|

Alberto Mussa Kaf muammasını çözdü

Bol ödüllü yazar Alberto Mussa'nın bir cahiliye dönemi şiirinden ilham alarak yazdığı Kaf Muamması isimli yeni romanı okuru uçsuz bucaksız çöllere davet ediyor. Bu yolculuğa çıkanlara ise eski Arap şiiri eşlik ediyor

Harun Karaburç
00:00 - 10/08/2011 Çarşamba
Güncelleme: 22:43 - 1/08/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
Alberto Mussa Kaf muammasını çözdü
Alberto Mussa Kaf muammasını çözdü

Kuşağının en çok ödül alan Brezilyalı yazarlarından Alberto Mussa Kaf Muamması isimli yeni kitabıyla ilk kez Türk okuyucusuyla buluşuyor. Mussa, Kafiye el-Kaf eserinin yazarı ve kitabın kahramanı olan şairin izini sürüyor, onu Kaf muammasını çözmeye iten yolda. Kapı Yayınları arasından çıkan kitapta Mussa, az denenmiş bir şey yapıyor; hikâyesini üç farklı koldan, katmandan okuyucusuna aktarıyor ve okurla birebir diyalog kurduğu önsözünde okuma önerileri veriyor. Kitabın asıl hikâyesi yirmi sekiz bölümden oluşuyor ve her biri Arap alfabesinin yirmi sekiz harfine göre adlandırılıyor. Arasözler, ana hikâyeyle bağlantılı olup okura kolaylık sağlaması için ana hikâyeden ayrılıyorlar. Parametreler ise, “Arap kahramanların efsaneleridir” diyor Mussa. Bu bölüm “İslam öncesi kültürü ve hikâyeyi çevreleyen mistik evreni daha yakından tanımak” isteyenlere büyük olanak tanıyor.

Şaşı ve kör cin

“Arap tarihinde, İslam'ın doğuşuyla biten dönem diye bilinen Cahiliye Dönemi, erkeklerin atlardan daha soylu ve kısrakların kadın güzelliğini kıskandığı zamandır” diyen Mussa, çölün gizemli coğrafyasında seyre çıkarıyor bizi, yanı başımızda ise klasik biçim ve özünü 19. yüzyıla kadar koruyan bilindik Arap şiiri. Meraklı ve araştırmacı bir yazar olan Mussa, daha küçük bir çocukken dinliyor Kaf muammasını dedesinden. O günleri bakın Mussa nasıl anlatıyor: “El-Gataş efsanesini daha ufacıkken, Campos dos Goytacazes'de, Formosa Sokak'taki büyük evin arka bahçesinde kalan eski tekstil fabrikasında, dedemin sallanan sandalyesinin ayaklarının dibinde otururken öğrendim. Yaşlı Necip, Kafiye'nin fikrimce kendi uyarlamasını bana Portekizce anlatırdı.” Dedesinden duyduğu bu şiir onu bambaşka ufuklara yönlendiriyor. Kafasının içinde o şiirle büyüdüğünü söyleyen Mussa şiirin yazılı halini aramaya koyulur. Hem de ne arama evi “baştan aşağı tarar”. Heyhat beş bin kitabı tek tek karıştıran Mussa yalnızca Arap edebiyatı hakkında çeşitli görüşlerin olduğu ve el-Gataş efsanesinden, şaşı ve kör cinden bahseden birkaç sayfa bulur. Sayfalarda ayrıca Lebve kabilesinden gelen aile şecerelerinin bir taslağına da ulaşır. Buldukları elbette Mussa'yı tatmin etmez. Kafiye'yi yazıya geçirme arzusu onu klasik Arapça, İbranice, Süryani lehçelerini hatta “epigrafik ve soyu tükenmiş bir Yemen dilini” öğrenmeye iter. Bütün bunların üstüne kendini Orta Doğu arkeolojisi öğrenmeye adayan Mussa, Suriye ve Arabistan çöllerinin coğrafyasını ezberler, Bedevi halkbilimini araştırır ve İslam öncesi şiir sanatını ezberler. Fakat “Kaf muamması”nı ancak Kendaniler zamanında ortaya çıkan yıldız bilimine kendini adayarak ve orijinal şiiri yeniden yazarak çözebilir.

