|

Amerika ve dünyanın geri kalanları

Agora'nın 2005 yılılnda yayınladığı 'National Geographic'i Doğru Okumak', Amerikalıların "dünyanın geri kalanı" ile ilgili fikirlerinin nasıl oluştuğunu, fotoğraflı bir aylık dergi üzerinden analiz ediyor.

Nazife Şişman
00:00 - 2/05/2007 Çarşamba
Güncelleme: 17:11 - 2/07/2007 Pazartesi
Yeni Şafak
Amerika ve dünyanın geri kalanları
Amerika ve dünyanın geri kalanları

Irak'ta işgal dört yılını doldurdu. Dünyanın her tarafından kalbi olan insanlar bu işgale eliyle, diliyle ona da güç yetiremeyince gönlüyle karşı çıktı. Ama ne acıdır ki, Ebu Gureyb'deki işkence fotoğraflarının yayınlandığı günlerde bile, Amerikan orta ve üst-orta sınıf ailesi, Irak'taki savaşa destek vermeye devam etti. Ancak Amerikan bayrağına sarılı tabutların sayısında bir artış olduğunda, bu destekte bir miktar azalma gözlendi. Bu desteğin azalmasının sebebiyse, Iraklılara yapılanlar değil, kendi çocuklarının başına gelenlerdi. Savaşa destek veren orta sınıf Amerikan ailesinin bu tavrını nasıl analiz edebiliriz? Iraklılarla ilgili nasıl bir fikirleri vardı da onların nezdinde işgali meşrulaştırıyordu bu fikir?

Amerikan ailesinin içe kapalı, muhafazakar, kendi dışındaki dünyayı hiç tanımayan, edindiği kalıp bilgiler dışında hiçbir yeni bilgiye ihtiyaç hissetmeyen bir zihniyetin sahibi olduğu söylenegelir hep. Catherine A. Lutz ve Jane L. Collins'in 1993'te yazdığı ve Türkçe'de National Geographic'i Doğru Okumak adıyla 2005 yılında yayınlanan bir kitap, Amerikalıların "dünyanın geri kalanı" ile ilgili nasıl bir bilgilenme sürecinden geçtiğine ışık tutuyor. Dünyayı, Amerika ve diğerleri olarak görmenin aslında uzun bir geçmişi var. Amerika'nın "Yeni Dünya" olarak geç dahil olduğu Batı medeniyeti, dünyayı kendisini merkeze alarak Batı ve diğerleri (West and the rest) olarak bölüyor ve medeniyetin merkezine kendisini yerleştirerek diğerlerini konjonktürel olarak değişen "ilkel, geri kalmış, gelişmekte olan, üçüncü dünya" vs. gibi bir takım kavramlarla tanımlıyordu. Fransızların la mission civilisatrice dedikleri, Batının "diğerleri"ne medeniyet götürmek adına onların topraklarını işgal edip sömürgeleştirmesini meşrulaştıran da bu ayrımdı(18). Elbette "diğerleri"ni tanımlamanın pek çok farklı boyutu ve aracı vardı. Mesela ondokuzuncu yüzyıl sonlarında biyoloji ve ardından antropoloji, "ilkel topluluklar"ı keşfeden, onların beyaz adamdan farklılığını gerek fizyolojik gerekse kültürel boyutuyla gözler önüne seren bilimlerdi. Bu süreçte insan ırkları sınıflandırıldı. Hatta kara derililerin zeka açısından geri olduğu "bilimsel" olarak savunuldu. Yani insanlar, beyaz adamı hiyerarşinin en tepesine yerleştirecek şekilde tasnif edildi. Coğrafya da bu dönemde en popüler alanlardan biri haline geldi. Afrika çölleri ve Amazon ormanlarının vahşi doğallığı, buralarda yaşayan insanların "kültürleri", Orta Doğu ülkelerindeki "garip" gelenekler, adetler, töreler hem yazılı metinlere hem de fotoğraflara yansıdı. İşte bu süreçte National Geographic dergisi, orta ve üst orta sınıf Amerikan vatandaşlarına kendi dışlarındaki dünya ile ilgili malumat veren temel kaynaklardan biri haline geldi. Ondokuzuncu yüzyıl sonlarında çıkmaya başlayan dergi, yirminci yüzyıl boyunca Amerikalıların, Üçüncü Dünya Ülkeleri ile ilgili bakış açılarını şekillendirdi ve "ne kadar ilerledik" temasını işleyerek Amerika'nın dünyadaki yeri hakkındaki fikirlerini güçlendirdi (19).

Lutz ve Collins'e göre dergi, Amerika'nın dünyaya çevrilmiş objektifi gibidir (15-45). Fotoğraflar Kızılderilileri 'vahşi' olarak görüntülediği zaman, Kızılderililerin 'vahşi' olduğu kanıtlanmış oluyordu" (27). Fotoğrafın ve kameranın da belli bir perspektiften baktığı, görmek istediğini gösterdiği ve bakan ile bakılan arasında hiyerarşik bir ilişki kurduğu hiç göz önünde bulundurulmuyordu. Aslında National Geographic fotoğrafları, Üçüncü dünya hakkında bilgi alış verişine elverişli bir kaynak olarak değerlendirilmekten uzaktır. Bu fotoğraflarla son derece kısıtlı sayıda tema ve görüntü, o da stilize edilerek sunulur. Buna rağmen ve aslında bununla bağlantılı olarak, Üçüncü dünya kültürleri ve vahşi doğa fotoğraflarıyla bezeli dergi, orta sınıf Amerikalı'ya ulusal bir kimlik de sunma iddiasındadır (7). Lutz ve Collins kitabı bitirmek üzere iken başlar Amerika Irak'ı bombalamaya (16 Ocak 1991). Birinci Irak işgalinin baş kişisi Baba Bush ulusa seslenişte "Amerika hala dünyanın en iyi ve en müşfik ülkesidir ve biz şimdi şeytanın ta kendisi ile savaşıyoruz" şeklinde bir açıklama yapar. Saddam'ın "cahilliği, sapkınlığı ve despotluğu" üzerinden "eğitimli, hayırsever ve dost" Amerikalı, yine üstünlüğünü vurgular. Aslında bu, ekonomik, askeri ve siyasi çatışmaların üzerini örtmek için kullanılan bir gerekçeden başka bir şey değildir.

National Geographic'i Doğru Okumak, Amerikalıların "dünyanın geri kalanı" ile ilgili fikirlerinin nasıl oluştuğunu, fotoğraflı bir aylık dergi üzerinden analiz ediyor. Ama aynı zamanda fotoğrafın nasıl "öteki" insanların gözetlenmesini ve belli bir perspektiften sunulmasını sağladığını da daha teorik bir çerçevede irdeliyor ve bizi şu hususta uyarıyor: "Bilimsellik" kılıfı altında sunulan doğa ve kültür belgesellerinin de; dünyanın en ilginç fotoğraflarını, üst-orta sınıfın tüketimine sunan gezi dergilerinin de "dünyanın geri kalanı" ile ilgili bilgi verirken, hegemonyaları, hiyerarşileri meşrulaştırdığı asla göz ardı edilmemeli.


National Geographic'i Doğru Okumak

Catherine A. Lutz

Agora Kitaplığı

279 sayfa

17 yıl önce