|

Refakatçilerin durumu da vahim

Prof. Dr. Bülent Zülfikar, kanser konusunda önemli bir gerçeğin altını çiziyor: Evet kanser artıyor. Ama ona sebep olan şeyleri ortadan kaldırırsak hastalığı azaltabiliriz de… Zülfikar ayrıca hastane bahçelerinde perişan olan hasta yakınları için valiliklerin otellerle anlaşma yapmasını öneriyor.

Aybike Eroğlu
00:00 - 3/05/2013 Cuma
Güncelleme: 00:22 - 3/05/2013 Cuma
Yeni Şafak
Refakatçilerin durumu da vahim
Refakatçilerin durumu da vahim

İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Pediatrik Hematoloji Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Zülfikar'ın kanserle mücadele ve tedavi süreci konusunda önemli tespitleri var. Prof. Dr. Zülfikar, çağın hastalığı olarak nitelenen kanserle mücadele konusunda önemli bir gerçeğin altını çiziyor: Evet kanser artıyor. Hepimiz risk altındayız. Ama bir hastalık artıyorsa, ona sebep olan şeyleri ortadan kaldırırsak hastalığı azaltabiliriz de… Formül kolay: Hayat şartlarımızı, beslenme biçimimizi değiştireceğiz ve sadece hastalandığımızda değil, şüphelendiğimizde de doktora gideceğiz.

HASTA NE YAPACAĞINI ŞAŞIRIYOR

Kanser konusunda en önemli sıkıntının tanı aşamasında olduğunu ve hastaların tanılarının geciktiğini ifade eden Prof. Dr. Bülent Zülfikar, 'Çocukluk çağının nadir hastalıkları olması nedeniyle pratisyen hekimin, acil servis hekiminin hatta poliklinik hizmeti veren uzmanın dahi aklına gelmediği için tanıya varmak gecikiyor' diyor. İkinci sıkıntının tanı konulduktan sonra hastanın nereye gideceği, hangi uzmanı ve hangi merkezi bulacağıyla ilgili olduğunu ifade eden Zülfikar şunları söylüyor: 'Kanser toplum tarafından bilinmezler, hatırlanmazlar hastalığı olduğu için deneyimli merkezlere ve uzmanlara ulaşmak gecikiyor. Bu da tedavinin başlamasının, doğru tanı konulmasının gecikmesine yol açıyor.' Zülfikar'ın altını çizdiği üçüncü nokta ise tedavi sürecindeki aksaklıklar… Zülfikar bu başlıktaki sıkıntıları ise şöyle sıralıyor: Uzun süren bir tedavi, farklı farklı branşlardan uzman hekimlere konsültasyon amaçlı muayeneler, tahliller, tetkikler, tedavinin ağrılı, travmatik olması, ilaca, malzemeye ulaşma, hastane dışındaki ihtiyaçların karşılanması, evde kalanlara bakanların olmaması vs.

AYAKTA TEDAVİYE YÖNELMELİYİZ

Hastanelerdeki yatak sıkıntısına ilişkin olarak 'Bizim halen takibimizde olan 100'ü aşkın lösemili çocuğumuz var. Bunların arasında İstanbul dışından, hatta komşu ülkelerden dahi gelenler var. Bu hastalarımın hiçbiri 18 günden fazla hastanede yatmadı' diyen Zülfikar, şunları ekliyor: 'Tamamının tedavisini ayaktan sürdürülecek şekilde programladık ve hayatlarını normal akışından koparmadan devam ettirmelerini sağladık. Bunun psikolojik faydasını da görüyoruz. Ancak genel olarak yapılan uygulama şu şekilde: Hastalar kanserin çok önemli ve öldürücü bir hastalık olduğunu düşündükleri için sürekli olarak hastanede ve doktor kontrolünde olmanın gerekli hatta daha yararlı olacağını düşünüyorlar. Üniversite hastaneleri de yeterli yatak sayısına sahip olmadıkları için bu hastalar diğer sağlık kuruluşlarına başvuruyor ve boş yatak kovalıyorlar. Olması gereken şu: İlk başvurunun yapıldığı hastanede teşhis konulduktan sonra tedavi için merkezi hastanelere yönlendirilmeli. Aksi takdirde hastaları tedavileri bitinceye veya ölünceye kadar hastanede yatırma yönünde bir eğilim var.'

EVDE BAKIM GÜNDEME ALINMALI

Hastaların hastaneyi tercih etmesinin en önemli sebebi tedavi hizmetlerinden çok bakım hizmetlerinin de hemşireler tarafından yapılması olduğuna dikkat çeken Zülfikar, evde bakım konusunun acilen gündeme alınması gerektiğini kaydediyor. İstanbul'a tedavi için gelen kanserli hasta sayısının belli olduğunu dile getiren Prof. Dr. Zülfikar, sözlerine şöyle devam ediyor: 'Bu hastaların yakınları hastane bahçelerinde, sandalyelerde uyuyorlar. Aileleri bölünüyor, perişan oluyorlar. Tüm varlıklarını satıp tedavi için çabalıyorlar. Oysa hastanede süren tedavinin yanı sıra hasta yakınlarına psikolojik ve sosyal anlamda destek olunabilirse tedavi süreci çok daha kolaylaşır ve eziyet olmaktan çıkar. Bunlar için valilikler, kaymakamlıklar hatta belediyeler otellerle anlaşırsa çok faydalı bir çözüm olacaktır.'

