|

BAE’nin bölgesel rolü ve değişen dinamikler

04:00 - 28/03/2024 Perşembe
Güncelleme: 03:00 - 28/03/2024 Perşembe
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.
Emrah İnci / Araştırmacı – Orta Doğu Çalışmaları

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) toplam altı emirliğin bir araya gelmesiyle 2 Aralık 1971’de, kuruldu. Yedinci emirlik olan Ra’s el Hayme, ertesi yıl birliğe katıldı. Birliğe katılması beklenen diğer emirlikler Katar ve Bahreyn ise ayrı birer devlet olmayı tercih etti. Siyasi partilerin bulunmadığı BAE’de toprakların yüzde 84’ü ve petrol üretiminin yaklaşık yüzde 90’ına sahip Abu Dabi, devlet başkanlığı görevi ile Körfez’deki federal devlete liderlik ediyor. Petrol zengini olmamasına karşın turizm, inşaat ve hizmet sektörüne dayalı ekonomisiyle en zengin ikinci emirlik olan Dubai ise başbakanlık görevini yerine getiriyor.

Sınırlı kara parçasına sahip bu genç ülke, kaynaklarını etkin şekilde üretime ve ihracata dönüştürerek küresel ekonomik güç haline geldi. Artan petrol fiyatlarına paralel büyüyen ticaret hacmi ve aktif dış politikasıyla BAE, uluslararası alanda tanınırlık kazandı.

Geleneksel Orta Doğu çalışmalarında Türkiye, Mısır, İran ve Suudi Arabistan bölgesel güç merkezleri kabul edilmekte. Ancak sahip olduğu sermaye gücü ve birçok siyasi krize etkili şekilde müdahil olmasıyla BAE de yeni bölgesel güç olarak konumlanıyor.


YURT DIŞI YATIRIMLARI 2,5 TRİLYON DOLARA ULAŞTI

BAE, Körfez sermayesinin lokomotifi olması hasebiyle tüm dünyada kabul edilen jeopolitik bir ehemmiyete sahip. Çeşitlendirilmiş bir ekonomiye geçişi hedefleyen BAE, fonlarının yüksek manevra kabiliyeti sayesinde uluslararası pazarlarda istikrarlı ortaklıklara kapı aralıyor. BAE resmi ajansı WAM’a göre ülkenin yurt dışı yatırımları 2024 itibarıyla 2,5 trilyon dolara ulaştı. BAE sermayesinin aktığı ülkelerin başında ABD geliyor. Emirliklerin en büyük iki fonunun ABD’de hatırı sayılır yatırımları var. BAE’nin ABD’den güvenlik satın alması da bu yatırımlara dahil. Orta Doğu’da İsrail’den sonra F-35 alımı onaylanan ilk ülkenin yine BAE olduğunu belirtelim. Ancak BAE’nin F-35 alımı ile ilgili karar, sonrasında tıpkı Türkiye gibi askıya alındı.


KAHİRE’DE ARTAN NÜFUZ

Abu Dabi yönetiminin ciddi ekonomik aktiviteye dönüşen mali kaynakları, Orta Doğu’da da önemli nüfuz sağlamakta. Şubat ayında 35 milyar dolarlık doğrudan yatırım ile Mısır tarihinin en büyük yatırım anlaşmasına imza atan BAE, bölgedeki başat müttefiki Kahire’nin istikrarına yönelik mütemadiyen hayati destekler sağlıyor. Kahire ise bölgesel politikalarda Abu Dabi ile senkronize hareket ediyor. Katar-Körfez geriliminde Abu Dabi yönetiminin yanında konuşlanan Mısır, Doğu Akdeniz’deki anlaşmazlıklarda da BAE ile müşterek hareket etti. Bu bağlamda, her ne kadar BAE yatırımlarının politik işlevi olduğu görülse de BAE’nin Kahire’deki nüfuzunun salt yatırım perspektifiyle değerlendirilmesi resmin eksik görülmesine yol açabilir. Nitekim Abu Dabi’nin uzun metrajlı ortaklığı, Mısır’ın seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi döneminde sekteye uğradı. Dahası askeri darbe sonrası Riyad’dan sonra ilk tebrik telefonu Abu Dabi’den geldi.


