|

Soykırımın diri şehitleriyiz

Bosna Savaşı sırasında Srebrenitsa'da 3 gün içerisinde sayısız insan öldürüldü. Tüm bunlara şahitlik eden Srebrenitsa ve Jepa Bölgeleri Anneleri Hareketi'nden Munira Subaşiç “Çocuklarımızı çaldılar, yeni doğan bebeklerin, ağlayan çocukların boğazlarını kestiler, gözlerimiz önünde kızlarımıza tecavüz ettiler. Ve bütün bunları sadece 3 gün içerisinde yaşadık. Biz bu soykırımın diri şehitleriyiz” diyor

Elvide Demirkol
00:00 - 5/07/2011 Salı
Güncelleme: 23:38 - 4/07/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
Soykırımın diri şehitleriyiz
Soykırımın diri şehitleriyiz

Bosna Savaşı devam ederken 11-13 Temmuz tarihlerinde Sırplar kadın, erkek, çocuk demeden Srebrenitsa'da 10 bin 701 insanı öldürdü. Tecavüzlerle psikolojileri bozulan, yaşamları alt üst olan kadınlar aynı zamanda kaybolan eşlerini ve çocuklarını da bulmak zorundaydılar. Yani savaş kadınları her iki cepheden de yıkmıştı. Acılarını yenerek yola çıkan kadınlar evlere kapanmadılar, kaybolan cesetlerin peşlerine düştüler ve birçok dernek kurdular. Bu derneklerin bazıları tecavüz mağduru olan kadınlara el uzatırken, bir kısmı da savaşın annelerine yol gösteriyor. Evlatlarını, babalarını, eşlerini kaybeden bu anneler derneklerle sürekli irtibat halinde. Bosna'da her sene yüzlerce cesede ait kemikler bulunuyor. DNA testlerinden geçiriliyor ve ailelere teslim ediliyor.

ANNE GİT VE ÜZÜLME!

Srebrenitsa ve Jepa Bölgeleri Anneleri Hareketi bunlardan biri. Hareketin başkanı savaşta ailesinden 22 kişiyi kaybeden Münira Subasiç. Eşinin ve erkek kardeşinin cenazesini bulan ama oğluna ulaşamayan Subaşiç bizlere kendi hikâyesini ve dava sürecini anlattı:

Bizim hareketimizin amacı gerçeğe ve adalete ulaşmak. Üye sayımız 8 bin ve hepsi kadın. Üyelerin hepsi, ailelerinden birer ya da ikişer ya da daha fazlasını kaybetmiş insanlar, geneli kocasız ve çocuksuz kalan kadınlar. Cani Sırplar Srebrenitsa'yı işgal ederek 10 bin 701 insanı öldürdüler, hapsettiler ya da bilinmeyen yerlere götürdüler. Tabii kaybolanlar hiçbir zaman geri dönmedi. Şu ana kadar Potoçari Şehitliği'ne en sevdiklerimizden 4860 kişi gömüldü. Elimizdeki istatistiklere göre, ölülerimizin yarısı hâlâ bulunamadı. 11 Temmuz'da 500 kişinin cenazesi daha toprağa verilecek. Bunun dışında 1100 ölünün kimliği, birer ya da ikişer kemik üzerinde yapılan DNA testi ile tespit edilebildi. Bunu bazen tek bir kemik üzerinden yaptırmak zorunda kalıyoruz. Bazen de diş parçalarından… Bu acı gerçek, Srebrenitsa'da soykırımın özünü gösteriyor. Biz çocuklarımızı başı, ayağı ve kolu düzgün olarak doğurduk. Maalesef şimdi bir kemikten fazlasını bulamıyoruz. Herkesin yaşadığı hikâye, kendisine göre en zor olandır. Mesela benim için en zor, en üzücü olan, oğlumu benden aldıkları ve götürdükleri an. Yalvardım, 'Benden almayın, götürmeyin' diye. Ancak nafile! Oğlumun en son sözleri, 'Annem, lütfen git ve üzülme' oldu. Nasıl üzülmeyeyim! Onu bir daha bulamadım.

ACABA NASIL ÖLDÜLER?

