|

MGK kararlarını Anasol-D uyguladı

MGK kararlarına karşı Erbakan meclisden destek arayışına girdi. Ancak siyasi liderlerden umduğu desteği bulamadı. Kararları devreye sokması için baskı görünce Erbakan istifa etmek zorunda kaldı.Yeni kurulan Anasol-D hükümeti ise alınan kararları uygulamaya soktu.

Erhan Seven
00:00 - 1/03/2010 Pazartesi
Güncelleme: 22:29 - 28/02/2010 Pazar
Yeni Şafak
MGK kararlarını Anasol-D uyguladı
MGK kararlarını Anasol-D uyguladı

MGK'da alınan tavsiye kararını Erbakan hoca imzalamadı. Biraz da zaman kazanmak istedi. Çünkü, bu kararların uygulanamaz olduğu düşüncesiyle ve milli iradeyi de devreye sokmak için TBMM'de bulunan partilerin genel başkanları ile temasa geçti. Ecevit, Yılmaz ve Baykal'la temasa geçildi. Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan o görüşmeleri şöyle anlatıyor: “Adeta asker cephe almış vaziyetteydi. Ortağımız tepki de gösterememişti. Meral Akşener ilk kez toplantıya katılmış, çok korkmuş toplantıdan. Hoca RP'li bakanlara durumu anlattı. Biz 'bu olay hükümete ve demokratik düzene karşı bir tepkidir, Parlamento adeta tehdit altındadır, o nedenle diğer siyasi partilerle demokrasinin selameti açısından askerin bu tutumuna karşı topluca bir çıkış yapmamız gerekir' dedik. Ertesi gün 5 kişilik heyetle partileri ziyaret ettik. Önce Yılmaz'ı, Baykal'ı ve Ecevit'i ziyaret ettik. Hiçbirisinden en ufak bir destek göredik. Böyle bir olay olduysa suçlu sizsiniz gibi bir tavırla karşı karşıya kaldık. Demokrasiyi ağzından düşürmeyen partiler, o toplantıyla demokrasinin maruz kaldığı tutum karşısında parlamentoda elbirliğiyle bir çıkış yapsaydık bugün ne Ergenekon olurdu, ne balyoz olurdu, ne kafes olurdu. Bütün bu olaylarda birçok generalimiz şerefle taktıkları yıldızları, üniformaları bir macera uğruna heba etmiş olmazlardı. Türk milletinin kamuoyu önünde, hem de dünyanın kamuoyu önünde, tabi aile çevrelerinin önünde bu duruma düşmezlerdi. Demek oluyorki, Türkiye'de parlamenter rejimin zaman zaman sıkıntıya düşmesinde demokrasiyi ağızlarından düşürmeyip ruhlarında yaşamayanların büyük rolü vardı. Sözün özü, 2 Mart tarihinde o yürek parlamentoda ortaya konulsaydı herşey o gün halledilmiş olurdu”


