Prof. Dr. Ayşe Kadıoğlu, siyaset bilimci, Sabancı Üniversitesi'nde öğretim üyesi. Milliyetçilik, uluslararası işçi göçü, kadın ve İslam, vatandaşlık, kimlik, faşizm, liberalizm konularında önemli araştırmaları ile tanınıyor. Kendisini liberal/demokrat ve dindar olmayan birisi olarak tanımlıyor. "Türban tartışmaları konusundaki korkuları anlamak istiyorum" sözüme itiraz etti, "Ben bu korkuları paylaşmıyorum ve anlamıyorum ama mevcut olduğunu biliyorum. İyi siyaset bunların varlığını kabul ederek politika üretmektir" diyor. Türbanın ayrımcılık yapan bir siyasi
simge olmadığın söylerken de gamalı haçla aynılaştırılmasını büyük bir yanlışlık olarak görüyor. Türban karşıtlığının nedenleri arasında feminizm eksikliğini sayıyor. O da başörtüsüyle üniversiteye girilebilmesi gerektiğini savunan ancak AK Parti ile MHP'nin uzlaştığı formüle karşı çıkıp üçüncü bildiriye imza atanlardan. Siyaset felsefesi üzerine çalışan Tülin Bumin'in ardından, siyasetin bizzat kendisi üzerine çalışan Kadıoğlu da mırıltı halinde konuşan erkekler korosunun aksine pek çok şeyi net cümlelerle ifade edenlerden...
Türkiye'de milli eğitim sisteminden geçen herkes belli bir laiklik anlayışını benimsemiş olur. Bu bazen militaristleşen bazen de kimlikçiliğe dönüşen bir anlayıştır. Devlet her vatandaşa eşit mesafede olmalı. Buna rağmen devlet ulusal bir kimlik empoze edebiliyor, insanlar da bunu benimsiyor. Devlet korkularını eğitim yolu ile vatandaşlara da geçiriyor.
Var aslında. Devletin istediği devlet kontrolünde olan Müslümanlık. Görünmemesi, özel alana itilmesi ve saklı yaşanması isteniyor. Ulusalcılar ben de Müslüman'ım diyor. İşin ilginç tarafı başın örtülmesine onlar karşı çıkıyor. Çelişkili biçimde din ile bağı olmayan, kendilerini Müslüman olarak sunmayan liberaller ise üniversitede başörtüsü özgürlüğünü destekliyor.
İnsanlar bunun uğruna bir takım adaletsizlikleri görmezden gelince sorun oluyor. Başı açık, laikçi, ulusalcı kesim bunların hepsini ama özellikle başı açık olmayı fetişleştiriyor. Gözler önündeki bir adaletsizliği görmezden geliyor.
Çözümü zorlaştıran bu. Adaletsizlik olduğunu kabul etmiyor. Başını örtenler oldukları yerde kalsın, yükselmesin. Korkuyla kalkan neredeyse ırkçılık ile oturuyor. Bu kesimde bazı söylemler ırkçılığı andıran bir ayırımcılığı içeriyor.
Korku ayırımcılığa yol açıyor. Adaletsizlikleri görmezden gelmeye, yok saymaya neden oluyor. Başörtülü insanlar var ve onların da üniversiteye gitmeye hakları olmalı. Bazı insanlar bunu bir türlü bunu kabullenemiyor. Burada üniversite çok önemli. Bu konunun tartışılacak bir tarafı bile yok aslında.
Entelektüeller AKP'den kendilerini ayırmaya çalışıyor. Bazı politikalarını tasvip ediyor bazısını etmiyorlar. Burada başörtüsü düzenlemesinin tekil olarak gündeme gelmesi sorun oldu. Genel Anayasa paketi içinde gelebilirdi.
Doğru, Anayasa tartışmaları içinde de gelse gene cımbızla çekilirdi. Yine de siyaset yapanlar kutuplaşmayı engellemek durumunda. Kutuplaşmanın sorumlusu AKP değildi belki ama sert çıkışların gerilimi arttırdığı bir gerçek.
O zaman tekil bir özgürlüğü savunuyor olmazdı. AKP siyasi parti, tekil bir özgürlüğü savunabilir ama entelektüeller de buna destek vermek zorunda değil, bu da doğal. Bir partiye eklemlenmemeyi seçmek normal bir aydın refleksidir. Başörtüsü çok fazla AKP ile özdeşleşti. MHP'nin desteği de kafaları karıştırdı. Bazı aydınlar muhalefetin yapmadığını yapmaya, başörtüsüne özgürlüğü AKP ve MHP'nin dışında ele almaya çalışıyor. CHP zaten bu özgürlüğü reddediyor.
Türkiye'de özgürlükler zaman zaman siyasi rejime tehdit olarak algılanıyor. Bugün her ideoloji devletin muhafazasını amaç edinmiş. Çevre merkezdeki siyasete, devletin içine girmeye başladığında sorun çıkmaya başlıyor. Ancak AKP'den özgürleştirici politika bekleyenler haliyle hayal kırıklığına uğruyor. Oysa belki herşeyi AKP'den beklememek gerekiyor.
