|

Katillerle 'kemik' pazarlığı

Srebrenitsa Anneleri Derneği Başkanı Hatice Mehmedoviç'in tüm ailesi, “beyaz zambaklar”ı andıran Potoçari Şehitliği'nde yatıyor. Acı haber telefonla verilene kadar eşinin ve oğullarının yaşadığını ümit ettiğini söyleyen Mehmedoviç, “Ölülerimizi bulunmasınlar diye bir mezardan çıkarıp başka bir mezara gömen Sırp katiller, bu yerleri söyleyince cezadan indirim alıyor” diyor

Elvide Demirkol
00:00 - 6/07/2011 Çarşamba
Güncelleme: 23:40 - 5/07/2011 Salı
Yeni Şafak
Katillerle 'kemik'  pazarlığı
Katillerle 'kemik' pazarlığı

Bugün Srebrenitsa'da zulme direnen kadınların hikayelerini anlatacağız. İlk sırada Hatice Mehmedoviç var. Srebrenitsa Anneleri Derneği'nin başkanı Mehmedoviç, tanıklığını korkmadan anlatıyor: “2002'de Srebrenitsa'ya geri döndüm. Savaştan önce bir evim vardı, o yıkıldı. 1990'lı yıllarda 2 oğlum, eşim ve birçok erkek akrabam vardı Srebrenitsa'da. Ve o kan dolu 1995 yılında 2 kardeşimi, çocuklarımı, kocamı, bütün ailemi kaybettim. 1995'ten sonra aileme ne olduğundan haberim yoktu. Bir yerlerde yaşadıklarını ümit ederek hayatımı sürdürüyordum. Ta ki 2007'de ilk kemikleri bulana kadar…

ACI HABER TELEFONLA GELDİ

2007'de telefon açıp, oğlumun kemiklerini ve kocamın parçalarını bulduklarını söylediler. O an benim için dünya bitmişti. Ama yine de ayağa kalktım. Tamam, kocamın, bir oğlumun kemiklerini buldular. Ancak diğer oğlumun yaşadığı ümidini kaybetmedim. 2007'de haber geldiğinde hangi oğlumun kemiklerini bulduklarını bilmiyorduk. Bir ayakkabısı ya da elbisesi olsaydı teşhis edebilirdim. Ancak o da yoktu. Bu yüzden diğer oğlumdan haber gelene dek kemikleri beklettik. 10 Mayıs 2010'da tekrar telefon çaldı, diğer oğlumu bulduklarını haber verdiler. Ve dünyam bir kez daha durdu. O kemiklerle birlikte bir kemer parçası bulundu. Bu şekilde kemiklerin hangi oğullarıma ait olduğunu teşhis edebildik. Son oğlumun vücudunun tamamı bulunamamıştı, kolları ve bacakları vardı. Aynı şekilde kocamın da bir tek ayaklarının kemikleri bulundu, vücudunun yukarısı yok. Ama beklemek çözüm değildi. Çünkü Sırplar öldürdükten sonra cesetleri bulunmasın diye ormandan ormana taşıdılar. Onlar bu kemiklerin nerede olduğunu biliyor, ancak söylemek istemiyorlar. Sonuç olarak şu an bulunduğumuz şehitlikte 2 oğlum, eşim, bir kardeşim, kız kardeşimin 2 oğlu ve eşi, diğer kız kardeşimin de oğlu yatıyor. Akrabalarımızın birçoğunu daha bulamadık. Ağabeyimin cesedini ise hâlâ bekliyoruz.

BULUŞMAK ÜZERE AYRILDILAR AMA…

11 Temmuz 1995'te BM güçleri bizi aradı. Bize güvence verdiler. Dünyanın en güçlü ülkeleri, halkımızın Sırpların eline geçmeyeceğine dair imzalar attı. O zaman ben burada değil, yıkılmış evimde yaşıyordum, köyde çalışıyordum. Ve o ayrılışımız çok zordu. Ayrılık 2-3 gün sürecek sandık. Kocalarımız federasyon bölgesine geçtikten sonra orada tekrar kavuşacağımızı düşünüyorduk. Sırplar erkekleri ve kadınları ayırdı. Biz Potoçari'deyken sürekli otobüsler geliyor ve bizi federasyon bölgesine götürüyordu. Beni 3 defa otobüsün kapısından geri gönderdiler. O gün ölmek istiyordum. Ölseydim bu acıları çekmezdim. Küçük oğlum, 'Potaçari'de BM binasına git, zaten yaşlısın ve çabuk yoruluyorsun. Bu yol uzun olduğu için 3-4 gün sürer. Ama lütfen git ve geri bakma. Senin nereye gittiğini görmek istemiyorum' dedi. Maalesef geçen sene 11 Temmuz'da yine karşılaştık. Ancak bu kez onların sadece bazı parçaları vardı. Bundan sonra tek ümidim, vefat ettikten sonra onlarla buluşmak. Bu dünyada düşmanlar hayatımıza karıştığı ve beraber yaşamamıza izin vermedikleri için sonsuz hayatta bir arada olacağımızı ümit ediyorum.

