|

Artık İstanbul'u gezmiyorum

Bizans ve Osmanlı sanatı uzmanı Prof. Semavi Eyice, 'İstanbul envanteri' diyebileceğimiz yeni kitabında şehrin tarihini özetliyor. İstanbul'un dününü anlatmaya doyamayan Eyice, bugün artık bu şehri gezmediğini söylüyor.

00:00 - 6/09/2006 Çarşamba
Güncelleme: 22:47 - 19/09/2006 Salı
Yeni Şafak
Artık İstanbul'u gezmiyorum
Artık İstanbul'u gezmiyorum

50 yıla yakın bir süre İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyeliğinde bulunan ve Avrupa'nın pek çok şehrinde misafir hoca olarak Bizans ve Osmanlı Sanatını anlatan sanat tarihçisi Prof Dr. Semavi Eyice, uzun bir aradan sonra yeni bir kitap yayınladı. Etkileşim Yayınları arasından çıkan Tarih Boyunca İstanbul, İstanbul'un tarihi ve sanat eserlerine dair özet bilgiler içeren konsantre bir kitap. Eyice, kitapta, tarih boyunca İstanbul'un kurum ve binalarını, sosyal hayata ışık tutacak özelliklerini, âfetlerini, idari ve siyasi değişimlerin sonuçlarını bir uzman titizliğiyle ortaya koyuyor. Bir İstanbul envanteri niteliğindeki kitap, İstanbul'un kaybolmuş güzelliklerini, yıkılmış yapılarını bir bütün olarak görebilmeyi sağlaması yanında, bazı yaygın hataları düzeltmesi ve en yeni araştırmalar ışığında yeni bilgiler sunması bakımından okuyucuya gerçek bir ilim ve tarih ziyafeti vaadediyor.

Semavi Eyice, sekiz yıldır göremediği için kitabı sözlü olarak yazdırmış. Son kontrolünü kendi yapamadığı için epey üzülen Eyice, kendi kitabına titizlenmek istediğini fakat bu durumda tashih yapmasının mümkün olmadığını söylüyor. Eyice'nin içine sinmeyen bir diğer husus da kitabın resimsiz olmasıyla ilgili. Eyice kitabın biraz acele çıktığını bu nedenle ilk baskının resimsiz olduğunu fakat ikinci baskıda bunun telafi edilebileceğini söylüyor. Kitabın ortaya çıkış hikayesini Eyice'den dinleyelim: "Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanmış olan bir yazım vardı. 'İstanbul'un Gelişme Safhaları' başlıklı. Bir dostum 'bu bir kitap yapılsa' der dururdu. Bir de benim Diyanet Vakfı'nın ansiklopedi için yazdığım fakat onların uzun bulup da koymadıkları 120 sayfalık bir İstanbul maddesi vardı. Yayınevi işte bu iki metni birleştirip bir kitap haline getirmeyi teklif etti. O iki eseri birbirine kaynaştırarak bir kitap ortaya çıkardık." Semavi Eyice, kitapta bibliyografya yokluğu hakkında da şunları söylüyor: "Zaten o kitabın bibliyografyası kendisi kadar tutar. Çünkü Türk Tarih Kurumu'nda yayınlanan haliyle bile epeyce uzun bir bibliyografyası vardı" Eyice, yeni çıkacak başka bir kitabının da müjdesini veriyor. Ekime kadar baskısı tamamlanacak olan kitapta, Semavi Eyice'nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin çıkarmış olduğu bültenlerinde yayınlanan 52 İstanbul yazısı bir araya getiriliyor.