GENELKURMAY'DAN UYARI

Yapılan temaslarda sonuç alınmadı. Erbakan'ın MGK toplantısıyla ilgili olarak 'uyum içindeyiz' açıklamasına, Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak, “Ordu, Atatürk'e inananlarla uyum içindedir” yanıtını verdi. 4 Mart'ta Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu Başkanı Derviş Günday, Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral ve DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak MGK kararlarına tam destek verdiklerini açıkladılar. RP, MGk kararlarında yer alan İmam hatiplerin orta kısımlarının zorunlu eğitim kapsamında kalmasını sağlayacak 5+3 modelinde ısrarlı olduklarını bildirdi. 14 Mart'ta 28 Şubat kararlan Meclis'ten geçti. 25 Mart'ta MGK kararlarıyla ilgili olarak ilk kez konuşan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Karadayı, RP'nin ısrarlarına sert tepki gösterdi. Orgeneral Karadayı, MGK'nın anayasal bir kuruluş olduğunu belirterek, “Burada alınan kararlar, herkesin riayet etmesi gereken kararlardır.” dedi. Medyanın ve askeriyenin baskısıyla DYP içerisinde hükümetten ayrılma konusunda açıklamalar gelmeye başladı. 13 Nisan'da tüm valiler Laiklik Zirvesi için Ankara'ya çağrılırken, 20 Nisan'da ANAP lideri Mesut Yılmaz, “Size müjdem, bayramdan hemen sonra bu hükümet yolcudur. Falcılık falan yapmıyorum, bilerek söylüyorum” demecini verdi. 24 Nisan'da RP'yi eleştiren, Erbakan'a söven Özbek Paşa, Refahyol'u böldü. Erbakan, Paşa'ya ceza istedi, Adalet Bakanı Kazan soruşturma açtırdı, DYP'li Milli Savunma Bakanı Turan Tayan ise “Paşa'ya dokunamazlar” mesajını verdi. Kabinede ilk fire 26 Nisan'da verildi ve Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna ile Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez kabineden istifa etti. Bu arada 134 olan DYP'nin vekil sayısı da hızla azaldı ve 115'e düştü. Bu arada Hüsamettin Cindoruk başkanlığında DTP kuruldu.

KOMUTANLA GÖRÜŞME

Bu arada asker 28 Şubat'ın ardından hükümetle birebir uğraşmaya da devam ediyordu. 14 Mayıs'ta Genelkurmay Başkanı Org. Karadayı, Türkiye'de “Or” rütbesi bulunan 15 generali 26 Mayıs'ta toplantıya çağırdı. Olağanüstü Yüksek Askeri Şura niteliğindeki toplantıya Erbakan ve Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan da davet edildi. 6 Haziran'da Genelkurmay'dan irticacı ilan ettiği bazı kuruluşlara ambargo koydu. Daha sonra Genelkurmay'ın meşhur brifingleri başladı. 11 Haziran Genelkurmay'dan hakim ve savcılara, 12 Haziran'da medyaya, 13 Haziran'da yargı mensuplarına ikinci kez brifing verdi. 17 Haziran Komutanlar sürpriz bir zirve yaptılar ve Ankara'da kulaktan kulağa 'asker darbe yapacak' söylentisi yayılmaya başladı. Baskılar artınca DYP kanadı aracılığıyla hükümete 'hükümeti bırakın darbe olacak' mesajları iletilmeye başlandı. Baskılar artınca hükümet istifa noktasına geliyor. Erbakan Hoca istifa etmeyi kabul ediyor ama Tansu Çiller'in başbakanlığında Refahyol'un ikinci kez kurulması şartıyla. O günleri Kazan aktarıyor: “Ortağımız DYP'de sürekli istifalar nedeniyle kayıplar oluyordu, parti eriyordu. Hocayla konuştuk, istifa edelim yoksa bizi gensoru ile düşürecekler dedik. Başbakanlık görevini Tansu Çiller'e verelim dedik. İkinci yılın sonunda seçime gidelim dedik. 283 tane milletvekili Tansu Çiller'in kuracağı hükümete destek vereceğini imza etti. Erbakan, Türkiye'nin huzuru açısından Tansu Çiller'in başbakan olması için istifa ediyorum dedi. Demirel şartlı istifayı kabul etmiyorum dedi. Tansu Çiller 'bu adama güven olmaz. Gidin konuşun' dedi. Erbakan da 'Bir daha konuşuldu size hükümet kurma görevi verecek' dedi. Ama Demirel sözünü tutmadı aynı akşam Yılmaz'a hükümet kurma görevi verildi. O da bir günde hükümeti kurdu.”

