|

Vahşi modernizme karşı ruhsal barikat kurdular

Doktorasını Nakşiliğin Türkiye'ye etkileri üzerine yapan Fırat Üniversitesi İlahıyat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Muhammet Çakmak, “Modernite, en vahşi ve acımasız saldırılarını yüzyılın son çeyreğinde Türkiye topraklarında gerçekleştirirken, Kotku Hocaefendi ve İskenderpaşa cemaati, çağımızın, bu en büyük saldırısına karşı bir ruhsal barikat oluşturmuştur” diyor.

Murat Palavar
00:00 - 15/11/2010 понедельник
Güncelleme: 02:21 - 15/11/2010 понедельник
Yeni Şafak
Vahşi modernizme karşı  ruhsal barikat kurdular
Vahşi modernizme karşı ruhsal barikat kurdular

Din sosyolojisi üzerine çalışmalarıyla tanınan Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Muhammet Çakmak, Nakşibendîliğin günümüzdeki algısı üzerine hazırladığı doktora tezi için araştırma yaparken, Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi gibi mutasavvıfların temsil ettiği Nakşibendi geleneğinin oluşturduğu entelektüel birikim karşısında şaşırdığını söylüyor. Nakşibendiliğin tarih boyunca İslam'a evrensel çapta bir medeniyet kurma hamlesi için psiko-sosyal temel sunduğunu dile getiren Çakmak, “Modernite, en vahşi ve acımasız saldırılarını yüzyılın son çeyreğinde Türkiye topraklarında gerçekleştirirken İskenderpaşa İstanbul'un en eski mahallerinden birinde, çağımızın, bu en büyük saldırısına karşı bir ruhsal barikat oluşturmuştur” diyor.

ŞEHİRLİ TARİKATİ

“İslam tasavvuf geleneği içinde, önemli ekollerden biri olan 'Nakşibendiyye geleneği' tarihi geçmişi, kuruluş felsefesi itibariyle İslam dünyasında sürekli olarak şehirli ve âlimlerin tarikatı olarak ün yapmıştır. Dolayısıyla Nakşibendilik, kent merkezlerinde ve ilimle meşgul entelektüel bir kesimin ilgi odağı olmuştur. Çünkü, Nakşibendiyye geleneği, belirli bir ilmi yeterliliği olmayan insanların zihin dünyasında gerekli karşılığı görmemekteydi. Hatta bu tarikat ve sahip olduğu gelenek, İslam'ın, evrensel çapta medeniyet kurma hamlesinin psiko-sosyal inşasını sağlamaktaydı. Nakşibendiyye üzerine yapmış olduğum okumalar derinleştikçe, bu perspektifi haklı çıkaran bir yazı ve yayın geleneğinin olağanüstü görkemiyle başbaşa olduğumuzu fark ettim.”

TARİHİ ENTELEKTÜEL BİRİKİM

“Doktora tezim, Nakşibendiyye'nin günümüzdeki algısına ilişkin bir alan araştırmasını içermekteydi. Bu süreçte, Nakşibendiyye'nin tarihine ait entelektüel malzemenin sonsuz sayıda ve çeşitlilikte varlığına tanık olunca, yüreğimin titrediğini hissettim. Çünkü karşımızda duran bu saçı sakalı ağarmış adamın mensup olduğu gelenek, insanlık tarihinin tartışmasız en kapsamlı, entelektüel malzemesini üreten kesimini temsil ediyordu. Nakşibendiyye geleneği, bu boyutuyla zihin dünyamda karşılık bulunca, mesele benim için sadece bir doktora tezine ilişkin gözlemin ötesine taştı ve hayranlıkla, yüksek düzeyli ruhların oluşturduğu kadim ve yaratıcı bir bilgeliğin anlam denizine bulaştığımı hissettim.”

