17 Aralık operasyonlarının merkezindeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize İşler Şubesi ve Mali Şube ile Narkotik Şube'nin 2012'de çevre illerin KOM, Mali ve Narkotik Şube Müdürleriyle yaptıkları rutin toplantıda aldıkları kararlar Türkiye'nin polis devletinin kıyısından döndüğünü ortaya çıkardı.
Yeni Şafak'ın ulaştığı, 17 Aralık darbe girişimi sonrası görevden alınan polis müdürlerinin imza attığı toplantının tutanak bilgileri tehlikenin boyutunu gözler önüne seriyor. 30 Ekim 2012'de İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ndeki rutin Çevre İller Bilgi Paylaşım Toplantısı'nda, Maliye Bakanlığı'na bağlı Mali Suçlar Araştırma Kurulu'nun (MASAK) 'emniyet birimleriyle tam bir eşgüdüm kuramadığı, uygulamada bir çok problemin mevcut olması' nedeniyle kurumun suç gelirleriyle mücadelenin devamı olarak ya bölge teşkilatlanmasına gitmesi ya da yetkilerinin çoğunu Emniyet birimlerine devretmesi önerildi.
Söz konusu yetki devri gerçekleşseydi Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüklerinin yürüttüğü uyuşturucu operasyonlarında sadece tapeler delil gösterilerek tacirlerin banka hesapları ve mal varlıklarına el konulabilecekti. Tutanakta suç gelirleriyle mücadelede bilgi paylaşımında öncelikle merkez birim ile ihtiyaç olması halinde İstanbul Mali Şube Müdürlüğü uzmanları ile irtibata geçilme kararı dikkat çekti.
Toplantıda alınan kararlardan biri de Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 140. maddesi kapsamında 'istisna' bir yöntem olarak kullanılan 'gizli izleme' çalışmalarına yönelik. Bugün gelinen noktada gizli izlemenin yaygın bir delillendirme yöntemi olduğu, bu noktada emniyete ait mevcut atölyelerin ihtiyaçları karşılamadığı ve yeni atölyelerin kurulması için gerekli çalışmaların yapılması kararı alınmış.
Söz konusu toplantıda Emniyet mensupları yurtdışında irtibat görevlendirmesi yerine daha verimli ve etkili çalışmak için İngiltere Organize Suçlarla Mücadele Teşkilatı (SOCA) benzeri nitelikte ofis kurmayı öneriyor. Yurtdışında ihtiyaç duyulan ülkelerde açılacak ofislerde KOM, TEM ve İstihbarat birimlerinden yeterli sayı ve nitelikte personel görevlendirilmesi, mevcut network sisteminin geliştirilerek yurtdışı ofislerde kullanılabilmesi için çalışır hale getirilmekte olduğu belirtiliyor.
Toplantıya katılan birimler, İngiltere'deki hakim olmadan tutuklama kararı verebilen SOCA modelinin bazı özelliklerinin de Türkiye'de uygulanmasını da istedi. İngiltere Organize Suçlarla Mücadele Örgütü (SOCA) 2006 yılında Tony Blair'in de desteği ile İçişleri Bakanlığı'na bağlı olarak kuruldu. SOCA'nın kuruluş amacı özellikle terör ve finansmanı, uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı gibi organize suçlarla 'ciddi organize suç' tanımı içerisinde İngiltere dışında da mücadele etmeyi kolaylaştırmaktı. SOCA, 2013 yazında patlayan dinleme skandalları sırasında bağımsız güvenlik kaynaklarına engel olma ve delilleri Londra Polis Teşkilatı ile parça parça paylaşmakla, yanlış yönlendirmekle itham edildi. Büyük bankaların ve ilaç şirketlerinin özel dedektifler ve Londra polis teşkilatı içindeki suç örgütü bağlantılı polisler aracılığıyla rakip firmaları yasa dışı yollarla dinlediklerine dair belgeleri karartmakla suçlandı. İngiliz medyası SOCA'yı ihmal ile suçladı. Dünyanın 40 ülkesine yayılmış ve devletten büyük bütçe alan kurumun ihmali büyük tepki topladı. SOCA ilkesel olarak ilk suçla mücadele eden ama polis olmayan icra makamı idi ve operasyonel anlamda hükümetten bağımsızdı. Ancak 2011'de İçişleri Bakanlığı kararı ile SOCA yerini 7 Ekim 2013'te yeni kurulan ve bakanlığa bağlı olmayan Ulusal Suç Ajansı'na (NCA) bıraktı.
Toplantıya İstanbul ve çevre illerden 9 emniyet müdürü, 1 emniyet amiri, 1 komiser ve 1 komiser yardımcısı katıldı. Tutanakta imzası bulunan isimlerden 10'u, 17 Aralık operasyonu sonrasında görevinden alındı. 17 Aralık operasyonlarının beyni olduğu iddia edilen N.A. ve Y.S. müdüriyet emrine verilmişti. Ayrıca Ö.B., M.A., Y.T. başka görevlere atandı. Z.A. ile K.A. da görevlerinden alınmıştı. M.Ö. ve M. Ç. ise son dönemde görevde değillerdi. 4. Sınıf Emniyet Müdürü A.K. 17 Aralık operasyonu sonrası görevden alınan isimlerdendi.
