Serap Yazıcı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi. Anayasa Hukuku gibi çok az sayıda kadının olduğu bir alanda öne çıkmış isimlerden biri. Hem kadın olmaktan hem de 12 yaşından beri görmeyen birisi olarak hiçbir ayırımcılık yaşamamış. Kendisini liberal demokrat olarak tanımlıyor. Serap Yazıcı'nın ismini yoğun olarak sivil anayasa çalışmaları esnasında duyduk. Sivil anayasa çalışmalarının mimarlarından birisiydi. Sivil anayasa taslağı içinde üniversitede kıyafet özgürlüğünü getiren yasa ifadelerine destek vermesine rağmen türban ile ilgili son yasal teklife sıcak bakmadı. Bir hukukçu olmasına rağmen bu meselenin çözümünü sadece yasa ile sınırlı olmayacağına inanıyor.
Fikirlerin değişmesinde parlamento çoğunluğuna ilişkin duyulan kaygılar etkili oldu. Parlamento toplumdan yükselen tepkileri dikkate alacağı konusunda daha güçlü mesaj vermeliydi. Anayasa toplum sözleşmesidir. Toplumun geniş kesimlerinin hassasiyetlerinin dikkate alınması gerekir. Türban bu konuda bir ön mesaj gibi algılandı ve toplum iki kampa ayrıldı. Tepki gösterenlerin ikna edilmesi gerekiyordu.
Haklısınız, burada en kolayı muhalif olmak. Yanlışı söylersiniz. Zor olan doğruyu bulup yapmak. Benim de iyi bir yöntem ne olurdu sorusuna verecek net bir cevabım yok. Fakat yine de paketin içinde toplumun bir kesiminin kaygıların giderici tedbirler alınabilirdi diye düşünüyorum.
Efsaneleşmiş bir problemi çözmeye çalışıyoruz. Sorun Türkiye gerçeğinde anlamsız bir cesamete ulaşmış durumda. Öyle olsa bile madem toplumun bir kesiminde haklı ya da haksız endişe var YÖK Kanunu'na şöyle bir madde ilave edilebilir: "Bu yasayı takiben başı açık öğrencilere yönelik fiili veya psikolojik baskı uygulayanlara cezai yöntem önerilebilir." Liberal arkadaşlarım da tepki gösteriyor ve önerimi yasakçı buluyorlar. Fakat hürriyetler sadece devlet otoritesi karşısında korunmazlar, tehdit unsuru taşıyabilecek toplum kesimleri karşısında da korunurlar.
En iyi çözümler demokrasi içinde mümkün olabilir. Biz sivil Anayasa paketi içinde insan hakları ile ilgili pek çok meseleye çözüm bulmaya çalıştık. Hepsi de bizim için önemliydi. Aslında bir açıdan baktığımızda 'türban'ın paketin içinden çıkarılmasının olumlu bir sonucu da olabilir. Çünkü paketteki geniş özgürlükler algılanmıyor, her şey daha çok türbana odaklanıyordu. Böylece sivil anayasa türbanın ambargosundan kurtarılmış oldu.
Laik kesimler için yasağın kaldırılması neredeyse laik düzenin sonuyla eşanlamlı. Dindarlar içinse yasak kalkmadıkça Türkiye'nin demokratik bir devlet olarak tanımlanması imkansız. Bu algılama biçimlerinin her ikisi de abartılı ama gerçek. Toplumun böylesine iki zıt kutba savrulduğu konuda çözümün hukuki formüllerle mümkün olabileceği yolundaki inanç pek gerçekçi değil. Önce kutuplaşmış kesimlerin meseleyi daha gerçekçi değerlendirmeleri sağlanmalı. Bu ise konunun geniş bir zaman diliminde soğukkanlılıkla ele alınmasıyla mümkün olabilir. İki partinin en büyük yanlışı böylesine hassas meseleyi oldubittiye getirip uzlaştıkları formülü dayatmak oldu. Üstelik yasağın kalkmasını savunan liberal ve demokrat kesimde de kaygılara yol açtı.
Yorumlarınızda doğruluk payı var. Hazırladığımız Anayasa taslağı, Türkiye'nin insan hakları alanındaki pek çok problemine çözüm sağlayacak önemli yenilikleri içeriyordu. Ne var ki taslağa ilişkin tartışmaların büyük kısmı türbana kilitlendi. Butürbanın Türkiye için ne kadar özel bir anlama sahip olduğunu gösteriyor. Taslak ilk ve ortaöğretim kurumlarında uygulanmakta olan zorunlu din derslerini seçimlik hale getiren önemli bir yeniliğe yer vermekteydi. Bu yenilik laik düzeni güçlendirecek nitelikteydi. Buna rağmen taslağın laik düzeni aşındıracağı gibi gerçekdışı iddialar öne sürüldü.
Korkuların haklı veya haksız olması önemli değil. Bu korkular mevcut. Dolayısıyla karar vericilerin bu korkuları dikkate alan tutumlar sergilemeleri gerekirdi.
Kız öğrencilere uygulanan yasağın kaldırılması bir biçimde başarılmalı. Fakat bu dayatma ile değil uzlaşmayla sağlanmalı. Başörtüsünün öğretimin başka safhalarında kullanılması ise laik ve demokratik düzenin prensipleriyle bağdaşmaz. Çünkü pek çok faktör yanında bireylere din hürriyeti tanıyarak bu hürriyeti güvence altına alacak mekanizmalar kurulmak zorundadır. Başörtüsünün kamu otoritesine sahip kişiler tarafından kullanılması da laik ve demokratik bir Anayasa düzeninde düşünülemez. Çünkü kamu hizmetlerinin sunulmasında, tarafsızlık esastır. Kamu yetkisini kullanan bir kişinin başörtüsü veya başka bir dini sembolü kullanması ise tarafsızlığa gölge düşürecektir.
