|

Krediyi bankalardan önce reel sektör kesti

Vadeli satış ve çek gibi yöntemlerle kayıtlı ekonominin yarısını reel sektörün kendi içinde finanse ettiğini belirten TEB Genel Müdürü Varol Ciliv: İflas ertelemesi ve çekleri ödemeyerek krediyi bankalardan önce reel sektör kesti

İbrahim Kahveci
00:00 - 11/01/2010 Pazartesi
Güncelleme: 22:54 - 10/01/2010 Pazar
Yeni Şafak
Krediyi bankalardan önce reel sektör kesti
Krediyi bankalardan önce reel sektör kesti

'Bankalar kredi musluklarını açsın' talebini, kriz paniğinin yaşandığı 2009 boyunca Başbakan'dan reel sektör temsilcilerine kadar hemen herkes dile getirdi, medyada birinci haber oldu. Fakat TEB Genel Müdürü Varol Ciliv, olaya başka bir bakış açısı getiriyor. Bankalardan önce reel sektörün krediyi kendisinin kestiğini söylüyor. KOBİ Bankacılığı'nı misyon edinen Ciliv'le ekonomiyi ve onun bel kemiği KOBİ'leri konuştuk:

Kriz sürecinde bankalar rolünü yerine getirdi mi?

Bankalar belirleyici kurumlar değildir. Bankalar üst yapı kurumlarıdır. Ekonomide fon akışlarının arasında aracı rolündedir. Eskiden kredi mevzuat dengesi yüzde 30'larda falandı. Bugün baktığımızda kredi mevzuat dengesi çok değişti, artık bankalar çok fazla kredi veriyor. Genel olarak sistemde kredi mevzuat dengesi yüzde 75- 80'lerdedir, orta ölçekli bankalarda bu denge yüzde 90-100'dür. Aslında bankalar topladıkları her kuruşu kredi olarak vermişlerdir. Özellikle orta ölçekli bankalar. Bugün KOBİ'lere verilen para, 85 milyar dolar.

YARI FİNANS BİZDEN

Reel sektördeki algı neden farklı?

Aslında bir firmanın bilançosuna baktığında iki tane borç kalemi görürsün temel olarak. Borçlanma tarafında bir banka kredileri, bir de ticari krediler vardır. Dolayısıyla kriz zamanlarında ya da dağılma zamanlarında, aslında firmalar da birbirine olan ticaretlerinde yavaşlıyorlar. Buna ne diyoruz? Açık hesap, çekli çalışma. Şöyle anlatayım, bugün baktığınızda toplam bankaların aktiflerinin milli gelire oranı yüzde 70, duruma göre yüzde 75, maksimum değişir. Bunun bir kısmının hazine bonosu likit olduğunu düşünün, demek ki biz burada kayıtlı ekonominin yarısını finanse ediyoruz. Kalan yarısı nasıl dönüyor? İşte bu borçtan dönüyor. Firmaların birbirine açtığı ticari krediler. Piyasalar birbirine borç veriyor. Ben bu krizde şunu gördüm: 2008'in Eylül'ünden beri aslında buradan çıktı esas şey. Firmalar birbirlerine olan alışverişlerinde çok cimri davrandılar. Kendi aralarındaki alacak- verecek konusunda sıkıntı çıktı. Nereden anlıyoruz bunu? Karşılıksız çek miktarı önemli oranda arttı.

PİYASADA GÜVEN BİTTİ

Çeki ödememek için, 'Çek iradem dışında elimden çıktı' deyip çekten men kararı aldılar, çeki ödemekten caydılar. Dolayısıyla bu kriz sürecini daha da hızlandırdı. Yani insanlar bu sefer çeke de güvenmemeye başladılar. Sonra bazı firmalar gittiler, yine mevzuattaki düzenlemeden yararlanıp iflas erteleme aldılar. Dolayısıyla piyasada bankalar dışında da birbirlerine olan güven problemi doğdu. Bu neden önemli, oraya geleceğim. Sonra gerçi birtakım düzenlemeler yapıldı ve çek eski itibarına kavuştu. Ama bu çek meselesi neden önemli? Çünkü bizdeki çek uygulaması vadeli uygulamaydı. Bu vadeli uygulama dışında bir adam çek keşfettiğinde belki de bir çekle 4-5 kere ticareti döndürüyordu. Dolayısıyla arada bir ticari boşluk, güvensizlik doğdu mu, çekler itibar kaybetti mi, o kadar da geriye gider. Bence ekonomik dağılmanın en önemli nedenlerinden biri. Niye Türk ekonomisi dağıldı derseniz, ticari boşluğun da dağılmasının çok etkisi var.