GELENEĞİ ANLAMALIYIZ

“Ben yola çıkarken amacım, gönül dünyamı derinden etkileyen büyük babam Halid Hocaefendi'nin (Elazığ'daki yaşayan son Halidi Nakşibendi şeyhi) mensup olduğu geleneği ve hayatını kayıt altına almaktı. Bu serüven Türkiye dindarlığını bir tarikatin üzerinden tanımlayacak bir sosyolojik bakışı inşa etmeyi amaçlamaktaydı. Çalışmam ilerledikçe, devasa bir bilgi bolluğu ve anlam derinliğine tekabül eden bir yapıyla yüzyüze kalmıştım. Dolayısıyla, Nakşibendiyye geleneğinin bu derin entelektüel ve bilgi temeli olan boyutunu algılamadan, günümüze kadar devam eden varlığını ve bu geleneği temsil eden şahsiyetlerin kimliğini açığa çıkaramayız.”

MUHAMMEDİ AHLAK

“Mehmed Zahid Kotku Hz. de yukarıda kısaca çerçevesini çizdiğim bir büyük geleneğin mensubu olarak, Türkiye toplumunda, yüksek bir algıya tekabül eden bir müslümanlık düşüncesinin, son derece görkemli bir temsilini gerçekleştirmenin yanısıra, bu topraklarda Muhammedi bir ahlakın gelişmesine sonsuz katkılar yapmıştır. Nakşibendiyye, yakıcı bir Hz. Muhammed sevgisi üzerine oturur. Ben şahsen Mehmed Zahid Kotku Hazretleri'ni görmedim fakat onun yakın dostları ve büyük babam Halit Hocaefendi'nin anlattıklarıyla zihin dünyamda oluşan önemli bir algıya sahibim. Nakşibendiyye aslanlarının en büyük özelliği, sonsuz emniyet telkin eden karakterleri ve güneş gibi etrafını aydınlatan bilgeliklerinden mülhem yüksek ahlak anlayışları.”

YABANCILAŞMAYA KARŞI

“İskenderpaşa cemaati olarak bilinen, Halidi Nakşibendî geleneği, Türkiye'deki varlığını bugün iki büyük problematik üzerine oturtmuştur. Birincisi, din dışı yaşamanın ruhlarda neden olduğu travmayı tedavi edecek bir anlam ilişkisi oluşturmak, diğeri çağımızın en büyük vebası olan 'yabancılaşma' problemine karşı bir ruhsal defans oluşturmaktır. Bu önemli bakış açısı sayesinde, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde yaşayan binlerce üniversite genci, modernizmin yıkıcı etkilerinden kurtulabilmiştir. Hocaefendi ve cemaati İskenderpaşa, İstanbul'un en eski mahallerinden birinde, çağımızın, bu en büyük saldırısına karşı bir ruhsal barikat oluşturmuştur.”


İslamiyet'i vicdanlara hapsetmeye karşı çıktı

Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi'nin öğrencilerinden Prof. Dr. Tahir Yaren, onun mücadelesinin zamanın şartlarına göre değerlendirilmesi gerektiğini anlatıyor. Yaren, Hocaefendi ve onun gibi düşünenlerin İslam'ın toplumun ilerlemesine engel olduğunu ileri sürerek, dini vicdanlara hapsetmeyi amaçlayan pozitivist ve oryantalist anlayışa karşı mücadelesine dikkat çekiyor. Yaren, Hocaefendi'nin tasavvuf anlayışını şöyle tanımlıyor:

MATERYALİST FELSEFİ AKIM

“Bir grupla ilgili yapılacak değerlendirmeler, o grubun içinde bulunduğu şartlar dikkate alınmazsa eksik kalır. Hocaefendi ve onun gibi düşünenler, bir taraftan pozitivist materyalist felsefî akım mensuplarının, diğer taraftan da oryantalistlerin etkisindeki müslümanların ve İslamcı görünen modernistlerin saldırılarına karşı çıkmak zorunda kalmışlardır. Oryantalistlerin etkisindeki müslümanlar ve modernistler, güya İslam düşüncesini ihya etmek iddiasıyla ortaya atılmışlardı. Ama sonuçta fıkıh alimlerinden, tasavvuf büyüklerinden, muhaddislerden, müfessirlerden hiçbiri dışarıda kalmamak üzere bütün müslümanlara en ağır sataşmaları reva gören insanlar oldular.”

