|

Tarihi anlatır bu şehirler

Arnavutluk'ta tarihe dair izleri en çok barındıran şehirler, Akçahisar, İşkodra, Berat ve Durres. Osmanlı'ya başkaldıran İskender Bey'in uzun yıllar hüküm sürdüğü Akçahisar'da şehri kuşbakışı izliyoruz, İşkodra kalesindeki Fatih Sultan Camii'nin kalıntılarına bakarak hüzünleniyoruz, Berat'ta ise 'Safranbolu'muzu görüyoruz

Elvide Demirkol
00:00 - 28/08/2010 Cumartesi
Güncelleme: 23:14 - 27/08/2010 Cuma
Yeni Şafak
Tarihi anlatır bu şehirler
Tarihi anlatır bu şehirler

Osmanlı mirasının yaygın olarak bulunduğu şehirlerin başında İşkodra, Berat, Akçahisar ve Gorice geliyor. Tarihe yolculuk, daha doğrusu tarihten kalanlara bir bakış için Akçahisar yoluna düşüyoruz. Şuan Kruje adıyla bilinen Akçahisar'ın dağlarında Bektaşilerin uğrak yeri olan Sarı Saltuk türbesi yer alıyor. Türbede Sarı Saltuk'un taşa bastığında oluştuğu inanılan büyükçe bir ayak izi var. Yüksek dağların yamacında bir şehir Akçahisar.

Evler dağların gölgesinde tüm ihtişamıyla uzanıyor. Osmanlı'ya baş kaldıran İskender Bey'in memleketi burası.

Fatih Sultan Mehmet'in Akçahisar'a girmek için yaptığı 2 girişimi de engellemiş İskender Bey. Enderun'da yetişen, görev için tayin edildiği Macaristan'a değil de Arnavutluk'a giderek imparatorluğa baş kaldıran bir isim. Osmanlı hâkimiyeti gelene kadar 24 sene kendi hükümranlığını sürdürmüş bölgede. Komünistler İskender Bey'e sahip çıkıp, şehri kuşbakışı gören bu noktaya devasa bir müze yaptırmış.

ROZAFA KALESİ

İşkodra şehri ise, Arnavutluk cumhuriyetinin en eski yerleşim merkezlerinden biri. Osmanlı döneminden kalan Fatih Sultan Camii, İşkodra gölüne bakan zirvede yer alıyor. Şimdilerde Hıristiyanlar burayı Pazar ayini için kullanıyor. Burasının ileride, cami, kilise ve sinagog olarak düzenlenmek istendiğini söylüyorlar.

İşkodra'daki Rozafa kalesinin ise oldukça ilginç bir hikâyesi var: Dillere dolanan bir rivayete göre, 7 kardeş kaleyi yapmaya çalışırken yapı her seferinde yıkılıyor. Bir karar alıyorlar ve ertesi gün kendilerine ekmek getiren en küçük kardeşin eşini duvarlardan birinin içine canlı olarak koyuyorlar. Kadının konulduğu iddia edilen yerde bugün beyaz bir su akıyor.


ARNAVUTLUK'UN 'SAFRANBOLU'SU

Tarihi dokusuyla dikkat çeken bir başka şehir olan Berat'a, Tiran'dan yaklaşık 3 saatte gidiyoruz. Bu kadar yol gittiğimize değecek mi diye sormadan da edemiyoruz. Ancak değiyormuş gerçekten. Zirveden aşağıya baktığımızda sol tarafta Safranbolu'yu akıllara getiren tarihi evler, ancak sağ tarafta şehirleşmenin verdiği dört duvarla çevrili binalar dikkatimizi çekiyor. Kaleler, eski camiler, çiçeklerle, incir ve üzüm ağaçlarıyla sarılmış tarihi evlerde hâlâ hayat var. Şehre indiğimizde Kral Camii, kütüphane ve tekkeden oluşan Osmanlı külliyesi karşılıyor bizi.