Sorun her şeyin AKP'den bekleniyor olması. Bugün üniversitede başörtüsü özgürlüğünü de diğer özgürlüklerle birlikte savunan ama muhafazakar olmayan bir parti olmalıydı. AKP'yi liberal ve demokrat açıdan eleştirebilecek başka bir siyasi aktör yok. Aydınlar ikilemde. AKP'yi eleştirince Kemalist cepheye atılıyorlar. Kemalizmi eleştirmekten dillerinde tüy bitmiş insanlar AKP'yi eleştirdiler diye Kemalist olmazlar. Beni 3. yol bildirisini imzalamaya iten en önemli faktör MHP ile yapılan ittifaktır. MHP'nin hak ve özgürlükler konusunda geçmişte kötü bir karnesi var. İttifak 301. konusunda endişe uyandırıyor. Nelerden taviz verildi diye düşünmeden edemiyorsunuz.
Hepimiz biliyoruz ki türban pejoratif yani olumsuzlanarak kullanılıyor. Başörtülüler geleneksel. Düzenin onlarla, onların da düzenle dertleri yok. Başı örtülüler köşelerinde oturup ezilmeyi, ikincil konumda kalmayı kabul ediyor ve sorun çıkarmıyorlar. Türbanlılar öyle değil. Kimileri onun bir bireyselleşme sembolü olduğunu söylüyor. Ancak ben dindarlık ile bireyleşme arasındaki ilişkiyi hala sorunlu buluyorum. Belki tartışmamız gereken en önemli konulardan biri bu.
Kostüm modernliği diye bir kavramdan söz etmiştim yıllar önceki bir makalemde. Türkiye'de modernitenin görüntüsü kendisinden önce geliyor. Batılı gibi giyinmek önem kazanıyor, estetik algı Batı'ya benzemek ile ilişkilendiriliyor. Modern olmak, modern görünmekle karıştırılıyor. Bu nedenle farklı görüntüden bir Batılıdan çok rahatsız olunuyor. Modernitenin görüntüsü fetişleşmiş adeta.
Kadınların gerçekten feminist bilinçleri olsaydı eğer, başörtüsünü iyi türbanı kötü görmezlerdi. Türban kadınların evin dışında da var olmaya çalışmalarına dair bir olgu çünkü. Feminist hareket kadınların ortak alanlarını yakalamaya çalışır. Kadınlar gündelik hayatta benzer sorunlar yaşıyorlar. Türkiye erkek egemen bir toplum. Görüntüye olan merak, görüntü fetişizmi feminist harekete zarar veriyor.
Ben böyle bir şey olacağına inanmıyorum. Türbanlı kadınlar, geleneksel olan başörtülülere kıyasla daha açık fikirli. Başı açıklar kadınların özgürlüğünü savunuyor, türbanlılar savunmuyor diye bir şey yok. Nice türbanlı kadın birçok başı açık kadından ilerici. Sorguluyorlar. Çünkü daha bireyseller.
Her kimlik gurubunun içinde bireyselliğini unutan, kaybeden insanlar var. Cemaat baskısı altında kalanlar var ama başı açık, lakçi, ulusalcı kadınlar içinde de askerleri davet etmeye kalkan, ırkçılığı andıran, köktenci politikaları savunanlar var. Ulusalcı kimlik de bir tür cemaatcilik önermesi yapıyor.
Türban takan kimse başkasının haklarını ihlal ederse ancak o zaman sorun olur. Laikçi, açık başlı kadınlar kendilerini Müslüman olarak tanımlıyorlar. Burada iki tür Müslümanlığın kavgası var.
Kamudakilerin başörtüsü takması kategorik olarak farklı yorumlanabilir. İngiltere'deki gibi her yerde olmayabilir. Devlet kurumlarını dinsel simgelerden uzaklaştırmak lazım. Ancak tartışmanın geldiği noktada kamu görevlilerinin başını örtmemesi ortalığı kutuplaşmadan kurtarmak için çözüm olabilir. Bu da sorunsuz değil. Üniversite okuyan bir kadını tekrar evine mi göndereceğiz? Tıp alanında ise ilke "Kimsenin dinsel özgürlüğü başkasının yaşama hakkından daha önemli olamaz" olmalı. Hayati tehlikesi olan bir hastaya bakmam diyen doktoru tabip odası meslekten men etmeli. Burada meslek odaları devreye girmeli, bunu Anayasaya koyacak halimiz yok.
İnsanlar başörtüsü ile gelen bir paketi varsayıyorlar. Paketin içindeki söylemlerden biri de bu. Tartışmanın bir faydası oldu, bunları artık konuşuyoruz. Türbanı gericilik sembolü görüp detayları konuşmamak meseleyi zorlaştırıyordu.
Tartışmada kullanılan ifadeler. Zaman zaman ırkçılığı andıran ifadeler bile kullanılıyor. Sanki bir kabile gibi söz ediliyor başörtülülerden. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri merkez çevre ayrımı var. Çevre merkeze geldi. Türkiye'de kostüm modernliğine fazlasıyla önem veren seçkinlerin yanına bugün başka seçkinler geliyor. Bu noktada "Niye geldiler ki bunlar" gibi bir tutum var. Eski seçkinler alıştıkları imtiyazlarını kaybetmekten korkuyorlar.
Müslümanlık sorun olarak görülüyor. Türkiye çoğunluğu Müslüman olan bir ülke olduğu için mi demokratik hak ve özgürlükleri yaşamaya hakkı yok? Bu topraklarda seçkinler Müslümanlık bizi geri bıraktırdı diye Hıristiyan olmayı bile tartışmışlar.
Türbandan gayri milli bir şeymiş gibi söz ediliyor. Böyle ifadeler başörtülüleri nefretin hedefi yapıyor.