HER ŞEYİN TOPTAN DEĞİŞMESİ

“Bu hengâme içerisinde İslam alimlerinin yoğun emekler harcayarak ortaya koydukları en kıymetli çalışmalar hiçe sayılarak her şeyin toptan değişmesi iddiaları gündeme gelmişti. Bu fikirler bazı siyasileri de etkisi altına almış, sonunda dinin sadece vicdanlarda kalması gerektiği, sosyal hayatta dine ait tezahürlerin bulunamayacağı fikri, batı etkisindeki elitlerin dine bakışını belirleyen görüş olmuştu. Hocaefendi ise dinin vicdanlara hapsedilmiş olmasını kabul etmediği gibi İslam'ın yalnızca ibadet demek olmadığını da sık sık tekrarlamış, sevenlerine Kur'an-ı Kerim Ayetleri ve Hadis-i Şeriflerin gösterdiği doğrultuda bir hayat sürmelerini öğütlemiştir. ”

YALNIZCA KUSURA ODAKLANDI

“Tasavvufun güzel ahlak demek olduğunu, sevgi, fedakarlık, yardımseverlik, merhamet gibi güzel hasletlerin ancak tasavvufî bir terbiye sonucu kazanılabileceğini söylemiş, bunu sözde bırakmayarak yetiştirdiği güzide talebelerle de herkese göstermiştir. Hocaefendi'nin amacı üzüm yemek olduğundan bağcıyı dövmekle uğraşmamış, kusurlu insanları teşhir etmek yerine kusurlara yönelmiş, bu kusurlardan nasıl kurtulabileceğimizin yollarını göstermiştir. İslam dışı hayat sürenlerin aldatıldığını, bu hallerinin bilgisizlikten kaynaklandığını, onlara düşmanlık etmek yerine acımak ve ellerinden tutmak gerektiğini düşünmüş ve bu düşüncesini sözde bırakmamış bizzat uygulayarak da örnek olmuştur.”


Sapkın hayat tarzına karşı dimdik ayakta duruyorlar

Dr. Muhammet Çakmak, “Bin yıldan fazla ruhları tamir ediyorlar” dediği Nakşibendiyye geleneğinin Kotku Hocaefendi örneğinde olduğu gibi devam ettirilmesi gerektiğini söylüyor. Çakmak “Yeni nesiller şunu anlamalı, bu devasa gelenek, ciddi bir seküler dindarlığın tehdidi altında. O gün bütün varlıkları, İslam'ın insanı özgürleştiren ve yüksek bir ahlaka ulaştırmayı hedefleyen gayesine adanmış hayatlar olarak karşımızda duranların, bugün Türkiye Müslümanlığının hali pür melalini görmekten mahzun olacaklarını düşünüyorum. Bu bizim en önemli sorunumuzdur” diyor. Dünyevileşmenin, toplumsal inşa projesi olmaktan çıkıp tamamen bireysel, sapkın bir israfı körükleyen hayat tarzına dönüştüğüne dikkat çeken Çakmak, Nakşibendiyye geleneğinin tüm görkemiyle ayakta durduğuna dikkat çekiyor. Çakmak “Kaybettiğimiz bir şey yok, ama biz mi kaybolduk” diye konuşuyor.


Tasavvuf, taş atana GÜL VERMEKTiR

Hocaefendi'nin talebelerinden Tahir Yaren şunları anlatıyor: “Mehmet Zahid Kotku Hocaefendi'nin açtığı çığırdan giden Esad Coşan Hocaefendi, bir yazısında, İslam'ı 'her çağın ve özellikle şu hasta asrın şifası; tüm maddi ve manevi, ferdi ve ictimai dertlerin devası' diye tanımladıktan sonra şöyle devam ediyor: Bir de tasavvuf denilen çok sevimli ve çok önemli bir şer'i ilim vardır ki, o olmadan imanın tadını duyarak yaşamak; İslam'ın özünü iç yapısını, ruhunu, mahiyetini, inceliklerini, esrarını kavramak, bu günün belki her devrin insanı için, hemen hemen imkânsız gibidir. Çünkü tasavvuf , Kur'an ahlakıdır. Rasulullah'ın derûni ahval ve hâlâtı, Şeriatın ince adabıdır. Tasavvuf bencillik değil, merhamettir, muhabbettir, hizmettir; kalb temizliği, irfan yüceliği ve amel-i salih üreticiliğidir; kıyl u kal değil, güzel haldir; taşa karşı gül, zehire karşı panzehirdir.”


- BiTTi –


13 лет назад