|

Müslümansan en altan başlarsın

Lordlar Kamarası'nın 11 yıllık tek Müslüman kadın üyesi Baroness Pola Udin: İngiltere'de başörtüsünün devlet için sorun olmadığını belirten Baroness Pola Udin hükümetin Müslümanlara yönelik ayrımcılığa karşı çaba gösterdiğini söylüyor. Udin, 'Ayrımcılık sokakta ve kurumlarda. Müslüman kadınlar bütün kurumlarda en alt basamakta çalışıyor. Avam Kamarası'nda hiç kadın yok' diyor.

Ayşe Böhürler
00:00 - 19/07/2009 Pazar
Güncelleme: 03:27 - 19/07/2009 Pazar
Yeni Şafak
Müslümansan en altan başlarsın
Müslümansan en altan başlarsın

Baroness Pola Uddin, Lordlar Kamarasının 11 yıldır tek Müslüman kadın üyesi. Bengaldeş'ten İngiltere'ye 11 yaşında gelmiş. Geldiği günden bu yana da ayırımcılık ve faşist eylemlere karşı mücadele etmiş. Siyasetten sivil topluma her alanda bir çok girişimin öncüsü olmuş. İşçi Partisi temsilcisi olarak Lordlar Kamerası'na Tony Blair tarafından seçilmiş. İngiltere'de bu seviyede görev alan tek Müslüman kadın. Sıkı bir feminist. İngiliz medyasının müslüman kadınları sadece töre cinayetleri, aile içi şiddet, başörtüsü ya da terörizm konularında dikkate aldığını söylüyor ve ayrımcılığın biteceğine inanmıyor. Bun rağmen İngiltere'ye "evim" diyor. Omuzuna attığı geleneksel pembe şalı ile farklılığının altını çizen Barones Udin ile Parlemento'daki ofisinde görüştük.

Politikayla ilgilenmeye nasıl başladınız?

Savaş hâlindeki bir ülkeden geliyorum. İngiltere ile Bangladeş arasındaki savaştan sonra annemle ve kardeşlerimle birlikte burada yaşayan babamın yanına geldik. 13 yaşında bu ülkeye geldiğimde İngilizler ve diğer halklar arasında büyük bir ayrımcılık söz konusuydu. Yasalar bunu önlemek için yetersizdi. Genç yaşta bunlarla yakından ilgilenmeye başladım. Londra'nın doğusunda yaşamaya başladım ve orada faşistlerin kaos yaratmaya alışmış olduklarını gördüm. Her pazar günü, bilhassa Bangladeş cemaatine karşı bunu yapıyorlardı. Ben de işçi hareketine katıldım ve bir aktivist oldum. Sayısız mitingde işçilerle birlikte yer aldım. Hayatım, ayrımcılıklarla mücadele etmekle geçti. Sonradan profesyonel kariyerime dönüşecek şeylerden hiçbir zaman uzak kalmadım; elbette politikadan da. Tony Blair başbakan olduğunda, benden Lordlar Kamarası'na katılmamı istedi. Böylece Lordlar Kamarası'na katıldım.

Bir kadın olarak siyaset ile ilgilendiğiniz için tepki aldınız mı?

Sanırım bu konuda çok şanslıyım. Benim ailemin geçmişinde tanınmış kadınlar var. Ailemde, kadınların çalışması konusunda hiçbir bir çatışma yaşanmıyordu. Ben bu ülkeye geldiğimde erkeklerle kadınlar arasında ciddî derecede eşitsizlikler vardı. Bilhassa Müslüman cemaatte ayrımcılık söz konusuydu. Protesto etmeyi her zaman sevmişimdir ve hiçbir zaman kimseye öteki yanağımı çevirmemişimdir.

Mücadele ettiğiniz ayırımcılık alanları nelerdi?

İngiliz toplumu ile Asyalılar topluluğu arasında ve Müslüman cemaat arasında o dönemde var olan eşitsizlikleri kastediyorum. Ayrıca kendi cemaatimizin içinde de kadın erkek ayrımcılığı vardı. Ancak ırkçılık, kurumların ya da dışarıdaki insanların İslamofobisi çok daha fazla dikkat çekiyordu. Bence bugün İngiltere'de ne kadar şanslı olduğumuzu unutuyoruz. Burada yasalar tarafından korunuyoruz. Vatandaşlar olarak yasalar önünde eşit haklarımız var. İlk geldiğimizde, önyargılara mukabil bazı ayrımcı yasalar vardı. İnsanlara bağırılıp çağırıldığını, açıkça lakap takıldığını kesinlikle hatırlıyorum. İnsanların bazı eyaletlere yerleşmesine izin verilmiyordu; Ayrımcılığa hâlâ rastlanıyor, ancak iyi olan bir şey var ki yasalar, buna karşı çıkmanız için size kılavuzluk ederler, mahkemede haklarınız için mücadele edebilirsiniz.

