Akalın: TÜRGEV Türkiye''nin gelecek inşası için etkili çalışmalara başlayınca bundan rahatsız olanlar da algı operasyonu başlattı. Bağışçılarımızı ve bize duyulan güveni sarsmak istediler. Yılmadık, daha da büyüdük.
17-25 Aralık operasyonları sürerken özellikle bir vakfın adı iddialarda sıkça geçti, geçirildi. O vakıf eğitim alanında hizmet vermek, özellikle de kız öğrencilere yurt imkanı sunmak derdiyle yola çıkmış olan TÜRGEV''di. İstanbul merkezli vakfın Başbakan Erdoğan''ın İstanbul belediye başkanlığı döneminde kurulması, vakfın çalışmalarını önemsemesi ve yönetim kurulunda Başbakan''ın iki çocuğu Bilal Erdoğan ile Esra Albayrak''ın bulunması TÜRGEV''i hızla operasyonun ve iddiaların neredeyse konusu haline getirdi. İddialar hakkındaki gerçekleri ve TÜRGEV''i Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Arzu Akalın Star'dan Fadime Özkan'a konuştu.
Klasik bir giriş yapayım: 1973 Almanya doğumluyum. Eğitimimin bir kısmı Almanya''da geçti. Lise üniversite tahsilimi Türkiye''de yaptım. Hukuk okudum. Aslında bile isteye hukuk okudum, haksızlığa maruz kalan birine destek çıkmak istediğim ya da haksızlığa maruz kalan ben isem eğer -geri adım atmayı sevmediğim için sanırım.
Hayatımda haksızlık diye niteleyebileceğim tek şey başörtüsüyle eğitim almamın engellenmesi oldu. Ama bunu hayatımın bütünü açısından da negatif bir sonuca vardırmıyorum çünkü bu engelleme o engeli aşmak için daha çok çalışmayı öğretti. Ama tabi ki keşke olmasaydı. Psikolojik olarak da insanı çok olumsuz etkiliyor.
Aslında üniversitede akademik çalışmak istiyordum ama başörtüsü yasağı nedeniyle mümkün olmadı. Ben de avukatlık yaptım, marka ve patent hukuku alanında uzmanlaştım. AK Parti İstanbul İl Başkanlığında 5 yıl kadar siyaset yaptım. TÜRGEV''den önce de bazı sivil toplum kuruluşlarında görev aldım.
Önceki yönetim kurulu başkanımız erkekti ve TÜRGEV de özü itibariyle kız öğrencilerin hayatına dokunan bir vakıf olduğu için yönetim kurulu başkanın bir kadın olmasının, yapıda daha çok kadının görev almasının daha uygun olacağı görüşü çıkmış yapılan istişarelerde. Yönetim kurulundan tanıdığım isimler böyle bir teklif getirdiler. Söylendiği anda ''evet'' dedim ''ben hangi sıfatla olursa olsun böyle bir çalışmada yer alırım''.
Kronolojik akışa bakarsanız ben olağanüstü genel kurulla gelmiş oldum. Ama zaten olağan takvime göre de Mayıs''ta yapılacaktı genel kurul. Bu sayede bu iki ay içinde vakfı içeriden tanıma ve vakfı daha ötelere taşımak için kimlerle ne yapılabileceğimi hesaplama, kendi yönetim kurulumu genel kurulumu zenginleştirerek yola koyulma imkanım oldu.
TÜRGEV''de yanlış işlerin yapıldığına hiç inanmadığım için yönetim kadrosunu oluştururken kendimizi o iddialara göre konumlandırmalıyız, dışarıda yaratılmak istenen algıyı kırmalıyız gibi bir kaygım da hiç olmadı.
1996 yılında Sayın Başbakanımızın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde onunda teşvikleriyle İSEGEV adıyla kuruluyor TÜRGEV. 2012''de de çalışmalarını sadece İstanbul''la sınırlı tutmak istemiyor, adını değiştiriyor. Bugün itibariyle 9''u İstanbul''da 12 kız öğrenci yurdu var. Diğerleri Bursa, Konya ve Artvin''de. 2 bin beş yüze varan bir kapasitesi var. Ancak yurtlarımız sadece barınma ve yemek ihtiyacı karşılayan mekânlar değil. Gençlerin spor ve sanat yapabileceği imkânların, konferans salonlarının da olduğu birer kompleks. Ancak eğitim faaliyetlerimiz sadece kız öğrencilerle sınırlı değil. İstanbul''da iki ayrı yerde Palet Monsetessori okullarımız var. Montesorri eğitiminde iddialıyız. Önümüzdeki dönemde sayılarını artırmak ve İbn-i Haldun Üniversitesini kurmak istiyoruz.