BİR SIRP'IN EVİNDE KALDIK

1996'dan 2002'ye kadar, kendisi Fransa'ya kaçmış bir Sırp'ın evinde kaldık. 2002'de Srebrenitsa'ya geri dönme imkânı doğdu. Ben de yuvasına ilk geri dönenlerden biriyim. Kendi evimde yaşıyorum. Buraya gelmemde birçok sebep var. Burası benim evim. Çocuklarım burada doğdu. Evimin önünde oğullarımın diktiği 3 ağaç var. Üzerlerinde isimleri yazıyor-du. Oyuncakları vardı. Benim hayatım hatıra hayatı. 60 yaşındayım ama geçmiş zamanda yaşıyorum, bugüne dönemiyorum.




SUÇUMUZ MÜSLÜMAN İSMİ TAŞIMAKTI

Bizim tek suçumuz, taşıdığımız ancak seçmediğimiz isimlerdi. Müslüman isimleri taşıdığımız için o olayları yaşadık. Bundan sonra aynı şeyleri tekrar yaşamamamız için gençler eğitime önem vermeli. Bosna-Hersek'te bütün okullardaki çocuklar buraya gelip, bu hikâyeyi dinleyip, bir daha böyle bir şeyin yaşanmaması için engel olmalılar.

SIRPLARA GÖRE HALA KAHRAMAN ONLAR

Sırp katiller yakınlarımızı nereye gömdüklerini biliyor. Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi, Sırplara bir teklifte bulunuyor, yani bir anlaşma. Cesetlerin yerlerini söyleyen katillerin cezalarında indirim yapılıyor. Şu ana kadar bulduğumuz mezarlıkların yeri hep bu şekilde tespit edildi. Maalesef en çok acı veren suçluların serbest gezmesi ve hatta şu sıralarda üstelik devlet dairelerinde resmi işleri yapıyor olmaları. Biz onları katil olarak görüyoruz, Sırplar ise kahraman olarak kabul ediyor. Demek ki onlar kendi suçlarını kabul etmiyor, vicdanları rahat. Asıl problemimiz, Sırpların bizim hikayemizi dinlememesi, kendi hikayelerini anlatmaları. Doğru olanları da kabul etmiyorlar. Geçen sene Tadiç buraya geldi ve sözler verdi. Karşı taraftan söz beklemiyoruz, bizi özgür bıraksınlar, iş versinler, çocuklarımızın işi olsun istiyoruz.



Avrupa'nın en büyük soykırımı

Srebrenitsa Soykırımı 2. Dünya Savaşı'nda yaşanan kayıplardan sonra Avrupa'da meydana gelen en büyük soykırımın adı olarak biliniyor. Birleşmiş Milletler'in gözü önünde resmi rakamlara göre 8372 kişi katledildi. Srebrenitsa Soykırımı, Ratko Mladiç komutasındaki Sırp Cumhuriyeti Ordusu, Sırp Cumhuriyeti siyasi liderlik görevinde olan Radovan Karaciç, Yugoslav Ordusu'nun Generali Momcilo Perisiç, Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç ve Sırbistan İçişleri Bakanlığı'ndan doğrudan destek alan paramiliter grubu “Akrepler” (Scorpions) öncülüğünde gerçekleşti. 11 Temmuz tarihinde Ratko Mladiç soykırım öncesi şu sözleri söyledi: “Büyük Sırp kutsal gününün öncesindeyiz. Bu şehri Sırp milletine armağan ediyoruz. Türklere karşı ayaklanmamızı hatırlayarak, Müslümanlardan intikam almanın zamanı geldi.” Bu cümle Srebrenitsa'nın kaderini tayin etti. 12-77 yaş arası 8372 sivil Boşnak erkek topluca katledildi. Srebrenitsa'da Boşnaklar'ın katliamının üzerinden 16 yıl geçmesine rağmen Sırp Cumhuriyeti ve Sırbistan'daki siyasi ve sosyal çevrelerce soykırım hâlâ inkâr ediliyor. Bu da soykırımın son halkası olarak görülüyor. Srebrenitsa'dan kaçan birçok aile evlerine geri dönememiş. Bir kısmı korkudan, bir kısmı acıdan bu kararı verememiş. Dönme cesaretini gösterenleri ise kötü sürprizler karşılamış. Senelerce dostça yaşadıkları Sırp komşuları onları evlerine sokmuyor, ölümle tehdit ediyor, hatta öldürmeye teşebbüs ediyor.





