|

Memnuniyetsizler argüman arıyorlar

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, medya, akademi ve siyasette belli bir cepheyi temsil eden isimlerin memnuniyetsizliklerine argüman bulmak adına 'yaşanmış olaylardaki en olumsuz tarafları alıp, hiç tecrübe edilmemiş alternatif senaryolardaki en olumlu tarafları köpürttüklerini söyledi. Davutoğlu 'Kasıt varsa bunun adı yöntem sahtekarlığıdır' dedi.

Abdurrahim Boynukalın
00:00 - 31/05/2014 Cumartesi
Güncelleme: 23:46 - 30/05/2014 Cuma
Yeni Şafak
Memnuniyetsizler argüman arıyorlar
Memnuniyetsizler argüman arıyorlar

Pazar günü yerel seçim kapsamında düzenlenen miting hasebiyle Ağrı'da başlayıp, sırasıyla Bakü, Moskova, Cezayir ile devam eden ve Darüsselam ile sonlanacak olan uzunca bir gezinin tam ortasındayız. Yani; Doğu Anadolu'dan Hazar'a, Kafkasya'dan Afrika'ya oldukça kapsamlı bir 'afro avrasya' turundayız. Haliyle gündem oldukça yoğun. Türkmenistan ve Azerbaycan ile yapılan üçlü görüşmelerde ortak çerçeveyi belirleyen ana madde; enerji politikaları. Rusya'daki temasların en önemli başlıkları ise şüphesiz; Suriye iç savaşı ve Ukrayna krizi. Ağrı'dan itibaren eşlik ettiğimiz gezi için Ankara'da kısa bir mola veriliyor ve programın ikinci etabı başlıyor. İlk durak: Cezayir. An itibariyla 120 üyesi bulunan Bağlantısızlar Hareketi'nin burada önemli bir toplantısı var. Hemen ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa Ümit Burnu'nu geçen, Deniz Kuvvetleri'ne bağlı dört gemiye Tanzanya Darüsselam'da düzenlenecek bir destek ziyareti söz konusu.

DAVUTOĞLU'NUN AJANDASI KENDİNE ÖZEL

Baş döndürücü dış ziyaretler ve toplantılar baz alındığında; Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve yakın çalışma ekibinin yöntem sahtekârlarından bambaşka bir gündemlerinin olduğu ortada. Türkiye son on iki yıldır, kurgulandığı zeminin dinamikleri net bir şekilde tarif edilmiş, belli ilkeleri önplanda tutmaya çalışan, ahlâki ve vicdani duruşu önemseyen ancak reel politiği asla gözardı etmeyen bir dış siyaset vizyonuna sahip.

HEM MİSYON HEM ÇÖZÜM TAŞINIYOR

Dışişleri Bakanlığı bir yandan bu çok katmanlı sürecin taşıyıcılığını yaparken, öte yandan cari krizlerin çözüm süreçlerinde risk almaktan çekinmeyen bir diplomasi trafiğini yönetiyor. Bu da beraberinde; yukarıdaki programı artık olağan hâle getiren ritmik ve temposu düşmeyen bir çalışmayı zorunlu hâle getiriyor.

HER ADIMIN KARŞILIĞI VAR

Gezide ilk gözümüze çarpan nokta; hükümetin dış politikada ortaya koyduğu istisnasız her pratiğin; bir şekilde bu coğrafyalarda maddi ve manevi, olumlu ya da olumsuz bir karşılık bulduğu oluyor. Tam da bu sebeple Ahmet Hoca'nın işi oldukça netameli, derin ve titiz bir çalışmayı gerektiriyor. Bir tarafta makamının getirdiği ağır sorumluluk, diğer tarafta Başbakan Erdoğan'ın ortaya koyduğu siyasal iradeyi ve temsil ettiği çizgiyi olabildiğince fazla ülkeye taşıma çabası...