Eğitim desteğine her dönemde büyük ihtiyaç var ve bu alanda hem teşvikin hem vakıf ve derneklerin artması gerektiğini düşünüyorum. Diğer yandan kız öğrencilerin eğitimde desteğe daha fazla ihtiyacı olduğunu da düşünüyoruz, böyle gözlemliyoruz çünkü. Kendi hayatımdan da biliyorum. Biz iki kardeşiz. Üniversite tercihlerimizi yaparken ailemin ağabeyime başka bana başka refleks geliştirdiğini hatırlıyorum. Bir kız öğrencinin okumak için başka bir şehre gitmesi gerektiğinde ailenin hassasiyeti artıyor. Güven temelli bazı kaygıları oluyor. Bu kaygı bazen kız öğrencinin eğitimini yarıda bırakmasına bazen de kendi şehrinde ama istemediği bir okulda okumasına yol açabiliyor.
TÜRGEV''in hedefleri arasında 81 ilde yurt açmak da var. Her üniversite şehrinde bir kız öğrenci yurdumuz olsun istiyoruz. Sadece TÜRGEV''in değil kendini Türkiye''ye adamış her vakfın yapması gereken çalışma bu.
Başbakan Erdoğan TÜRGEV''in iftarında paralel yapının 17 Aralık sürecinde TÜRGEV''in adını özellikle lekelenmek istediğini söyledi ve nedeni de eğitimde rekabete gelememelerine bağladı. Söyler misiniz TÜRGEV ile paralel cemaatin yolu nerede çakıştı?
Kesişme noktasının eğitim olduğunu düşünüyorum. Dershane tartışması olarak başlayan sürecin arkasında gençlerin nasıl eğitileceği var çünkü gençler o ülkenin rotasını belirleyecek insanlar. O gelecek inşasında TÜRGEV''in de var olması, bu konuda çalışmalar yapıyor olması toplumun bazı kesimlerini rahatsız etti. Bu rahatsızlık TÜRGEV operasyonlarının başlatılmasına neden olan husustur. Şöyle düşünüldü muhtemelen: Madem TÜRGEV bu alanda çalışmalarını artırıyor yaygınlaşıyor, bir an önce küçültülmeli hatta TÜRGEV itibarsızlaştırılmalı. Bir vakfı ayakta tutan bağışlardır, yurtlarda kalan öğrencilerdir, güvendir. O yüzden bu hasletleri sarsmak istediler.
Sayın Başbakanımızın TÜRGEV''i desteklendiğini, çalışmalarını önemsediğini söylemesinin bir sonucu olarak görüyorum ben bunu. Ama temel neden, TÜRGEV bir siyaset aracı haline getirilmek istenmekte toplumun bir kesimi ve yine bazı siyasi partiler tarafından. Bu yolla ısrarla ve inatla, Sayın Başbakan''ın yanlış ve hukuksuz işler yaptığı algısı oluşturulmak istenmekte ve TÜRGEV''in temel gayesi olan gençler üzerindeki samimi çalışmaları baltalanmaya çalışılmaktadır.
Aslında bu da bütünün bir parçası. Başbakan''ın TÜRGEV ve TÜRGEV mantığıyla çalışan vakıfları destekliyor olması ama bunu zikrederken TÜRGEV adını anması, ha keza çocuklarının burada TÜRGEV''in diğer çalışanları gibi inanarak çalışıyor olması bu sonucun ortaya çıkmasına sebebiyet verdi.
Yönetim kurulu başkanı olduğum şu dört aylık süre içinde net şekilde müşahede ettim. Şöyle tanımlayabilirim özellikle arkadaşlarımın çalışmalarını. Tıpkı diğer yönetim kurulu üyesi arkadaşlarım gibi onlar da TÜRGEV''i nasıl daha iyi bir noktaya getirebiliriz, nasıl daha iyi işler yapabiliriz gayreti samimiyeti içindeler. Özetle kendini bu tip işlere adamış kişilerde olması gereken özelliklere sahipler. Vakıfta bunun dışında da farklı bir misyonları pozisyonları yok.
