|

Siyasete girerken herkes destekledi

Pakistan asıllı İngiliz müslüman Selma Yakup, Birmingham Şehir Meclisi'ne başörtülü olarak giren ilk kadın olduğunu ve seçimlerde her kesimden destek aldığını söylüyor. "2009 En Güçlü Müslüman Kadınlar" listesinde olan Yakup farklı, cesur ve özgün bir siyasetçi kimliğine sahip.

Ayşe Böhürler
00:00 - 18/07/2009 Cumartesi
Güncelleme: 02:53 - 18/07/2009 Cumartesi
Yeni Şafak
Siyasete girerken herkes destekledi
Siyasete girerken herkes destekledi

Selma Yakup, İngiltere'de "2009 En Güçlü Müslüman Kadınlar" listesine girmiş, savaş karşıtı bir politikacı. O da İngiltere'de yaşayan diğer Müslüman kadınlar gibi 11 Eylül sonrasında Müslüman imajını değiştirme zorunluluğunu hissetmiş. "İngiliz Müslüman kadın aktivist" olarak tanımlıyor kendisini. İngiltere'nin Afganistan ve Irak müdahalesine ve İsrail politikasına karşı gösteriler düzenliyor. Birmingham'da mütevazı bir evde yaşıyor. Birmingham Şehir Meclisi'ne başörtülü olarak seçilen ilk kadın İngiltere hükümetinin ekstremizm ile mücadele stratejisine karşı çıkıyor, ekstremizmi İngiliz dış politikasının güçlendirdiğini düşünüyor. Seçimlerde sadece Müslümanlardan değil, her kesimden destek aldığını söylüyor. Saygı Partisi'nin lideri. Farklı, cesur ve özgün bir siyasetçi olarak İngiltere medyasının ilgisini şimdiden çekmiş durumda.


Uzmanlığınız psikoterapi. Neden alan değiştirerek politikaya girdiniz?

Annem ve babam aslen Pakistanlılar. Ben İngiltere'de doğdum ve büyüdüm. Burada eğitim gördüm. Evlendim ve çocuklarım oldu. Uzmanlığımı psikoterapi üzerine yaptım. Psikoloji dalı benim aynı zamanda tutkum. Politikaya atılmam biraz şans eseri oldu. 11 Eylül 2001'de dünyadaki pek çok insan gibi ben de şok olmuştum. Bir Müslüman olarak Müslümanların böyle feci bir cürümle ilişkilendirilmesine çok üzüldüm. Aynı zamanda İngiltere'de yaşayan biri olarak, kendi hükümetimin Afganistan'daki binlerce masum insanı öldürerek buna nasıl mukabelede bulunduğunu gördüm. Nasıl olurdu da başka yerdeki masum insanları öldürmenin durumu iyileştireceği düşünülebilirdi. Siyasetçilerden birinin çıkıp konuşmasını, bu tutumun kimseye bir şey kazandırmayacağını söylemesini bekliyordum. Ama kimse bir şey demedi. Bu öfke ve acı duyguları içerisinde benim gibi insanlar sessiz kalmamalı diye düşündüm. Bu duruma baş kaldırmalı, sesimizi yükseltmeli ve terörü lânetlediğimizi; ama aynı zamanda devlet terörünü de desteklemediğimizi söylemeliydik.

Başörtülü bir kadın olarak siyasete girişiniz kendi Müslüman toplumunuz tarafından da yadırgandı mı?

Burada büyümüş de olsam, ikinci nesil bir Müslüman kadın için çok sıra dışı bir şeydi bu. Burada eğitim gördük, işimiz ve buradakilerle ortak haklarımız var. Ama temsil edilme söz konusu olduğunda kültürel etkiler baskın çıkıyordu. Bu iş erkek işi olarak görülüyordu. Bu tür roller almış kadınlar pek yoktu. Meselâ bir kadın gelip eşime dedi ki: "Karının milletin karşısında konuşması seni utandırmıyor mu?" Bu da gösteriyor ki insanlar yapılması gereken işlerle yapılmaması gerekenleri birbirine karıştırıyorlardı.