Yavrum benim, benim üzülmem gerekirken o beni düşünüyordu. Bu tırnağı parmaktan ayırmaktan daha acıdır. Bu acıyı yaşarken bir yandan da kendi kendilerine durmadan soru soruyorlar: 'Nasıl öldürülmüştür, neden öldürdüler, zor mu yoksa kolay mı ölmüş? Acaba acı çektire çektire mi öldürdüler onu?' Her anne, hem sorar hem de o yaşadığı acı içerisinde, bu sorulara cevap verir. Bu durmadan dönen bir rulettir. Çocuğunu kaybeden anne için bu şeyler hayatın parçası olmuştur, bitmeyen bir acıdır.

HAVA KAN KOKUYORDU

Oralarda üç gün içerisinde dehşetli ve anlatılmaz şeyler yaşandı. Gökyüzü yanıyordu, hava kan kokuyordu. Gece-gündüz anlatmaya çalışsam bile nafile! Yaşadıklarımız sözlerle tarif edilemeyecek kadar zor şeylerdi. Çocuklarımızı çaldılar, yeni doğan bebeklerin, ağlayan çocukların boğazlarını kestiler, gözlerimiz önünde kızlarımıza tecavüz ettiler. Ve bütün bunları sadece 3 gün içerisinde yaşadık. Bu olaylar gözlerimizin önünde gerçekleşti. Biz bu olayların diri şehitleriyiz. Lahey'de şahitlik yapan inanlarız. Savaş suçları mahkemelerinde şahitlik ettik.


Atalarımız gibi SUSMAYACAĞIZ

11 Temmuz'daki soykırımı, dedelerimizin yaptığı gibi unutmayacağız. Atalarımız gibi sessiz kalmayacağız, böyle bir şeyin üzerinden usulca ve sessizce geçmeyeceğiz. Sloganımız, 'Srebrenitsa'da olanlar hiç kimsenin başına gelmesin'. Ne İran'da, ne de Irak'ta. Biz bunu istiyor muyuz, hak ediyor muyuz? Kendi kendimi sorguluyorum, bazı sorulara cevap veriyorum, ancak bazı sorularım cevapsız kalıyor. Srebrenitsa'da çocuklarımızın katilleri serbestçe dolaşıyor. Dahası, bu adamlar şu anda Srebrenitsa'yı yönetiyor. Şimdi Potoçari kahvehanelerinde, Srebrenitsa'da katliam yapmakla övünenler var. Ben şahsen tanıyorum. Bana mesaj gönderiyorlar, 'Geber, oğlunun boynunu ben kestim'. Ne zaman mahkemelerde şahitlik yaparsam, bana bunu yapıyorlar.


'Sırp Munira' olamam

Sırplar her şey onların olsun istiyordu. Öyle ki; Sırp inek, Sırp su, Sırp yağmur... Ben oraya ne döndüm ne de dönmeye düşünüyorum, çünkü Sırp Munira olamam. Bir de Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde Sırplara karşı şahitlik yaptığım için beni tehdit ediyorlar. Müslüman olduğumuz için Avrupa ve dünya bize karşı kirli politikayı sürdürüyor. Öyle anlaşılıyor ki, Müslüman olmasaydık bize bunu yapmayacaklardı. Hollanda hükümeti savunma bakanlığına ve BM'ye karşı dava açtık. Hollanda'daki uluslararası yüksek mahkemede davamız sürüyor. Avrupa'yı baskı altında tutuk. Bu gerçekleri anlata anlata Lahey'deki hâkimler Boşnaklara karşı soykırımın gerçekleştiğini kararı verdi. Biz adalet ve hakikat yerini bulsun diye olağanüstü bir çaba gösteriyoruz. Yoksa bu bölgelerde hayatı daha fazla paylaşamayacağız, geleceğimiz de olamayacak. Özellikle gelecek nesillerimize bu kapan-mayan hesabı, böyle bırakmamalıyız.