TÜRGEV eğitime, özellikle kız öğrencilerin eğitimine bu çok önemli gayeye kendini vakfetmiş bir vakıf. Ve bu vakıf sadece şu an çalışan insanların ömürleriyle sınırlı da değil. Uzun soluklu. Vakıf var olduğu sürece çalışacak. Dönemsel bir faaliyet değil yani. O yüzden TÜRGEV bu tartışmaların ortasında kaldı diye ''biz sadece eğitimle ilgileniriz olayın başka yönlerine bakmayız'' diye de bir tutumuz yok. Yaşanan olaylarda vakfın merkeze konulmuş olması, vakıfla ilgili hukuksuz yanlış işlerin yapıldığı, bazı insanları iltimas geçildiği şeklinde pompalanan sistematik algı bizi üzüyor ve tutum almaya zorluyor. Keşke böyle olmasaydı diyoruz ama bu maksatlı ve çalışmalarımızı engelleme amacı çok belli bu algı operasyonlarının bizim gayretimizi ortadan kaldırması söz konusu olamaz, bilakis. Biz hukuki zeminde bunun mücadelesini veriyoruz ve bu negatif duruma cevaben 4-5 ay gibi kısıtlı bir sürede yüzde yüz kapasite artırımı yaparak yolumuza devam etmenin mutluluğunu yaşıyoruz.
Bu bir imtiyaz değil. Yasada tanımlanmış olan koşullar var. O koşulları yerine getiren ve belgelerini sunan her vakıf kamuya yararlı vakıf statüsüne kavuşabilir.
Bu bence anlamsız bir soru olur. Çünkü bu statü yasada tanımlanan koşulları yerine getirdiğinizde size otomatikman verilen bir statü. Bizim bu statüye geçmiş olmamız onların geçmesine engel değil. Diğer taraftan vergi muafiyeti ilelebet süren bir durum da değil. Yasada tanımlı koşulları kaybettiğinizde muafiyet de kalkar.
Bir takım önceliklerimiz var şüphesiz ama bu öğrencilerin mutlaka imam hatipli olması, başörtü kullanıyor olması gibi kriterlerimiz yok. Ama bazı öğrencilerin eğitimleri sırasında desteklenmeye daha fazla ihtiyacı var. Maddi durumu sıkıntılı olan, annesi ya da babası olmayan, anne babası ayrı olan öğrencilerimiz önceliğimiz o yüzden. Bursları da ihtiyaç skalasına göre veriyoruz. Ama buradan şöyle bir anlam da çıkmasın. Yurtlarda kalan öğrencilerimiz sadece anne babası ya da maddi gücü olmayan çocuklar değil. Başarılı ve çok başarılı çocuklarımız da var, tam bir mozaik yapı diyebilirim.
İnşallah bir altın nesil olur elbette. Biz yurtlarımızda kalan öğrencilerimizin manevi değerlerine bağlı, tarih bilincine, vizyona ve özgüvene sahip olmaları istiyoruz. Toplumda bir duruşları olmalı. Türkiye kaygıları sevdaları olmasını, kafalarında bir medeniyet tasavvuru oluşmasını ve dünya ölçeğinde barışçıl sorumlu yapıcı gençler olmalarını istiyoruz.
Web sayfamızda bağışla ilgili banka bilgilerimiz var. Bağışçılarımız bazen bizimle hiç kontak kurmadan doğrudan bağış yapabiliyorlar. Veya buraya gelerek bağış yapan bağışçılarımız var. Biz bağış kabulünü şarta bağlamıyoruz ama bağışlayan kişi bir şarta bağlamak isterse, ima ederse öyle bir şey elbette ki kabul edilmez.
Hayır. Bağışçılarımıza haksızlık etmeyelim.