TAHTAKALE DÖNEMİ

KOBİ'ler bir bankadan kredi alıyor, bir de gidip mal alıyor. O mal aldığı adam da ona kredi açıyor. Açık hesap ya da çek karşılığı kumaş veriyor, bu da esasında kredidir. Şimdi kriz geldi, kaynak ürktü, vermiyor artık, ya da peşin parayla veriyor. Bu da aslında ekonomiyi daraltıcı bir etki. Anlattığım şey bu. Burada bir banka kredileri varsa adamın bilançosunda bir de ticari borçları var. Burayı tam okuyamıyoruz. Bankacılık ne kadar çok ekonomiye yayılırsa, bu tabii o kadar azalır. Eskiden KOBİ'ler ve bankalar yokken ticaretin önemli bir kısmı burdan dönüyordu. Tahtakale nedir? Anadolu hesabına kredi açmaktır. Gider buradan adam, Anadolu'yu dolaşır, çek alır, kağıt alır, gelir. Onları paraya çevirir, tekrar alır, tekrar gider. Ama bankalar ne kadar çok kredi vermeye başlarsa, bu iş daha o kadar büyür.

FİRMA FAİZ UYGULUYOR

Türkiye'de krediyi sadece bankalar vermiyor esasında, o anlamda bakarsak. Büyük firmalardan mal alan KOBİ'ler, vade farkını indirdi. Hep bankaların kredi faizleri konuşulur, bir de vade farkı vardır piyasada. İşte vade farkı budur. Firmaların öbür firmalara malı belli bir vadeyle satıp onun üzerinden de faiz almasıdır. Bu, yüksek enflasyon dönemlerinde daha fazlaydı kendini korumak için, düştü. Dolayısıyla bir vade farkı da vardır, bilinmez. Kriz zamanlarında tedirginlik arttıkça piyasa da birbirine olan krediyi kısar. Hem de vermez, daha da indirir. Dolayısıyla bu ikisi biraraya geldiğinde ekonomideki daralma hızlanır. Dolayısıyla KOBİ'lerdeki sıkıntı sadece banka kredileri değil, ticaret erbabının da birbirine olan limitlerinin daralmasıyla oluyor.

CİLİV'İN PENCERESİNDEN

Batıya göre avantajlıyız: Bugün Batı hâlâ bankacılık sistemini düzeltemedi ve boğuşuyor. Devletimiz de çok borçlu bir durumda değil.

Tek kaynak IMF değil: IMF tek başına dış kaynak değil. Ve üstelik şu anda bakarsanız, IMF'in temel misyonu nedir? Ben uzun vadeli ve sağlıklı kaynağı yabancı sermayeyi çekmek olduğuna inanıyorum.


KOBİ'ler nerede hata yapıyor?

Sektörden bağımsız olarak krizde gördüğüm şey şu: Problem olan KOBİ'lerin bir kısmında, hatta önemli bir kısmı diyebi-liriz, kendi işi dışına kaynak aktarılıyor. Diyelim ki tekstil işiyle uğraşıyor. 4- 5 yıldır da inşaat sektörü iyi gidi-yordu. Bu sefer aldığı kredileri gidip kaydırıyor. 'Ben de villa yapayım, ev yapayım' deyip uzman olmadığı bir alanda yatırım yapmış. Öbür taraftan kriz gelip talep düşünce böyle olmuş. Yani kendi isteğinin dışında sektörlere, uzman olmadığı sektörlere kayınca bir problem oluyor. Bu benim genel gördüğüm, tipik bir şey. Bütün gücünü bence kendi işine aktarmalı ya da çok bölünmemeli. Onu da yaparım, onu da yaparım, çok doğru bir bakış açısı değil. Dolayısıyla aldığı krediyi nasıl kullandığı da önemli.


