderidir, özgürce vaaz edebilir, kitle oluşturabilir, insanları ruhî ve mânevî gelişmeleri için yönlendirebilir. Bunları yaparken de siyasiler tarafından tehdit olarak görülmezler. Tabii ki onlar da kalkıp toplumsal huzuru bozucu hareketlerde bulunmazlar. Biz bu insanlara kalkıp 'hayır efendim bunları yapamazsın' dediğimiz zaman kendi bindiğimiz dalı kesmiş oluruz.

SALT ASKERİ ÇÖZÜM OLMAZ

"Din adamlarının" bölgede yapacakları, siyasilerden ve ticaret erbabından çok daha fazla şeyler vardır. Ama şartlar uygun olmadığından bunlar bu manada çalışamamaktadırlar. Doğu sorununu salt askeri çözümlerle çözülecek bir konu olarak görmek en büyük hatadır. Bu olay kültürel düzeyde çözülecek bir olaydır. Mühendislik ilminin bir alt dalı olan askerlik bilimi sosyo-kültürel bir problemi çözmede kullanılacak bir araç olamaz. Bu yanlış bir metodolojidir. Bilim der ki "yanlış metodlarla doğru sonuçlara varılmaz". Her ilim dalı kendi yerini bilmelidir.















YARIN: Dr.ARİF GEZER - MEHMET PAKSU - Prof. Dr.ORHAN ÇEKER





16 yıl önce