17 Aralık operasyonlarıyla birlikte üzerimizde oluşturulmak istenen bir algı var. Bu algıyla mücadele için ben dahil hepimiz şunu her yerde söylemek zorunda kalıyoruz: TÜRGEV''e bağış yapıldığında varsa eğer zihinlerde böyle bir şey, bir beklenti, bunun mümkün olmadığını söylüyoruz. Hiç böyle bir vakıa ile karşılaşmadık ama algı operasyonundan sonra söyleme ihtiyacı duyduk.
Dört aylık yönetim kurulu başkanlığım süresince ben böyle bir şeye hiç şahit olmadım. Her hafta düzenli toplanan bir yönetim kurulumuz var. Vakıfla alakalı ne çalışma yapılacaksa kurulumuzda istişare ediliyor ve hayata geçiriliyor. Bu kadar.
Bir örnek vermek istiyorum. Bağışçılarımız arasında medyada ismi çok geçen bazı bağışçılarımız var. Deniyor ki TÜRGEV''e bağış yaptıkları için ihale aldılar. Özellikle de üçüncü havalimanı ihalesinden bahsediyorlar. Ben de merak ettim, ihaledeki prosedürleri okudum. İhalelinin tamamen şeffaf yapıldığı, ihaleye dört farklı şirketin katıldığı, kapalı zarftan açık artırmaya geçildiğinde o dört şirketten her birinin yavaş yavaş pazarlık güçleri olmaması sebebiyle geri çekildiklerini açıkladıkla ortada. Ve ihaleyi kazanan şirketler de cumhuriyet tarihinde en yüklü ihale bedelini ödeyen şirketler. TÜRGEV''e bağış yaptılar da ihaleyi aldılar varsayımından gidersek o zaman bu insanların cumhuriyet tarihinin bu en büyük ihale bedelini ödememesi gerekirdi.
Bulundu. Resmi kayıtlarımızda var, rakamı hatırlamıyorum ama astronomik bir rakam değil.
104 taşınmazımız yok ki. Vakıflar akar mantığıyla çalışır, sürekli bir gelirinin olması gerekir ki vakıf amacına uygun faaliyetlerini sürdürebilsin. Taşınmazının da olması gerekiyor çünkü yurtlar inşa ediyoruz. Bağışlar da akar şeklinde ya da üzerine yurt inşa edilerek değerlendiriliyor. Şu da çok önemli. Sahip olduğumuz gayrimenkuller resmi denetimlerden geçiyor. Hem Maliye Bakanlığı''ndan hem de Vakıflar Genel Müdürlüğü''nden. Her yıl bütün vakıflar gibi biz de paramızın 3''te 2''lik kısmını amacımıza uygun şekilde sarf ettiğimizi belgelendirmek zorundayız. Dolayısıyla zaten öyle keyfi bir tasarruf da söz konusu değil.
İddialar göre Fatih belediyesinin bize iltimas geçtiği yönünde. Orada olayın seyri şöyle aslında: İki ihale yapmış belediye fakat istediği rakamda alıcı bulmamış. Bunun üzerine SPK tarafından akredite edilmiş iki gayrimenkul değerlendirme şirketine değer tespiti yaptırmış. Rakam belirlenince de üçüncü ihaleye çıkmış. Biz bu ihaleye katıldık, bir başka vakfıyla birlikte. Yüzde 25 bizim yüzde 25 diğer vakfın olacak şekilde. Bizim dışımızda katılan öteki şirketin evrakları eksik olduğu için o usul noktasında devre dışı kalıyor. Bizse kapalı zarfta belediyenin istediğinden daha yüksek teklif veriyor ve Ensar''la birlikte yüzde ellisini alıyoruz. Bir hukukçu olarak da bakıyorum, bu seyirde hukuka aykırı hiçbir şey yok. Ama gazetelerde ''Historya şu kadar rakama TÜRGEV''e peşkeş çekildi'' diye haber yapılıyor!
İddialara cevap vermek daha doğrusu bir şeyin yokluğunu ispat etmek o kadar zor ki. Şimdi. Böyle bir bağış yapıldı mı TÜRGEV''e, evet yapıldı. Ama imar planında değişiklik yapılması TÜRGEV''in dahliyle, isteğiyle gerçekleşmiş bir şey mi, iddia sahiplerinin ortaya bir şey koyması lazım, koyamıyorlar çünkü yok böyle bir şey. Hakkımızda böyle iddialar dolaşınca ben de araştırdım, Şehircilik Bakanlığı''nın, İBB''nin imar planında değişikliği ilgili kurumların bir mağduriyeti gidermek için ve fakat sınırlı bir imar değişikliği için yaptıkları ve yasal zemin içinde kaldıkları görülüyor. Ama aksini iddia eden, keyfi ve hukuka aykırı diyenin mutlaka dava açması gerekir. Ama ben bu konuda açılmış herhangi bir dava olmadığını da biliyorum.