ANKARA İLE YENİ SAYFA

Bölgesel anlamda gündemde olan diğer bir konu ise 10 yılı aşkın süredir karşı cephelerde mevzilen Abu Dabi-Ankara ilişkileri oldu. İki ülke, Arap Baharı sürecinin ikinci durağı olan Mısır’da gerçekleşen askeri darbeye dönük farklı tavırlar alarak gerilimi başlattılar. Dış politikada alınan zıt pozisyonlarla devam eden ilişkiler hasmane eşiğe ulaştı. Yaşanan gelişmeler enformasyon sahasında sıkça tartışıldı. Aleyhte istihbarat bilgileri ve lobicilik haberleri uzun süre gündemde yer aldı.

Türkiye’nin Katar, Libya ve Afrika’daki (Sahel ve Sahra bölgeleri) sert gücüne karşın BAE’nin Girit’e Yunan ordusuyla ortak eğitim için 4 F-16 savaş uçağı göndermesi, süreci adeta bilek güreşine çevirdi. BAE’nin, Basra Körfezi’nin coğrafi sınırlarının dışına çıkarak Doğu Akdeniz gibi Türkiye’ye bitişik coğrafyada aktif rol üstlenme girişimi Ankara-Abu Dabi hattında derin kırılma yarattı. Ancak bu noktada tarafların özellikle ticari ilişkilerde ipleri belli gerginlik seviyesinde tutmayı başardığını söylemek lazım gelir.

İlk olarak Veliaht Prens Muhammed bin Zayed’in Türkiye’yi ziyaret ederek zeytin dalı uzatması çözüm çabalarını somutlaştırdı. Yaşanan ihtilaflarla istikrarsızlık sarmalının etkilerini hisseden karar alıcılar, sancılı ilişkilerin tamir edilmesinin yadsınamayacak faydaları konusunda hemfikir oldular. Muhtelif alanlarda 13 belgeden oluşan toplam 50,7 milyar dolarlık stratejik ortaklık çerçeve anlaşması imzalandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dubai’de düzenlenen, Dünya Hükümetler Zirvesi’ne onur konuğu olarak iştirak etmesi artan diyaloğun bir göstergesiydi.


KURU KANAL KORİDORU

Fakat bu aşamada, Türkiye-BAE yakınlaş-masını Ankara’nın “sıcak para adımı” olarak okumak yanlış bir yorum olur. BAE, halihazırda İran dahil bölgedeki tüm ülkelerle ilişkilerini düzeltmek için yoğun çaba sarf ediyor. Türkiye’nin, ambargo sürecinde Katar’ın süreçten en az zararla çıkmasını sağlamasının Abu Dabi’de dikkatle izlenildiğini belirtmek gerek. Türkiye ile ilişkiler güvenlik ve istikrar perspektifinden önem arz ediyor.

BAE ile Türkiye özellikle ekonomi ve güvenlik alanlarında birbirlerini tamamlayıcı özelliklere sahip. Türbülanstan çıkan Ankara ve Abu Dabi normalleşmeleri şimdilik güvenli bir güzergahta ilerliyor. Talepler üzerine uzun soluklu kazan kazan anlayışı, iş birliğinin omurgasını oluşturarak stratejik bir ittifaka dönüşebilir. Politik dinamiklere bağlı inişler çıkışlar olsa da Körfez ülkelerini bütüncül değerlendirmek gerek. Bu bağlamda Basra ile Türkiye’yi birleştirecek demir yolu ve kara yolu bağlantısını ifade eden “Kuru Kanal” koridoru Körfez ülkelerinin Türkiye ile ticari iş birliklerini derinleştirecek potansiyele sahip.



#Politika
#BAE
#Diplomasi
1 ay önce