Bankalar eskiden vatandaşın alışık olmadığı birçok ücretli uygulamaya başladılar. Bu ücretlerin yüksekliği tartışılıyor, siz ne diyorsunuz?

Ülkemizde, geçmiş dönemlerde çok yüksek enflasyon dönemleri olduğu için ücret alma, masraf ya da komisyon alma konusu çok gündemde değil. Dolayısıyla aslında gerçek dünyaya, düşük enflasyonlu ortama geldikçe batı ülkelerindeki gibi, yapılan işlemlerden ücret almaya başladık. Bu çok normal. Daha birçok alanda bence, Avrupa'daki ya da Batı'daki bankalar gibi henüz ücretlendirme de yapmıyoruz. Fakat yanlış olan bazı şeyler de var, onları konuşmamız lazım. Pekçok Avrupa ülkesinde olmayan ürünler getiriyoruz. Cebinizde bir kredi kartıyla dağ başında gidip, kartı ATM'ye sokup cebinizde para taşımadan alabiliyorsunuz. Ama bunun bir bedeli olmalı. İnsanlar ürünü kullanırken, hiç arkasındaki şeye bakmıyor. O dağdaki ATM'nin ya da herhangi bir yerdeki ATM'nin bir kirası var. Onun bir bakım faaliyeti var. Dolayısıyla o teknolojiden, üründen yararlanmanın bir maliyeti var. Yani bunun ödenmesi gerekir.


Bankacılar kendilerine rakip olmasına rağmen neden temelde sermaye piyasalarının geliştirilmesini istiyorlar?

Aslında biz onu rakip olarak görmüyoruz. Bu bizi rahatlatıcı bir şey. Çünkü sermaye piyasaları ile finans piyasaları aslında birbirinin çok içindedir. Bu ülkede kriz zamanında da , en iyi zamanlarda da mevduat sahibi 3 aydan fazla mevduat yapmaz. Bizim hem bankacılık hem de düzenleyici organlarla beraber mevduatın vadesinin uzaması lazım. Bu bizim önemli bir konumuz.


Neden KOBİ bankacılığı?

Biz daha önceleri ağırlıklı kurumsal büyük müşterilerle çalışıyoduk. 2005 şubat ayında BNP Paribas ile ortaklık imzaladık ve bankanın büyüme stratejisini KOBİ bankacılığı ve bireysel bankacılık yönünde değiştirmeye karar verdik. Tabii ki biliyoruz, küçük ve orta ölçkeli kurumların bir numaralı ihtiyacı finansman, bu tartışılmaz; ama, bu adamların finansmandan başka neye ihtiyaçları var mı, bunu araştırdık. Araştırmada gördük ki KOBİ'lerin çok fazla ihtiyacı, şikayeti var kredi dışında. O yüzden biz farklı bir strateji geliştirdik. Sonuçta KOBİ akademiyi kurduk.

Ülkenin pek çok yerinde 30'dan fazla KOBİ akademi toplantısı yaptık. Sonra Türkiye'de ilk defa KOBİ'ler için bir televizyon kurduk. www.tebkobitv.com adresinden yayın yapıyor. Bu da tamamen ücretsiz. Ben bu krizde şunu gördüm. Firmalar yanlış yönde kredi kullanıyor. Kredi kullanma kültürü bile bizim KOBİ'lerimizde çok yeni gelişiyor. Dolayısıyla biz banka olarak böyle bir konumlandırma yaptık.

Türkiye'de krizde en fazla KOBİ'lerin etkileneceği öngörülüyordu. Bugün bu tabloya baktığınız zaman, 'Keşke KOBİ bankacılığına girmeseydik' diye söylediğiniz oldu mu?

Hiç olmadı açıkçası, çünkü biz de her KOBİ'yle çalışıyor değiliz. Biz de her önüne gelen KOBİ'ye kredi vermiyoruz. Bizim de bir incelememiz ve analizimiz var. Üstelik şunu da biliyoruz: Bu uzun dönemlik bir iş. O yüzden bu konuda hiçbir pişmanlığımız yok.



14 yıl önce