Savaş silahla değil tacizlerle sürüyor

Meyra Cogaz 63 yaşında. Srebrenitsa soykırımında kurtularak Tuzla'ya gitmiş, oradan da Saraybosna'ya. Meyra Cogaz yaşadıklarını anlatırken cümleleri sık sık gözyaşlarıyla bölünüyor. Srebrenitsa'da bir başına yaşayan Cogaz'ın hikâyesi şöyle: “Üç tane oğlum, eşim, babam ve bir torunum şehit oldu. Bir tane oğlum 1992'de bu tepelerde öldü. 1995'te bir otobüsle götürülürken oğlum Ömer'i beyaz gömleğiyle gördüm. Orada bayıldım, gerisini hatırlamıyorum. Aradan seneler geçti. 2009'da telefon çaldı ve kemikleri bulduklarını söylediler. Vücudunun parçalarını farklı ormanlardan buldular. Oğlumun eşi savaşta hamileydi. Torunum şimdi 15 yaşında. 2009'daki cenazede 'Çetnikler niye babamı öldürdünüz' diye bağırdı. Bizim hikâyelerimiz öyle hikâyeler ki bir anda anlatamıyoruz. Günlerce otursak anlatamam o kadar zor ve uzun. Kitaplar yazarsak küçük bir kitap olmaz, kalın, ciltlerce kitap olurdu. Hikâyeleri dinlemek başka, onları yaşamak bambaşka. Evlatları, eşi kaybetmek, dört duvar arasında tek kalmak anlatılır bir şey değil. 2002'de Srebrenitsa'ya geri döndüm. Buradaki Sırplar beni iki kez öldürmeye çalıştılar. Kendi evime gidemiyorum, Sırplar izin vermiyor.

HOŞ GELMEDİNİZ!

Şimdi başkasının evinde kalıyorum. Bu eve ilk geldiğim gece bir Sırp gelip küfürler ederek 'Hey sen Türk geri döndün mü? Geri dönmeye cesaretin mi var?' dedi ve beni ezmek istedi. Bunu yapan adam savaştan önce benim komşumdu. Sırplar geri dönenlere 'Buraya hoşgelmediniz' diyorlar. Bazı olaylara baktığınızda savaşın hâlâ devam ettiğini, bitmediğini görürsünüz. Silahlarla değil, sözlerle, işkenceyle devam ediyor. Şimdi Potoçari mezarlığının yukarısına bir kilise yaptırıyorlar. Her gün onların seslerini duyuyorum, küfürler ediyorlar Müslümanlara ve Türklere. Ben buradan gitmeyi hiç düşünmedim, buradan ayrılamam. Savaş tekrar başlasa da gitmem, evimde ölürüm. En azından kemiklerim Srebrenitsa'da kalır.”





Kurtulan erkekler

Srebrenitsa'da savaştan sonra pek fazla erkek kalmadı. Kalanlar da bunu bir mucize olarak anlatıyor. Potoçari mezarlığında konuştuğumuz Yakup Suljic, savaşta parmağını kaybetmiş, gazi olmuş. Suljic nasıl hayatta kaldığını şöyle anlatıyor: “Potoçari'deyken erkekleri otobüsle federasyon bölgesine götürdüler. Beni de o otobüslerden birine bindirdiler. Ölüme gitmeyi beklerken bana 'Sen in aşağı' dediler. O otobüste kadınlar da vardı. Hatta ben indiğimde kayınvalidem orada kaldı. Daha sonra genç kadınları ve erkekleri ayırdılar. Ayrıldığımız insanları bir daha hiç görmedik. İçimizde 14 yaşında çocuklar bile vardı. Bizi Tuzla'ya götürdüler, çadır verdiler. Ve biz orada kaldık, savaş bittikten sonra da Srebrenitsa'ya dönmedik.”


Gerçek çiçeklerim kara toprakta

Şu anda tek başına yaşıyorum. Bir kızım da Tuzla'da Ekonomi Lisesi'ni bitirdi. Sonra Srebrenitsalı bir gençle evlenip Amerika'ya gitti. 11 senedir orada yaşıyor, hiç görmedim. Sabah uyandığımda çocuklarımın mezarlarını görüyorum. Her sabah kalktığımda ilk iş o mezarlığa bakıyorum ve ben de orada olmak istiyorum.. Bazen de eski evime gider ve saatlerce ağlarım. Bahçeme laleler ekiyorum ama benim gerçek çiçeklerim kara toprakta. Bu bahçedekilerle idare ediyorum işte.



Soykırımı kınamak için Taksim Meydanı'na

Srebrenitsa Soykırımı 16. yılında çeşitli eylemlerle kınanacak. Genç Boşnaklar Derneği'nin başlattığı eylemde, 9-10 Temmuz tarihleri arasında Taksim Meydanı'nda Birleşmiş Milletler'i kınamak için 8372 çift ayakkabıyla UN yazılacak. Aynı gün 192 balon, barış için göğe uçurulacak.




— B İ T T İ —


13 yıl önce