Mussolini'nin camisinde teravih

Arnavutluk gezimizde iftarlardan birini, Adriyatik denizine sınırdaki Durres şehrinde yapıyoruz. Şehrin Osmanlı dönemindeki adı Dıraç. Faşizm döneminde 1938'te Mussolini buraya büyük bir cami yaptırmış Müslümanların ilgisini kazanmak için. Ramazan ayıyla birlikte Arnavutlar teravih namazı için camiyi dolduruyor. Durres akşam saatlerinde İstanbul'u hatırlatıyor, sıkışan trafik, aileleriyle gezmeye çıkan Arnavutlar, sıcak havada kendini Adriyatik sahiline bırakanlar… Arnavutluk geleneğine göre, akşamın belli saatleri arasında ailelerin gezmesi için bazı caddeler trafiğe kapatılıyor. Ve çocuklarını, eşlerini yanlarına alan Arnavutlar trafikte uzun kuyruklar oluşturuyor. Durres limanına Yunanistan, Türkiye, İtalya ve Türkiye aktarmalı olarak Çin'den mallar getiriliyor. Adriyatik'e yakın yerlerde restoranlar, oteller yükseliyor.


Struga'da bir Halveti geleneği

Halil İmami, Struga'da 300 yıldır ailesinin imamlık yaptığı Halveti tekkesine götürüyor bizi. Burada tekkeler ya minareli oluyor ya da caminin hemen yanında yapılıyor. Tekkede vakit namazlarının yanı sıra her gece teheccüd ve teravih namazları da kılınıyor, özel zikirler çekiliyor. Sabah namazları ve teravih namazlarından sonra kahve içmek için özel bir odaya geçiliyor. Ancak bu odanın kapısı diğer kapılardan oldukça alçak. Niyet eğilirken nefsin isteklerini de eğmek!


Komşu Makedonya'da Türk izleri

Arnavutluk gezimizde rotamız bu kez başka bir şehir değil, komşu ülke Makedonya oluyor. Giderken yine uçsuz bucaksız dağ kümelerinin içinden geçerek, sert virajları dönerek yolumuza devam ediyoruz. Yol üstünde dikkatimizi çeken şehirlerden biri Elbasan oluyor. Endüstriyel yapının hemen fark edildiği şehirde fabrikalar, geniş dağ silsilelerinin ortasında yer alan ovalara uzanıyor. Buralarda çimento, tuğla fabrikalarını görüyoruz. Pek çoğunu da Türk işadamları işletiyor. Müslüman olan bölgede yine şehre tepeden bakan bir noktaya devasa bir haçın dikilmiş olması dikkat çekiyor. 2.5 saatlik bir yolculuktan sonra Makedonya sınırına varıyoruz.

İLİM SEFERBERLİĞİ VARDI

Struga şehrinde bizi Halil İmami karşılıyor. Çok iyi Türkçe konuşan İmami, bölgedeki Makedonların aslında kökenlerinin Konya-Karaman bölgesinden olduğunu, ilim yaymak için Makedonya'ya yerleşen vefakâr insanların Türk diline de sahip çıktığını söylüyor. Ancak şuanda halkın yüzde 38'inin Müslüman, kalan diğer kısmın ise Hıristiyan olduğunu söylüyorlar. Makedonya sınırını geçmişken, Ohrid şehrine gitmeden olmaz. Ohrid'deki 37 camiden geriye, komünist rejim dönemindeki yıkımlar nedeniyle 7 cami kalmış. Çarşının içinden geçerken bir- iki dükkâna göz atıyoruz. Esnaftan birçok kişi iyi derecede Türkçe konuşuyor. Tarihi evleriyle tıpkı Berat gibi Safranbolu'yu hatırlatan Ohrid'de Türk tekstil malları oldukça rağbet görüyor. Rumelili Türklerin işlettiği dondurmacı, Türk damak tadını Ohridlilerle buluşturuyor. Bir zamanlar Müslümanların çoğunlukta olduğu Ohrid'de de nüfus artık ağırlıkla gayrimüslim. Hıristiyanlar, Ohrid gölü yakınındaki “Hacı Turgut Camii”nin “St. Dimitri Kilisesi” olduğunu iddia ederek buraya sahip çıkmaya çalışıyor.


- BİTTİ -

14 yıl önce