CİNSİYET MESELESİ DEĞİL

Bu tepkileri ailenizin erkekleri nasıl karşıladı?

Ben adaletin sesini duyurmak konusunda kararlıydım. Dolayısıyla bu benim için bir cinsiyet meselesi değildi. Kamuoyu önüne çıktım çünkü o aşamada bir şey söylenmesi gerektiğini düşünüyordum. Ama ben adım atar atmaz cinsiyet meselesi gündeme geldi. Babam bile: "Bu ailemizin ismine zarar verebilir. Çok dikkatli olmalıyız." diyordu. İnsanlar ilk başta diğer insanların ne düşüneceklerini dikkate aldıkları için destekleyici olmadılar. Ancak zamanla tutumlar değişmeye başladı. Değerlerimize bağlı kalarak olumsuz kültürel tutumlara karşı durmaktan ve İngiliz bir Müslüman kadın olarak, bir insan olarak sesimizi yükseltmeye hakkımız olduğunu belirtmekten çekinmedim.

HERKESİ TEMSİL EDİYORUM

İngiltere'de Şehir Meclisi'ne seçilen ilk başörtülü kadınsınız. Seçim çalışmalarınızı nasıl yürüttünüz. Aynı zamanda savaş karşıtı bir politikacı olarak size kimler oy verdi?

Müslümanlar, birisinin bu konuda sesini çıkarmasından oldukça memnun ve rahatlamış görünüyorlardı. Bir ülkeyi haksız yere işgal etmenin, daha fazla karışıklığa neden olmanın doğru olmadığını düşünen gayrimüslimler de vardı. Farklı dinlerde olmak mesele olmadı. Mesele daha ziyade bu siyasî sorunun neresinde durduğumuzdu. Önemli adımlardan biri de bu birlikti. Bölünmeyi kabul etmiyorduk. Çünkü insanlar Müslümanların meseleleriyle sadece Müslümanların ilgilenebileceğini düşünüyorlardı. Toplumun geniş kesimlerinde olanlardan etkilenmediğimizi aslına bakarsanız bir katkımızın da olmadığını düşünüyorlardı. Ben, endişelendiğimiz meselelerin sadece Müslümanların meseleleri olmadığını inatla savunuyordum.

Burnumuzun dibinde olanlar hepimizi ilgilendiriyor. Biz eşit şekilde topluma katkıda bulunan bu ülkenin vatandaşlarıyız. Sadece Müslümanların değil, herkesin temsilcisi olarak seçilmekten gurur duydum. Beni seçen insanların çoğu da geldikleri çevre ve fikir bakımından çok farklı; ama siyasî bakımdan benimle aynı bakış açısını paylaşan insanlardı. Kararlılığıma inandılar. Şimdi pek çok farklı meseleyi ele alabilmiş olmaktan gurur duruyorum. Uluslararası dış politikada alınan duruş konusunda kendi adıma ezik değilim. İngiliz vatandaşı olmaktan gurur duysam da hükümetimin yaptığı her şeye katılmak zorunda değilim.


İngiltere'de yaşarken başörtüsü sizin için sorun oluyor mu?

Bence insanlar, Müslüman kadınlar ve başörtüsü meselesine takmış durumdalar. Başörtüsü konusunda kendi tercihimi yapabildiğim, dayatmaların olmadığı bir ülkede yaşadığım için gururluyum. Bunu dayatan herhangi bir kültürel uygulamayı kınıyorum. Suudi Arabistan, Pakistan veya İran gibi yerlerde başörtüsünün kadınlara dayatılmasını kabul edemem. Aynı şekilde Fransa ve Türkiye'de kadınlar bunu örtmeyi seçme hakkından mahrum bırakılıyorlar. Bence bu kesinlikle saçma bir şey. Kadınlara nasıl giyineceklerini seçme şansı vermediğiniz bir yerde nasıl kadın haklarından bahsedebilirsiniz. Hâlâ ne giydiğimiz veya ne giymediğimiz üzerinden siyaset konusu olmamız esef verici.