TELEFONLAR DİNLENDİ

Refahyol'un istifa etmesinden sonra ANAP, DSP ve DTP arasında kurulan üçlü koalisyon hükümeti 28 Şubat MGK kararlarını uygulamaya koyuldu. Genelkurmay ve hükümet elbirliğiyle bu yasaları çıkarırken, bazı muhalif sesler de susturulmaya çalışıldı. Başka ilginç gelişmeler de oluyordu. Batı Çalışma Grubu tarafından subayların eş ve çocuklarına istihbarat toplama görevi verildi. BÇG, emniyette olduğunu idda ettiği irticai kadrolaşmayı yakın takibe aldığını açıkladı. 5 Ağustos tarihinde YDP Lideri Hasan Celal Güzel, “Askeri sırları ifşa etmek” suçundan gözaltına alındı. 10 Ağustos'ta Hasan Celal Güzel, “Yanımda 10 adamım olsa Genelkurmay'ı basardım. Ben bunları karınca gibi görüyorum” dedi. 11 Ağustos'ta Emekli DKK Oramiral Güven Erkaya: “Eğer birileri Türkiye'yi İran yapmak istiyorsa, laik demokratik rejimin yerine, din devletini getirmek niyetindeyse... Düşündük ki o kafadakileri önce 'söylemle' caydıralım” ifadesini kullandı. 17 Ağustos'ta meşhur 8 yıllık kesintisiz eğitim yasası Meclis'ten geçti. 30 Ağustos'ta Jandarma Genel Komutanı görevini devreden Teoman Koman: “Esas önemli tehlike, PKK'dan bile daha tehlikeli olan irticadır.” dedi. 10 Eylül'de BÇG: “Sabah namazları çıkışında yapılan gösteriler devam ederse ve irtica tehlikesi sürerse Atatürk ne yaptıysa onu yaparız.” diyerek tehditvari bir dil kullandı. 12 Eylül'de Onbaşı Kadir Sarmusak, BÇC'ye ait gizli belgeleri sızdırdığı gerekçesiyle yargılandığı davada, “Bülent Orakoğlu, Hanefi Avcı ve kendisini yargılayan askeri savcı dahil 3800 telefonun dinlendiğini” aktararak, “Askerler herkesi dinledi. 55. Hükümet'in kuruluşunu anlatırsam çok kişi zorda kalır” dedi. 10 Ekim'de Meral Akşener, “Genelkurmay, kanunlara aykırı olarak bir casusluk masası kurmuştur. Genelkurmay 65 milyon insanı fişliyor. Valiyi, kaymakamı, öğretmeni, doktoru fişliyor. Asıl insanları bölen bunlar” ifadesini kullandı. 19 Kasım'da RP'nin kapatılması davasına başlandı.

28 Şubat 1997'de MGK toplantısında yaşananlardan bugünlere gelindi. Milletin değerleri ve inançlarını irticai unsurlar olarak gören zihniyetin yaptığı bazı yanlışlar gün yüzüne çıkmaya başladı. Şevket Kazan'ın dediği gibi belki de 28 Şubat MGK'sından sonra TBMM bir duruş gösterebilseydi, bugün yaşanan balyozlar, kafesler, ergenekonlar da yaşanmayacaktı. 28 Şubat süreci, bazı komutanların söylediği gibi 1000 yıl sürmedi ama post modern bir darbe olarak darbeler vitrinindeki yerini almış oldu.


Hafızadan silinmeyen kararlar

  • Büyük Kurtarıcı Atatürk'e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındakı 5816 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemelidir.