Türban yasağı Anayasa Mahkemesi'nin 1989 ve 1991 tarihli kararlarından kaynaklanıyor. Anayasa'nın 10. maddesindeki değişiklik yasağa yol açan kararlar üzerinde bir etkiye sahip değil. 42. maddedeki değişikliğin sonuçları da tartışmalı. Ala mahkeme değişiklikleri sadece şekil yönünden denetleyebilir. Bu ise teklif, oylama çoğunluğu ve ivedilikle görüşme yasağıyla sınırlı. Bence bu değişiklik yürürlüğe girse de yasak sona ermiyor, kanuni düzenleme yapılması gerekiyor. MHP ve AKP de bunu bildiği için YÖK yasasına bir hüküm ekleme yönünde mutabakat oluşturdu. YÖK yasasının ek 17. maddesine eklenmesi planlanan hükme gelince bu hükmün teklif metnine dönüşmemesi en büyük temennim. Türkiye'nin bu teklifi tartışması dahi onu demokratik dünyanın bir parçası olma tezinden uzaklaştıracaktır. Ancak yürürlüğe girerse de mahkemenin denetimine tabi olacaktır. Önceki içtihatlarına bakılırsa, mahkemenin hükmü iptal etme olasılığı güçlüdür.
Düşüncelerimi değiştirmiş değilim. Yükseköğretim kurumlarında öğrencilere uygulanan türban yasağının hukuken savunulabilir gerekçeleri olduğu kanısında değilim. Türbanlı öğrencilerin öğretim haklarından yararlanabilmeleri için yasağın kaldırılması gerektiği konusundaki düşüncemi muhafaza ediyorum. Ancak AKP ve MHP'nin bu yasağı ortadan kaldırmak için izledikleri yöntemi onaylamıyorum. Türkiye'nin insan hakları alanını genişletmek, insan haklarının anayasal güvencelerini güçlendirmek için geniş bir anayasal ve yasal reform projesi hazırlaması gerektiğini düşünüyorum. Türban yasağının kaldırılması yönündeki girişimin de böyle genel bir projenin içinde daha anlamlı olacağı kanısındayım. Nitekim hazırladığımız taslak, insan hakları alanında pek çok yeniliğe yer vermiştir. Türban, bu yenilik ve iyileştirmelerden sadece birini ifade etmektedir.
AİHM'e göre türban yasağı sözleşmeye aykırı değil. Yasağın kaldırılması Türk makamların takdirinde. Fakat yasak kaldırırken, başı açık öğrenciler için etkili tedbirler almalı. Nüfusun çoğunluğunun Müslüman olması mahkemenin endişesinin dayanağını oluşturuyor. Bu nedenle iki partinin anlaştıkları formül, AİHM'in dikkat çektiği endişeleri giderecek güvenceleri içermiyor.
Çözümün ne olduğunu söylemek, pek kolay değil. Göz ardı edilmemesi gereken nokta türban bağlamında yaşadığımız sorunların hukuki değil, sosyolojik ve siyasal faktörlerden kaynaklandığıdır. Sorun hukuki olmadığından çözümün hukuki formüllerde gizli olduğu düşünülmemeli. Kutuplaşma, sosyolojik ve siyasi olarak yumuşatılabilirse sağırlar diyaloguna son verilerek gerçek bir diyalog sürecini başlatabilir.
Söylediğim gibi Anayasa'daki değişiklikler türban yasağını otomatikman ortadan kaldırmıyor. Gerçi aksini savunan hukukçular da var. Hukukçuların dahi ikiye bölündüğü noktada rektörlerin birbirinden farklı uygulamalara yönelmeleri söz konusu olabilir. Bu da kaosa ve daha büyük sıkıntıya yol açabilir. Öte yandan değişikliğin oldubittiye getirilmesinden kaynaklanan kutuplaşma üniversiteye de yansıyabilir. Türbanlı öğrenciler diğer öğrencilerin bir kısmının gözünde günah keçisi gibi görülebilirler. Sonuçta AKP ve MHP'nin türbanlı öğrencilerin mağduriyetini sona erdirmek üzere kabul ettikleri formüller, bu öğrencilerin daha da mağdur olmalarına yol açabilir.
Kadın olmaktan dolayı hiç haksızlığa uğramadım, bu nedenle ruhen feminist çalışmaları anlayamıyorum. Bu maddeyi anayasaya koymak benim önerimdi. Avrupa anayasa taslağındaki temel haklar bölümündeki eşitlik ilkesini pozitif ayırımcılık ile güçlendiren maddeyi örnek aldık. Kadınlar çocuklar engellilere pozitif ayırımcılık içeren bu maddeye gelen tepkileri önce anlayamadım. Hem kadın hem de görmeyen birisi olarak mağdur değil kendimi güçlü görüyorum, insanlar arasında sınıflamaya da karşı çıkan birisiyim. Bu hükümden memnun olacaklarını düşünmüştüm iki dezavantajı da taşıyan birisi olarak. Ama burada onların hassasiyet gösterdiği ile benim hassasiyet gösterdiğim noktalar farklı oldu. Belki bu düzenleme başka bir hükümet tarafından yapılsaydı bu kadar tepki çekmezdi.