|

Önemli olan sünnete uygun yaşamak

İsmailağa cemaatinin dikkat çekmesinin en önemli nedeni cemaat mensuplarının farklı giyim kuşamları. Sünnet ibadetler konusunda gösterilen hassasiyet dış görünüşe de yansıyor

00:00 - 19/09/2006 Salı
Güncelleme: 21:15 - 18/09/2006 Pazartesi
Yeni Şafak
Önemli olan sünnete         uygun yaşamak
Önemli olan sünnete uygun yaşamak

Nakşi geleneğini sürdüren Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi, bu geleneğin özündeki "Kur'an-ı Kerim ve Sünnet'e tabi olmak" şeklinde açıklanan istikamet anlayışına sıkı sıkıya bağlı. Sünnet ibadetler konusunda gösterilen hassasiyet, Hz.Peygamber'in sürekli kullandığı giyim kuşam tarzına riayeti de beraberinde getiriyor. Bir talebesinin Hocaefendi'den naklettiği şu ifadeler O'nun istikamet anlayışının sahip olduğu çerçeveyi gözler önüne seriyor: "Bu Mahmud, Rabbimin izni ile ömründe Kur'an'dan başka bir şeyle uğraşmamıştır."; "Hz. Peygamber'in aralıklar vererek dahi olsa tekrarladığı ikindi namazının sünneti terk edileceğine Mahmud ölsün daha iyidir." Cemaat mensupları farklı giyim kuşamlarını severek ve isteyerek tercih ederken, blucinli ya da saçları açık birinin camiye, vaazlara, derslere gelmesine karışılmıyor. Mahmud Hocaefendi, ilmin ibadet için öğrenilmesine ve mutlaka ilim adamlarının ihlas sahibi olmaları gerektiğine de vurgu yapıyor. Talebeleri birçok dersten sonra hocalarının; "Arkadaşlar! Bugünkü derslerimiz ibadet hayatımızda nasıl bir etki yapacaktır?" şeklinde ikazlarına muhatap olduklarını anlatıyor. Öğrencilerinin namaz kılarken sarık takması, namazın şartlarından olan vücut hatlarının belli olmaması mecburiyetinin yerine getirilmesi için titiz davranmaları ve bu nedenle geniş elbiseler giymeleri, sakal bırakmaları da "ilim-amel-ihlas" vurgusu bağlamında değerlendiriliyor.


SÜNNETİN İHYASINA ÇALIŞTILAR

Nakşibendi büyüklerinin en çok önemsedikleri nokta sünnetlere özen gösterilmesi. Nakşi büyüklerin hemen hemen hepsi, gerek Peygamber Efendimiz'in hiç terketmediği, gerekse de ara sıra yerine getirip, bazen de yapmadığı sünnetlerin hiç bir çeşidinin terkine rıza göstermemeleriyle biliniyor. Tarihin çeşitli dönemlerinde karşılaşılan zor durumlarda dahi, sünnetin ihyası adına fedakar duruşlar sergilemeleri bu hassasiyetlerine dair ipuçları veriyor. Örneğin, İslam'ı çağrıştıran giyim tarzının yasaklandığı dönemlerde Ali Haydar Efendi'nin önemli bir sünnet olarak kabul edilen sarığı başından indirmediği Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi'ye de bu yönde telkin ve ikazlarda bulunduğu kaydediliyor. Mahmud Hocaefendi, bir defasında üstadının yanına sarıksız girince şu ifadelere muhatap olduğunu anlatıyor: "Oğlum Mahmud! Bir daha yanıma sarıksız gelirsen seni kovarım." Hocaefendi'nin Allah Resulü'ne (S.A.V) tabi olmayı son derece içselleştirdiğini anlatan yakınları ve talebeleri, onun üstadının bu sert ikazını her hatırlayışında içinin sevinçle dolduğunu anlatıyor ve yine onun dilinden şu sözleri naklediyor: "Efendi Babam'ın sözü bana öyle tatlı gelmişti ki, onun lezzet ve tadını bugün bile hissediyorum."


CEMAATTE HİYERARŞİ YOK

Nakşibendiliğin Halidiye kolunda irşad eden lider merkezli bir yapılanma bulunuyor. Bu liderin en saygın talebeleri ise bulundukları bölgelerde liderleri adına irşat faaliyetlerini devam ettiriyor. Cemaatlerde olduğu gibi hiyerarşik bir yapılanmadan uzak duran Halidi büyükler, bağlılarının siyasi, toplumsal ve iktisadi meselelerini programlama ya da geliştirme yerine, onlara hayatlarını İslam'a göre ayarlayabilmeleri için nasıl bir duruş belirlemeleri gerektiğini gösteriyor. Toplumsal hayatın kurum ve kuruluşlarını değil, o kurumların başlarındaki insanların kalplerini önemsiyorlar. Dağınık gibi görünen bu yapılanma aslında hiyerarşik bir yapıyla birbirine bağlı olan toplumsal gruplara nispetle daha kalıcı etkiler bırakıyor.




İlahiyatçı Mahmut Eren cemaatin, eğitim ve sosyal hayatına ilişkin şu dile getirdi: "İsmailağa Cemaati'nin sünneti tavizsiz yaşama-yaşatma gayreti tüm Müslümanların takdirine sebep olurken bağlılar halkası sevenler halkasından daha küçük kalmıştır. Mahmud Hocaefendi, yaptıklarından fazlasını değil de bilakis yapıp yaşadıklarından bir kısmını anlattığı için zengin fakir, okumuş okumamış herkesi etkilemiştir. Tasavvuf geleneğinde olduğu gibi gönül merkeze alındığı için hiçbir eğitim almamış saf akıl sahipleri ile yüksek eğitimli insanlar da cemaat içinde yer almıştır. Ancak şöhret afettir düşüncesinden hareketle hem hocaefendi, hem de cemaat isimlerini duyurmaktan uzak dururken, cemaat yapısı şöhret amaçlayanlara için de cazibe merkezi olmamıştır. Kendisi ile barışık olmayanın çevresi ile barışık olmayacağı inancıyla öncelikle cemaat nefislerinin kötülükleri ile uğraşıp kendi ayıbını görmeye, diğer insanların ise iyiliklerini görüp onları üstün bilmeye teşvik edilmiştir.