    BÇG TÜSİAD toplantısında gizlice kuruldu

    28 Şubat'ın serencamı Aralık ayında başladığını dile getiren Şevket Kazan, şunları söylüyor: “TÜSİAD her yıl genel kurul toplantısını Ankara'da yapar. Ancak o yıl Ankara'da yapmadılar. Ama 11 Aralık'ta Atina'da Türk-Yunan işadamları toplantısı adı altında bir toplantı yapılıyor. Bu toplantı ABD büyükelçiliğinde yapılıyor. Böyle bir iş toplantısının Amerikan büyükelçiliğinde yapılmasında ne mana var. Bu toplantı BÇG dediğmiz kuruluşun başlangıcıdır. 11 Aralık toplantısı Refahyol hükümetine karşı topyekün bir taarruzdur. Derin istihbarat, rantiyeci medya, kartelci sermaye, sivil muhalefet burada buluştu. Kazan, Batı Çalışma Grubu'ndan (BÇG) ise ancak 5 Mayıs 1997 günü farkettiklerini belirterek şunları anlattı: “Biz Batı Çalışma Grubu'nun kuvvet komutanlarına gönderdiği bir genelgeyle farkettik. Genelgenin altındaki imza Çevik Bir'in imzasıydı. Burada fişleme talimatları veriliyordu. Genelgeyi de ele geçiren de dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu'ydu. Orakoğlu belgeyi, İçişleri bakanı Meral Akşener'e vermişti o da beni aradı, görüştük.Durumu Çiller ve Erbakan'a ilettik. Belgeyi ulaştıktan ve görüştükten sonra, 'fazla gürültü koparmayalım. Cumhurbaşkanı'na götürelim dedik. Çünkü, Mayıs'ın 15-16 sı için gensoru verilmişti. Erbakan Demirel'e belgeyi götürmüş. Demirel de seni ve Karadayı da davet ederim üçlü toplantı yaparız, hallederiz demiş. Ama çağırmamış üstüne yatmış. Çünkü o da var işin içinde.”


    Başörtülülerin ahı askerden çıktı

    Hasan Celal Güzel: Günümüzde de 28 Şubat'ın devamı olan birtakım unsurların, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bulunduğunu ve ayrıca bazı yeni örgütlenmelere gittiğini, gidildiğini gördük. 28 Şubat derbesinin beyni Orgeneral Doğu Aktulga idi.Yine Çevik Bir önemli adamlardan biriydi. 28 Şubatçı generaller daha sonra bankalarda yönetim kurullarına girdi. Bunu da unutmamak lazım. Evet işte o başörtülü kızların ahı bunlardan çıktı. Çünkü hangi bankaların, hangi şirketlerin yönetim kuruluna gelmiş oldular battı. Kendileri de yolsuzluktan yargılandılar. Bu da çok enteresan bir tecellidir. Ben hep bir şey söylerim, bu kapalı rejimlerde yolsuzluk mutlaka daha çok artar.mani olan rejimlerdir.


    Demirel olmasaydı başarılı olamazlardı

    Bülent Orakoğlu, başta dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olmak üzere bu ülkede ihtilal havasını hep devam ettiren bazı isimlerin olduğunu ifade ederken, bugün dönemin aktörlerinin “Demirel olmasaydı 28 Şubat başarılı olamazdı” diyerek bunu açıkça ifade ettiklerini de sözlerine ekledi.

    '28 Şubat hareketinin tamamen dış kaynaklı olduğunu' Orakoğlu, şunları söyledi: 'Türkiye, 28 Şubat sürecinde ciddi anlamda bir irtica paranoyasının içine çekilmiştir. Bu tamamen dış kaynaklıdır. Türkiye'de irtica anlamında kesinlikle bir tehdit yoktu. Bu tehdit tamamen dışarıdan Türkiye'yi karıştırmak, toplumu katmanlara bölme amacıyla yapılmış sanal bir tehdittir.'


    Amaç Refahyol hükümetini yıkmaktı

    Eski bakanlardan Namık Kemal Zeybek ise 28 Şubat sürecinin yaşanmasında 'Refahyol Hükümeti'nin, rant sistemini ortadan kaldıran 'havuz sisteminin' etkili olduğunu kaydetti. 28 Şubat'ın 'planlı bir süreç' olduğunu savunan Zeybek, şunları söyledi: '28 Şubat bir tiyatroydu. Bir karar verildi; Refahyol Hükümeti ya gidecek, ya gidecek. Peki bu hükümetin yumuşak karnı neydi? Oturuldu, düşünüldü ve planlandı.Ve o irtica tehlikesi sahneye kondu.”


    Bitti








  • 14 yıl önce