İngiltere hükümeti aşırı dini eğilimlere karşı komiteler kuruyor. Zaman zaman Müslümanlara karşı olmak gibi algılanabilecek bu stratejileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence hükümetin Müslümanlara karşı kontrol edici bir tutumu var. Hem yurt dışında ahlâksızca savaşlar yapıyorlar, binlerce masum insanın; kadın, erkek, çocuk demeden öldürülmesine göz yumuyorlar hem de kimsenin öfke ve üzüntü göstermesini beklemiyorlar. Bizim vergilerimizle başka insanlara yapılanlar karşısında sesimizi çıkardığımızda hain, hatta aşırı dincilik savunucusu olarak damgalanıyoruz. Biz böyle değiliz. Bence bunlar aşırı dinciliği önleyen bir girişim olarak etiketlenen ve devlet tarafından üretilen stratejiler. Ama temel analiz yanlış. Bütün bu stratejilerle sorumluluğu Müslüman topluluğa yıkmak istiyorlar ve meydana getirdikleri şiddetle ülkemizde güvenliği tesis etme sorumluluğunu yadsıyorlar. Şiddeti meydana getirdikten sonra bütün sorumluluğu Müslüman topluluğa yıkıyorlar. Böylece konuşmamıza izin vermeyerek ya da cesaretimizi kırarak politikalarını gerçekleştiriyorlar. Meselâ şiddete karşı fikirlerimizi söylediğimizde ya da yurtdışındaki direniş hakkında konuştuğumuzda aşırı dinci olmakla suçlanıyoruz. Bence bu çok tehlikeli bir yol.

İngiltere'nin ekstremizm ile mücadele stratejisini kast ediyorsunuz herhalde. Peki, Müslüman guruplar içinde şiddet fikirlerini taşıyanlar yok mu?

Aşırı dincilik farklı ideolojilerden, dinlerden gelen bütün farklı topluluklarda mevcuttur. Bence soru aşırı dinciliğin hangi şartlar altında arttığı ve bu insanların etkisini azaltmak için ne gibi stratejiler hayata geçirilebileceğidir. Tek haber alma teşkilâtı ve meclis özel kurulu bu konuda gayet net bir şekilde dedi ki: "Aşırı dincilerin suiistimal edebileceği ortamı hazırlayan, İngiliz dış politikasıdır." Şartları ve hükümetin kullandığı stratejinin aşırı dinciliği arttırdığını göz önüne alırsak, hükümet bunu ciddiye almadığı sürece bu konuda alınan tedbirler verimli olmayacak, aksi yönde etkiler doğuracaktır. İnsanlara her zaman şöyle dedim: "Bu sadece İslam'a karşı bir savaş değil, bu siyasî bir tavır." Meseleyi netleştirelim: Fikirlerimizi şiddet içermeyen yollarla, demokratik bir şekilde beyan etmeliyiz. Benim bilinçli bir şekilde yapmaya çalıştığım şey, aşırı dincilere karşı durmaktır. Öyle bir taraf alıyoruz ki masum insanların öldürülmesini lânetliyoruz. Sırf bu yüzden aşırı dincilerden ölüm tehditleri aldım. Kâfirlerle işbirliği yaptığım, artık Müslüman olmadığım, çocuklarımın bana haram olduğu şeklinde ifadeler kullanıyorlardı bana karşı. Ama biz masum insanların ölümünü istikrarlı bir şekilde lânetlemeye devam edeceğiz. Buna karşı çıkanlar ister aşırı dinciler olsun ister hükümet; her ikisi de bizim gözümüzde aynıdır.


Gazze gösterilerinde aktif rol aldınız..

Gazze'de, dünyanın gözü önünde 14.000 insanın öldürüldüğü ve bunun 4000'den fazlasının çocuk olduğu olaylara baktığımızda hükümetlerin çare arayışlarında çelişkili davranışları olduğunu görüyoruz. Yüz binlerce insan sokaklara döküldü. Böylece insan hayatını önemsediğimizi, savaş istemediğimizi gösterdik. Hükümete, İsrail'e kayıtsız şartsız desteğini sürdürdüğü takdirde yalnız kalacağını gösterdik. Halkla hükümet arasında ayrılığın ne kadar derinleştiği böylece ortaya çıktı.




15 yıl önce