Kadınlar konusunda bariz ayırımcılık örnekleri var mıydı?

Eskiden yeni gelen, evli ya da çocuklu kadınların, sık sık bekâret testine zorlandıklarını görürdük. 70'lerin sonlarında İngiltere'ye gelen göçmenlere karşı tavrımızın ne kadar ilkel olduğunu unutuyoruz. Bunların hepsi değişti. Bu değişimin sebebi, kadın örgütleri, özellikle de işçi hareketi içindeki kadınlarla erkekler arasındaki işbirliğidir.

İngiltere'de Müslüman kadınların önündeki engeller neler? Özellikle örtü engel mi?

Çok sayıda kadın, kamusal alanda ya da parlamentoda olmasalar da, diğer bütün kurumlarda var. Ben devlet için bir kurumun başkanlığını yürütüyorum. Bu, azınlık olan kadınları yargıç, okul yöneticisi, milletvekili olarak kamusal yaşama girme konusunda cesaretlendirmekle ilgili bir görev. İşim dolayısıyla vilayetlerin farklı bölgelerine gidiyorum. Oralarda bir çok yetenekli kadının var olduğunu görüyorum. İngiltere hükümeti bunu sağlamak için epeyce çaba gösteriyor. Yani Müslüman olmak yasaklanan bir şey değil. Örtünmenin de yasak olduğunu düşünmüyorum. Ama benim kişisel deneyimim var ve arkadaşlarımın da şahit oldukları bazı olaylar var. Örtündükleri için sokaklarda farklı muamele gören kadınlar ve bazı ayrımcı tutumlar var. Meselâ Müslüman kadınlar bütün kurumlarda en alt basamakta çalışıyor. Avam Kamarası'nda hiç kadın yok, GLA'da ya da Avrupa Parlamentosu'nda da hiç kadın yok. Müslüman kadınların % 80'i toplumda hiçbir şekilde aktif değil. Onları cesaretlendirmek istiyoruz. Siz de, ben de gayet iyi biliyoruz ki ayrımcılık sürecek. Kabul etmek zorundayız Müslümanlar olarak mücadele vermek zorundayız.


Lordlar Kamarası'nın diğer üyeleriyle ilişkileriniz nasıl?

İlk geldiğimde bir süre benim kendi cemaatimi temsil edeceğim varsayıldı. Bir süre sonra konut sorunundan, sağlıktan veya engellilerden söz edebildiğimi gördüler. Ama 11 Eylül ve Temmuz sonrasında terör ve antiterör yasaları falan gündeme gelmeye başladı. Bu olaylar, kurulan bağların hepsini parçaladı. Medya benimle bunun dışındaki konular hakkında çok nadir görüşmek istiyor. Görüşmek istediği konular: Müslüman kadınlar ve ev içi şiddet, Müslüman kadınlar ve töre cinayetleri… Bu türden oldukça basmakalıp şeyler. Ama bunun bir çeşit geniş kapsamlı genelleme olduğunu söyleyebilirim.

İngiliz Müslüman kadınların kimliği ile demokratik toplum yapısı bir çatışma alanı oluşkuruyor mu?

İngiltere'de, Müslüman olarak sizin katılımınızla demokrasiyi geliştireceğiniz fikri hiçbir çelişki barındırmaz. Sanırım bazı insanlar dini kendi davalarını ilerletmek için kullanıyorlar. Aslında burada yaşadığımız için çok şanslıyız. Pek çok Müslüman ülkede insanlara bizim sahip olduğumuz haklara sahip değiller. Bir gün Bangladeş'e geri döner miyim, bilmiyorum. Ben buranın vatandaşıyım ve kendimi buraya ait hissediyorum.

Müslüman ülkelerdeki kadınların bazılarının feminizme itirazı var. Sizin feminizme yaklaşımınız nasıl?

Evet; pek çok insan feminizmin başarısız olduğunu söylüyor. Fakat özellikle Müslüman kadınlar Batı tarzı feminizm denen şeyi hiçbir zaman benimsemediler. Ben en ateşli feministlerdenim ve Müslüman'ım. Benim için İslâm ve feminizm aynı zamanda oğullarıma karşı da adaleti gerektiriyor. Feminizmin herhangi bir özel değerler kümesine, dolayısıyla Batılı değerlere de denk düşmesi gerekmiyor. Bizler bugünkü dünyanın feministleriyiz ve batı toplumunun bir parçasıyız.






15 yıl önce