Belediye mevzuatında belediyelerin sağlık eğitim alanında çalışan kamuya yararlı dernek ve vergi muafiyeti olan vakıflara bu tür katkı yapabileceği, ortak hizmet projeleri yapabileceği tanımlanmış olan bir durum. Bunu bedelli de yapabilirler bedelsiz de. Dolayısıyla Fatih Belediyesi, mevzuatta tanımlanmış olan bir tasarruf yetkisini kullanmış, kendi mekanizmalarını çalıştırarak, belediye meclisinde oylayarak bir karar almış ve uygulamış. Bir belediyenin eğitim gibi bir konuda bir vakıfla işbirliği yapması kınanacak değil takdir edilecek bir konu. Ayrıca şunu da unutmamak lazım. Sözleşme sona erdiğinde belediye arsayı üzerinde yurtla birlikte devralacak. Belediye mülklerinde artış olacak. Bunu eleştirmek yerine desteklemek lazım.
Şöyle. Orada evet bir projemiz var ve o gayrimenkulün kullandırtılmasıyla alakalı gerekli yasal başvurular yapılmış ve 30 yıllık bir intifa hakkı tesisi için gerekli işlemler yürümektedir. Hazine arazisi üzerinde Vakfımız lehine 30 yıllık bir intifa hakkı tesis edildiğinde bu arsanın mülkiyet hakları TÜRGEV''e geçmiş olmuyor. Aksine 30 yıl sonunda üzerine yapılacak Üniversite binası ile birlikte tüm bina devletin mülkiyetine geçmiş oluyor. Bu konunun özellikle doğru anlaşılması gerek.
Dünya standartlarında olmasını istiyoruz. Ama ihtisas alanı henüz belirlenmedi.
Sayın Başbakan bunu söylediğinde ben bunu bir babanın, bir ağabeyin sevdiği bir insana bir nasihati gibi gördüm. Basında eleştirilince de durdum baktım ''bende böyle bir hissiyat oluştu mu'' diye bekâr bir insan olduğum için. Şöyle düşünüyorum, biz kariyer yapmış hanımlar toplum içinde mağrur geziyoruz ama aslında içten içe anne olma, aile kurma arzumuz var. Eskiden görücü usulü işliyordu, artık insanlar sorumluluk almak istiyor. Ben Sayın Başbakan''ın ya da başka kanaat önderlerinin bu konuları gündeme getirmesini, kariyer yapmış ve bu yaşa kadar evlenmemiş bir kadın olarak çok değerli buluyorum. Hiç de hayatıma müdahale olarak görmüyorum, aksine bu bir kıymet verme halinin tezahürüdür benim için.
Markamız da logomuz da gayet başarılı. Logomuz farklı renklerden oluşur ve toplumun farklı kesimlerinden oluştuğunu, herkese açık olduğunu sembolize eder. İsmimizin yıprandığını düşünmüyorum. Anadolu''ya gidip TÜRGEV için çalıştığımızı söylediğimizde, bizim sağlam emin duruşumuzu gördüklerinde insanlar bize, aman eğitim alanında çalışmaya devam edin, biz nasıl yardımcı olabiliriz diye samimiyetle soruyorlar. İsim değişikliği ancak biz kendimize inanmasaydık ya da yanlış bir şey yapsaydık söz konusu olabilirdi. Ama tam tersine.
Keşke daha farklı cevap verebilseydim ama Sayın Başbakan''ın çocukları burada olmasaydı biz şu an bu hikâyeleri konuşmuyor olacaktık. Ama TÜRGEV hedef alınarak yapılan bu saldırıların gençlerimizin eğitimlerine yönelik gayretlere, dolayısıyla Türkiye''nin geleceğine zarar verdiğini unutmamak, yapılanları da bu gözle değerlendirmek lazım.