'ŞUCU, BUCU' DEMEK YASAK

İlahiyatçı Eren, cemaatte farklı cemaatlerden bahsederken "şucu, bucu" denilmesinin kesinlikle yasaklandığını da kaydetti. Eren şöyle dedi "Cemaat mensupları Allah'a yakın olma gayreti ve düşüncesiyle zorunlu olmayan her türlü meşguliyetten uzak duruyor. Bununla beraber dünyadaki gelişmeleri yakından takip ederek sorunlara karşı duyarlılıklarını da ihmal etmiyorlar. Makam ve mevki talebinin hakikat talebine mani olması sebebiyle siyasetle uğraşmak yerine memleketi idare edenlere dua ederek onlar için "doğruluk ve salah" temenni ettiklerini belirtiyorlar. Cemaatin dış görünüşüne yansıyan, cübbe, sarık, bol pantolon gibi giysiler, topluma karşı zıtlaşma ya da belirgin olma amacıyla değil, Peygamber Efendimiz'e tabi olmanın dış görünüşe yansıtılması şeklinde kabul ediliyor."





Mahmud Hocaefendi'nin eğitim faaliyetlerinin önemli bir ayağı ise tasavvuf hizmetleri. Onun sufi eğitimin nihai noktasında Bahauddin Nakşibend'in şu ifadesinde kendisini bulan kişiliği görmek mümkün "Tasavvuf surette insanlarla, hakikatte ise Allah Teala ile beraber olmaktır." Sufilikte derslerin içeriği Hadis-i Şeriflerden ve Nakşi büyüklerine ait farklı kompozisyonlardan oluşuyor. Bu derslerde Peygamber Efendimiz'in gün içerisinde farklı zamanlarda söylediği duaların tekrar edilmesi ve bu duaların sünnetle bütünleşmesi hedefleniyor. Allah'ü Teala'ya yaklaşmanın mutlaka sünnetleri hakkıyla yerine getirerek olması gerektiğine vurgu yapan Mahmud Hocaefendi, bu konuyu şu örnekle vurguluyor: "Birisi dağ başında yüz yıl ibadet etse fakat ibadet şekilleri sünnete uygun olmasa birisi de öğle vaktinde Rasulullah uyudu diye uzanıp uyusa yapsa, ikincisi ilkinden daha fazla ecir alır."





Mahmud Ustaosmanoğlu, sarıkla ilgili olarak Sohbetler kitabında şunları söylüyor: "Sarık sarmamızı inatlaşmak olarak anlayanlar var. Ali İmran Suresi'nde Bedir Muharebesi'nde yardıma gelen meleklerin sarıklı olduğu bildiriliyor. Eğer bu örf olsaydı melekler sarık takarlar mıydı? Resulüllah (SAV) namazda, seferde hep sarıklıydı. Miğferinin üzerinde bile sarık vardı. Ben sarık sarıyorsam kimsenin inadına sarmıyorum ki. Allah'ımın emri, Efendimiz'in sünneti olduğu için sarıyorum. Biz inatlaşmaya değil, husumetleri ortadan kaldırmaya, bilmeyenler için dua etmeye memuruz."




İsmet Efendi Tekkesi'nin değerli miraslarından Emin Saraç Hocaefendi de mazi ile günümüz arasında koridor vazifesi gören alimlerden biri. Bugüne kadar yüzlerce öğrenci yetiştiren Emin Saraç Hocaefendi, Mahmud Ustaosmanoğlu'nun üstadı Ali Haydar Efendi'nin insanları sürekli olarak ilme teşvik ettiğini, yaşadığı devrin ilim adamlarının kendisine çok hürmet gösterdiğini anlattı. Emin Saraç Hocaefendi, "O ilme teşvik ederdi, onun devamı olan İsmail Ağa Cemaati'nin de ilme yapıştıklarını, ibadetlerine ehemmiyetli bir şekilde ısrarla devam ettiklerini, tasavvuf geleneğini devam ettirdiklerini görüyoruz. Bu onun için hem en büyük eserdir, hem de en büyük keramettir. Asıl olan insanları irşad edip hak yolda bir istikamet vermektir. Bu, Allah'ın ona olan ikramıdır. Yani Allah'ın ikramı olaraktan onun sözleri havada kalmamıştır. Öyle olmasa ne o zaman ne de şimdi İsmailağa civarında bu kadar cemaat göremezdik." diye konuştu. Mahmud Hocaefendi'nin hizmete devam ettiğini belirten Emin Saraç Hocaefendi, "Hele şu camilerin mihrabına imam yetiştirme konusundaki hizmetleri çok takdire şayan bir manzara arz ediyor. Kadınların tesettürüne ve Peygamber Efendimiz'in sünnetine uyma konusundaki dikkatleri, memleketimiz için manevi bir destek" dedi. Günümüzde bazı cami görevlilerinin bir kaç farklı kitaptan birkaç kelimeyi alıp, camii kürsüsünde söylemeyi marifet sandığını ifade eden Emin Saraç Hocaefendi, "Eğer hocaların elleri kitap tutup da camilerde ders okuturlarsa milletimizin ilmi ve manevi seviyesi o zaman yükselir." diye konuştu.


18 yıl önce