Mücadele için 3 anahtar

Prof. Dr. Bülent Zülfikar yöneticilere ve vatandaşa kanserle mücadele için 3 anahtar öneriyor:

1-Kanser olmadan önce: Kanser olmak kolaysa olmamak daha kolay. Geleneksel beslenme kültürümüzle ilgisi olmayan ve doğal olmayan hiçbir şey yeme. Sigarayı hemen bırak. Rutin olarak doktor kontrolünden geç.

2-Kanser tedavisi için: Kanser çaresiz ve tedavisi olmayan bir hastalık değil. Erken teşhis önemli. Organları alındığı halde hayatına devam eden binlerce insan var. Daha ciddi araştırma yapmalıyız. Uzman yetiştirmeliyiz. Hastalara zaman ayırmalıyız. Tıbbi cihaz geliştirmeliyiz. İyi cerrahlara ve çocuk hematologlarına ihtiyaç var.

3-Kanser tedavisi sonrası: Kanser sonrası hayat kaldığı yerden devam edebilir... İyi bir sosyal rehabilitasyon sistemi şart. Kansere neden olan çevreden uzaklaştırılmalı. Örneğin egsoz nedeniyle akciğer kanseri olmuş birini başka bir yere göndermek lazım. Kanserli bir çocuğun öğretmeni de özel olmalı…

'Çok şükür yaz geldi artık banklarda uyuyabiliriz'

Diyarbakır'da inşaat işçiliği yaparak geçimini sağlayan Ahmet Turan, yaklaşık 11 ay önce oğlu Mustafa'nın böbreklerinde kitle olduğunu öğrendikten sonra İstanbul'un yolunu tutanlardan biri…

Diyarbakır'da doktor doktor gezdiklerini belirten Turan, İstanbul'a gelmekten başka çare bulamamış. Böbrek üstü bölgesinde kitle olan ve Mustafa'yı alıp İstanbul'a gelen Turan ailesinin 5 yaşındaki kızı Elif, Diyarbakır'da babaannesinin yanında kalmış.

2 AY BANKTA YATTIM

İstanbul'a ilk geldikleri zaman yatak bulamamış Turan ailesi. Yaşadığımız yerlerde kanser hastanesi kurulmuş olsa, doktorlar olsa İstanbul'a gelmezdik diyor baba Ahmet Turan ve devam ediyor: 'İstanbul'da da yatak sıkıntısı var.' Yatak sırası beklerken tam 2 ay banklarda yatmış baba Ahmet Turan. Oğlunu yatırmış ve annesini de yanına refakatçi olarak koymuş. Kendisi de her an ihtiyaç olabilecek kan ihtiyacı için yine hastane bahçesindeki banklarda gecelemiş.

EVİMİ SATTIM

Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi ve Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavilerinin sürdüğünü anlatan Baba Turan, 'Oğluma sürekli trombosit ve 0 RH(-) kan lazım oluyor. Bu yüzden sürekli kan anonsları veriyoruz' diyor. Tedavi için evini sattığını söyleyen Turan: 'İlaçları alıp tedaviye devam edemeseydik oğlumu alıp Diyarbakır'a dönecektik. sosyal güvencem yok, ilaçları alacak durumum da yok. Doktorlar bunu bildiği için yardım ettiler.' diyor.

Kanserli hastaların yarısı depresyona giriyor

Kanserli hastaların tedavi sürecinde ruhsal olarak çok fazla yıprandıkları da önemli bir gerçek. Kanser ve psikoloji ruh ve beden etkileşimi için son derecede ilginç bir örnek teşkil ediyor. Kanser hastalarında psikolojik sorunlar olabildiği gibi bu sorunların etkisiyle ortaya çıkan kanser nükslerine de rastlanıyor. Bugün kanserli hastaların depresyona yakalanma olasılığı yüzde 50'lerle ifade ediliyor. Kansere yakalanmış bir kişi için öz güven eksikliği, çaresizlik, ümitsizlik duygusu yaşam kalitesini ileri derecede düşürüyor.

NASIL BİR PSİKOLOJİK TEDAVİ UYGULANMALI?

Kanserli hastaların tedavisinde 'önce zarar verme' ilkesi göz önüne alınıyor. Karaciğere ve diğer organlara zarar vermeyecek şekilde psikolojik sorunlara karşı çare aranıyor. Grup terapisinin önemli yer tuttuğu tedavi sürecinde yaşamdan ümidini kesecek düzeyde depresyona girenler yatarak tedavi ediliyor. Destekleyici ve dışa vurumcu grup terapisinin başta yaşam kalitesi olmak üzere, hastaların genel moral değerleri ve olası psikolojik sorunlarına karşı ciddi bir önlem.

YARIN: Bölgesel kanser hastaneleri kurulsun.
11 yıl önce