SİYASETÇİ HİTABETİNE ALIŞTIRDI

Ağrı ziyareti, kalabalık bir açık hava toplantısıyla başlıyor. Davutoğlu'nun yıllardır kürsüde öğrencilere ders anlatmasına alıştığımız hoca portresi, otobüs üstünde kalabalıklara seslenirken tamamen farklı bir kıvama dönüşüyor. Özellikle Konya mitingi sonrasında iyice belirginleşen 'siyasetçi hitabeti' artık her gün daha da katlanarak kendisini hissettiriyor. Bakan Davutoğlu, konuşmasının tamamını çözüm sürecine ve 17-25 Aralık operasyonlarına ayırıyor. Kadim coğrafyanın etle tırnak olmuş iki halkını artık kimsenin ayıramayacağını belirtiyor ve Başbakan Erdoğan'ın ortaya koyduğu cesareti uzun uzadıya anlatıyor. Ortaya konulan iradenin arkasında duruldukça bu yolda yürümeye devam edeceklerini söylerken, karşısındaki kalabalıktan söz almayı da ihmâl etmiyor. Konuşmanın akabinde esnaflarla kucaklaşıyor ve hemen yakında bulunan bir çaycıya oturup vatandaşla sohbet ediyor.

Seçim otobüsüne çıktığımda şok oldum
Türkiye'de siyasal duruş ile akademik duruşu birbirinden ayrı zeminlere oturtan bir anlayış var. Son yıllardaki tecrübenizde bu anlamda nasıl bir dönüşüm yaşadınız?

İnsanın kendini idrak etmesi ve bir de toplumun sizi nasıl algıladığı ile ilgili iki boyut var. Kendi içimde değerlendirdiğimde; ben bu iki duruş arasında hiçbir tezat görmüyorum. İlim adamı iken savunduğumuz değerler neyse siyasetçi olarak savunduğumuz değerler de aynı. Akademisyenin de kendisine, insana, doğaya, varoluşa dair bir pozisyonunun olması gerekir. Stratejik Derinlik kitabında 'durmak ve anlamak' arasındaki irtibatı izah etmeye çalışırken göstermek istediğim de buydu. Bir insanın 'ben akademisyenim. O yüzden siyasal görüşlerin tamamından arınarak konuşmalıyım' yahut 'ben siyasetçiyim. Hiçbir akademik ya da ilmi çalışmayla alakam olmamalı' tarzında bir tavır takınması çok suni bir davranış biçimi olur. Bilakis; teorik ve pratiği, ideal ile reeli birbiriyle buluşturmak gerekiyor. Önemli olan bulunduğunuz ortama yabancılaşmadan, işinizin gereği neyse onun hakkını vererek çaba göstermenizdir. Akademik üslubu siyaset meydanında kullanırsanız; o ortama yabancılaşırsınız. Meydandaki kitleler kendilerine ders anlatan bir profilden haz etmiyorlar. Akademik hitap karşıdakine bilgi aktarmayı esas alır. Siyasette ise bilinç aşılamak daha önemlidir. Karşınızdaki binlerce insanın ortak hâlini ve hissiyatını zihninizde tasarlayıp, oradan tek bir kişi çıkartırsanız ve o kişiyle interaktif bir konuşmaya geçerseniz istediğiniz düzeyi tutturmuş oluyorsunuz.

O üslubu ayarlama noktasında zorlandığınız oldu mu?

Tabii ki bir intibak süreci oldu. Esas şoku ilk Konya Karapınar'da 2011 seçimleri için otobüs üstüne çıktığımda yaşamıştım. Birçok çalışmamda müstear isim kullanırken, orada insanın kendi fotoğrafını görmesi yadırgamaya sebep oluyor.

Siyasette bir zihniyet dönüşümünü hedefliyoruz
Bu size kötü mü hissettirdi, yoksa siyasetin doğasında böyle şeylerin olacağına kendinizi hazırlamış mıydınız?