HALİÇ EMİN BİR SU

Hakkında binbir türlü Efsaneler üretilen İstanbul'un ilk yerleşimi ile ilgili Semavi Eyice, kitabında tüm rivayetlerden bahsetmiş. O'nun İstanbul'daki ilk yerleşim yeri ile ilgili tahmini ise şöyle: "İlk yerleşim yerleri ile ilgili efsaneler muhtelif. İstanbul'un boş kalacağına ben ihtimal vermem. Muhakkak İstanbul'da insanlar yaşıyordu. Ama biz bu insanların müspet izlerini bulamıyoruz. Bugünkü toprak kotunun 8-10 metre aşağısında onların izleri. Yalnız ilk insanların tatlı su kıyısında yaşadıkları hesaba katılırsa, eskiden Silahtarağa elektrik fabrikasının olduğu, iki akarsuyun arasında bir nokta var. Bence ilk yerleşim yeri o ikisin arasında olabilir. Düşünün ki Haliç son derece emin bir su. İki kıyı ikisi de verimli toprak ve arkaları tamamen ormanlık."

Konu bugünün İstanbul'una gelince tabii ki Eyice'nin anlatmayı istediği çok şey var. O, İstanbul'u artık gezmediğini söyleyerek başlıyor. "Artık İstanbul'u gezmiyorum, vaktiyle çok gezdim. Ben Kadıköy'de doğdum. İstanbul tarafını pek bilmem, bir gece bile yatmış değilim Suriçi İstanbul'unda. Velhasıl İstanbul'la pek bir ilgim yoktur benim. 7. Sınıftayken gezmeye başladım Bir arkadaşımla birlikte Edirnekapısı'na gitmek üzere tramvaya bindik. O zamanlar Edirnekapısı'ndan bakınca Gureba Hastanesine kadar her yer görünüyordu..." O günlerden bu günlere gelindiğinde İstanbul'un yeni yüzünü sevmediğini söyleyen Semavi Eyice "İmar adı altında yapılan bir çok yenileme ben çok yaraladı. İstanbul'u yaşatmanın tek şartı bu karakteri bozmamaktı." diyor. Ona göre zaten temelde yok olan bambaşka bir şey: "Zaten asıl yok olan da İstanbul kültürü. Esas İstanbul'da yani Suriçi İstanbul'unda İstanbullu, dış mahallelere kaçmış durumda."



  • İstanbul'da sadece sur içinde büyük selatin camileri dahil etmeyelim, 424 tane cami ve mescit, 200 kadar medrese var. Sonra hamamlar var. Bunların da kubbeleri var ve hepsi kurşun kubbeli. Düşünün ki bunlar şehre nasıl bir görüntü veriyorlar.Bir Fransız Seyyahı İstanbul'dan ayrılırken Edirnekapısı'na doğru çıkıyormuş şehirden "son defa döndüm baktım güneşin altında pırıldayan kubbelerini seyrettim İstanbul'un" demiş. İstanbul kurşun kubbeler şehridir. Şimdi çoğunu betonla örttüler. Bütün kubbelerin aslına uygun olarak kurşun kaplanması gerekir.


  • Sultanahmet Camii'ne verilen "Mavi Cami" ismi Avrupalı seyyah rehberlerinin münasebetsiz bir uydurmasıdır.


  • Ayasofya'nın rengi ile ilgili duvarlarda inceleme yapılarak en alt tabakadaki ilk rengi bulunabilir. Sultan Abdülmecit zamanında İsviçreli mimar Gaspare Fossati restorasyon yaptığında binayı şerit şerit sarı ve koyu kırmızı bantlar halinde boyamıştır. Bazı eski kartpostallarda da bu görülür. Sonra onları kaldırıp sarı badana ile kapadılar. Daha sonra da kırmızıya boyamaya çalıştılar ama yarım kaldı. Ayasofya hala utancından kızarmış olarak durur.


  • İstanbul'un en eski devirlerden itibaren başlıca gıdasını balık teşkil etmiştir. Bir de tabi Sarayburnu taraflarını da kontrol ediyorlardı. Gelen geçen her gemiden haraç alıyorlardı. Bir gelir kaynağı da o oldu İstanbul'un.

    Tarih Boyunca İstanbul

    Prof. Semavi Eyice

    Etkileşim Yayınları

    276 sayfa

  • 18 yıl önce