Srebrenitsa'ya dönemem kızım başörtülü

Benim adım Ramiza Gurdiç. Savaşta kocamı ve iki oğlumu kaybettim ve her üçünün cenazeleri kılındı. İki oğlum vardı; Mustafa ve Nehrudin. Mustafa 21 yaşındaydı, Nehrudin 18, kocam ise 45 yaşındaydı. Mustafa'yı 2005, Yunus'u 2009 ve Nehrudin'ni 2010 yılında gömdüm. Mustafa ve eşim Yunus'un vücudunun tümünü buldum ve böyle gömdüm. Fakat Nehrudin'in vücudunun sadece yarısını gömebildim. Böyle kemik kemik gömmek bile, anne olma mutluluğunu hissettiriyor bana. Evladım Mustafa'nın cenazesinden sonra artık uzun uzun konuşamıyorum çünkü 'angina pektoris' hastasıyım. Oğlum 1995 senesinde kayboldu, 2005 yılında onu gömdüm. Yani cenazesi kılındığı sene yaşasaydı 30 yaşında olacaktı. Bunlara o kadar çok üzüldüm ki, dayanamadım, bu hastalığa yakalandım ve şimdi sık sık nefes alamıyorum. Mücadele ediyorum, cesaretliyim, bu acıya teslim olmak istemiyorum, devamlı Allah'a dua ediyorum. Bazen öyle bir duyguya kapılırım ki, birazdan gelecekler zannederim. Onları o kadar çok özledim ki. Birden bire hatırıma gelir: 'Aman Allah'ım, onlar yok, bu bir düş'. Sonra onları rüyamda görürüm böylece yüküm hafifler. Şimdi iki torunum var, kızımın çocukları. Bir tek kızım kaldı hayatta. O da hâlâ fakülteye gidiyor. Srebrenitsa'ya gittiğim zaman zor olmasına rağmen dik başlı yürüyorum. Srebrenitsa annelerinin durumu zor, günden güne daha da zorlaşıyor. Ben şimdi İliyaş'ta yaşıyorum ama Srebrenitsa'da da evim var. Arada sırada oraya giderim. Fakat tamamen dönemem çünkü kızım fakülteye gidiyor ve onu bırakamam. Başka bir sebep ise, kızım başörtülüdür. Onu o kıyafetle Srebrenitsa'ya götürmek hiç iyi olamaz. Fakültesini de bitirmeli. Ben ölünce tek kalacak. Ne dayısı, ne dayı oğulları, ne amcası, ne de amca oğulları var. Kızım hâlâ kızlık soyadını taşıyor, Gurdiç. Bu soyadı taşıyacak başka kimse kalmadığı için evlenirken kocasının soyadını almadı. Gurdiç soyundan 38 kişi öldürüldü. Yani ailemdeki tüm erkekler öldürüldü, kadınların birkaçı hayatta kaldı.


Erkekler de tecavüz mağduru

Bosna'da soykırımın en büyük acısını şüphesiz kadınlar yaşadı. Ancak katliamdan kurtulmayı başaran erkekler de bu drama ortak oluyor. Bosna Savaşı'nda 18 ayrı bölgede cinsel saldırıya ya da tecavüze uğrayan, sessizliğini bozarak yaşadıklarını paylaşma cesareti gösteren 220 erkeğin açıklamaları bu gerçeği ortaya koyuyor. “Herkes ilk önce anneleri dinliyor” diyen Zvornikli Kayıp Aileler Derneği Başkanı Ahmed Gurdıç, erkeklerin yaşadığı acıyı işte şu söylerle dile getiriyor: “Annelerin acı sının en büyük acı olduğunu biliyorum. Fakat bizim de acımız var, yasımız var. Hiç kimse babaların, erkek kardeşlerin, ağabeylerin, yani biz erkeklerin acısından bahsetmiyor. Ben bu savaşta ailemden 12 erkek yakınımı kaybettim. Ailemden herkesi öldürdüler, tek başıma kaldım.

HAYATIM 1992 YILINDA DONDU

Babamı toplu mezarların kazısında buldum, onu elbiselerinden tanıdım. Bosna Savaşı konuşulunca genellikle kadınlara ve çocuklara işkence yapıldığı söyleniyor. Savaştan geriye kalan erkekler iş yoksa nasıl geçinebilirler? Bosna-Hersek'te bile mülteci durumundayız. Bize 'yaşayan kurbanlar' diyorlar? Buna karşı çıkıyorum. Kurban olan öldürülenlerdir. Benim hayatım 1992 senesinde dondu ve bu sorunları çözemedikçe de orada kalacağım.”


YARIN: Katillerle 'kemik' pazarlığı...






13 yıl önce