Açıkçası pek hoşlanmadım. Sanki aynaya bakıp farklı bir insanı görmüş gibi hissettim. Ancak bir zaman sonra kitle algısı ve işin normal seyri için bunların olması gerektiğini fark ettim. Topluma dönük tarafımızda her defasında başka bir maske takmak; insanın kendine yabancılaşmasını kaçınılmaz hale getirir. Ben bir babayım, akademisyenim ve siyasetçiyim. Ve aynı kişiyim. Bunların hepsi için farklı kişilikler oluşturmak; insanın iç huzurunu paramparça eder. Tamamını aynı potada başarıyla eritmek ise kişinin kendisiyle barışık olmasını sağlar.

Gençliğinizde çalışmalarınız hangi yönde ağır basıyordu?

Pek farklı değildi. Lise dönemlerinden örnek vereyim. O zamanlar bir yandan diyalektik materyalizm okuyup, İslam'ı akidevi anlamda ele alıp solcu arkadaşlarımızla forumlarda tartışıyorduk. Ertesi gün gidip bir gençlik çalışmasına katılıyorduk. Tabii bir tercih yapıp, entelektüel çalışmalara ağırlık vermeye başladım.

Neden böyle bir tercihte bulunmuştunuz?

Problemin bir zihniyet meselesi olduğunu düşündüm. Zihniyet dönüşümü de ancak bilginin yeni bir boyut kazanması ile mümkündü. Geçen gün oğlumla konuşurken; biraz bu konulara girdik. Enformasyon altyapıya dayanıyorsa bilgi halini alır. Bilgi, ahlâk ile bezenmişse ilim olur. Bunları toplayıp eğer ahlaki zemin üzerinde bir duruş sergilerseniz; hem ilmi çalışmalarda hem siyasette dönüşümün bir parçası olabilirsiniz. O dönem ağırlıklı olarak teoride, şimdi ise yoğun bir şekilde pratikte çabaladığımız şey; bu zihniyet dönüşümüne katkıda bulunmak.

Türkiye'deki eleştirel akıl hastalıklı

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Hoca'nın, Türkiye'deki eleştirel aklın mukayese zeminine dair saptadığı kalıcı bir hastalık var. Buna göre medya, akademi ve siyasette belli bir cepheyi temsil eden isimler, memnuniyetsizliklerine argüman bulmak adına 'yaşanmış olaylardaki en olumsuz tarafları alıp, hiç tecrübe edilmemiş alternatif senaryolardaki en olumlu tarafları köpürterek; bu iki uç veri üzerinden fikir yürütüp, analiz çıkarma' yanlışına düşüyorlar. Faraza; Suriye'deki iç savaşta ortaya konulan siyasetin Türkiye'yi yalnızlaştırdığından dem vurup, buna karşılık bütün çözüm yollarını 'Esed ile ilişkiler devam etseydi' ile başlayan cümlelerin içine yüklüyorlar. Gittikçe derinleşen ve pek de çözülecek gibi gözükmeyen tecrübe ettiğimiz vakıa; gerçeğin en olumsuzu ile hayalin en olumlusunu meczedip karşısındakini eleştirme hâli... Davutoğlu, bu problemli durumu; eğer istemsiz oluşmuşsa 'yöntem sapması', taammüden ortaya çıkmışsa 'yöntem sahtekârlığı' olarak kavramsallaştırıyor.

75 milyon kardeşiniz var

Bakan Davutoğlu, Darusselam kentinde gerçekleştirdiği çalışma ziyaretinde, mevkidaşıyla görüşmesinin ardından cuma namazı için Kibarit Camisi'ne gitti. Namazın ardından cami imamına Kur'an-ı Kerim hediye eden Davutoğlu, çıkışta cemaatin yoğun ilgisiyle karşılaştı. Sevgi gösterisinde bulunan Tanzanyalılara, Arapça, İngilizce ve bölgenin yerel dilinde, 'Cumanız mübarek olsun' diye karşılık veren Davutoğlu, halkı, 'Türkiye'de 75 milyon kardeşiniz var' sözleriyle selamladı.

Yarın: Bakü ziyareti, Ermenistan'a verilen taziye mesajının hikayesi, Rusya'da Lavrov ile temaslar, Cezayir'de Buteflika ile bir Osmanlı sohbeti
10 yıl önce