Kaf ve Kaf Dağı

Klasik okuma alışkanlığının çok uzağında bir roman Kaf Muamması. Muhtevası bakımından da çoğu romandan ayrıldığını söylemek mümkün. Sırları ifşa etmeye soyunan ve sınırları aşan yazar, okurun zihin dünyasını sonuna kadar zorluyor. Anlayacağınız kolay bir okuma sunmuyor okura Mussa. Ancak şöyle de bir şey var, Kaf Muamması birden çok okumayla genişlemeye çok müsait bir kitap. Ve birçok ara hikâyeyle de okuru dinlendirdiğini söyleyebiliriz. Mussa, bir şiiri tamamlamak üzere kendini çöllere attığı bu yolculuğa bizleri de davet ediyor ve hikâyesini Arap alfabesinin yirmi birinci harfi “kaf” ile “Kaf Dağı” arasında bağlantılar kurarak dillendiriyor. Ayrıca eski Arap Şiiri'ne, Cahiliye Devri'ne, “Yedi Askı Şairleri”ne dair pek çok bilgiyi de ara hikâyelerle okura sunuyor.

Arapların çölden geldikleri sözü büyük bir yalandır

İslam öncesi dönemde Ukaz panayırında düzenlenen şiir yarışmasında beğenilen şiirler Mısır ketenine yazılarak ve Kâbe duvarına asılıyormuş. Muallakat seba yani yedi askı adı verilen bu şiirler İmruü'l-Kays, Tarafe ibnü'l-abd, Haris bin Hilliza, Amr bin Kulsum, Antere bin Şeddad, Züheyr bin Ebu Sulme, Lebid gibi şairler tarafından yazılmış. Cahiliye dönemi Arap şiirinin izini süren Mussa, “Birçok bilgin için, bilinen en eski Arap şairi, aslında el-Gataş değil, İmruü'l Kays'tır diyor. Bu iki şairi parametrelerin birinde karşılaştıran yazar, “El-Kays, Kinde kabilesinin güçlü liderinin oğluydu; el-Gataş'ın babası ise bilinmez. El-Kays tek bir kadın figürüne odaklanmaz; el-Gataş'ta ise Leyla saplantısı vardır.” diyor. El-Kays'ın şekle âşık olduğunu ve onun kumdaki vücut izini orada yatan kadından daha çok sevdiğini söyleyen Mussa, Arap şiiri üzerine yaptığı araştırma ve incelemeleri büyük bir titizlikle okura aktarıyor. Mussa sadece Kafdağı efsanesinin etrafında dönmüyor. Arap coğrafyasında bugüne kadar söylenegelmiş ya da tarihin tozlu raflarında unutulmaya yüz tutmuş efsaneleri de hikâyesine katıyor. Gurab oğullarından, kendi soyunun da dayandığı Lebve kabilesinden, Marib halkından ve uçsuz bucaksız çöllerden devasa bir hikâye yaratıyor Brezilyalı yazar Alberto Mussa. Aynı zamanda Araplar hakkında bilinen birçok yanlış bilgiyi de alt üst ediyor. Marib barajının nasıl yıkıldığını anlattığı bir bölümde yazar şu ifadeleri kullanıyor: “Birçok kitap Arapların aslen çölden geldiklerini iddia eder. Bu doğru değildir. Kumların kuraklığında yaşamadan, kuyulardan acı su içmeden ve develere su bırakmak için bazen sadece süt içmeden önce, onlar şehirlerde yaşarlardı. Zamanla daha ılıman bölgeler bulmak için başlattıkları arayış, onları yarımadanın güney bölgesine sürükler ve orada nehir yataklarının yönünü değiştirmeyi ve baraj inşa etmeyi öğrenirler.”

13 yıl önce