Musa Kazım Paşa'nın Kerbela olayıyla ve İmam Hüseyin'le ilgili mersiyeleri Aşkın Hazineleri/ Makalid-i Aşk adıyla bir kitapta toplandı. Cemil Çiftçi'nin yayına hazırladığı kitapta eserin 1301 tarihinde yapılan ilk baskısı esas alınmış. 1250 beyitten oluşan kitapta 30 adet mersiye mevcut.
Bir insanın ölümü sebebiyle duyulan üzüntünün dile getirildiği şiirlerin genel adı mersiyedir. Mersiye kelimesinin aslı Arapça'dır. Ölen kişinin yiğitliği, cesareti, cömertliği ve benzeri özellikleri mersiyelere aksederdi. Kaynakların ifadesine göre insanoğlunun ilk söylediği şiire de mersiye denilmiştir. İlk mersiye, ilk insan ve ilk peygamber Hazreti Âdem'in oğlu Kabil tarafından öldürülen Habil için söylenmiştir. Söylenilen sözler, bir babanın yüreğinden kopan feryatlardır.
İslam'dan önce cenaze törenlerinde söylenilen sözler manzum kalıplara dökülmüş, böylece mersiyeler oluşmuştur. Divan şiirinde, belirli kalıplara dökülen bu şiirler mersiye adıyla anılmıştır. Ölümler, felaketler, katliamlar, toplumsal acılar, işgale ve zulme uğrayan şehirler, ölen hayvanlar mersiyelerin konusu olmuştur.
Halk şiirinde bunun yerini ağıtlar almıştır. Ölümlere, acılara, felaketlere ağıtlar yakılmıştır. Ağıtlar, tek yaprak halinde basılmış, okuyucuya ulaştırılmıştır. Hüzünlü biçimde okunarak zaman zaman satışa sunulmuştur.
Divan Şiiri'nin ve Halk Şiiri'nin uzağında kalan insan hem mersiyeden, hem de ağıttan uzak kalır. Bunlardan uzak kalan insan acının ve hüznün de dışında kalır. İnsanoğlu sevinciyle, acısıyla, hüznüyle birlikte yaşar. Hüznü olmayan bir insana mersiyeyi anlatmak mümkün değildir.
Mersiyeler acımızın ve hüznümüzün belgeleridir. Sevdiklerimizin ve sevilenlerin özelliklerinin kayıt altına alınmasıdır. Kişilerin yiğitliği, merhameti, cömertliği, cesareti, ataklığı ve benzeri özellikleri mersiyelerle kayıt altına alınır. Mersiyeler diliyle, üslubuyla, muhtevasıyla, anlatım özellikleriyle edebiyata, olayların zamanını ve oluş sebebini belirlemek bakımından da tarihe hizmet eder.
Yakın zamana kadar Mûsâ Kâzım Paşa hakkında yapılan çalışmalar hem yetersizdi, hem de doyurucu olmaktan uzaktı. Hayatıyla ilgili kısa bilgiler verilir, iki eserinden söz edilirdi. Bu eserlerin birisi Divanı'dır. Adı geçen Divan'da farklı nazım türüyle yazılmış birkaç mersiye, kaside ile 30 gazel bulunmaktadır. Bu eser, Kâzım Paşa'nın şiirlerinden yapılan seçmelerden oluşuyordu. İkinci eseri de Makalîd-i Aşk'ıdır. Bunlar dışında, Kâzım Paşa'nın matbu ve yazma eserleri hakkında bilgi verilmemekteydi. Haluk Gökalp'ın “Eski Türk Edebiyatı'nda Manzum Sergüzeşt-nâmeler” adını taşıyan doktora çalışmasıyla, “Sernüvişt-nâme-i Âcizî” adlı yazma eserinden haberdar olduk. Eser, 988 beyitten oluşan mesnevidir. Bu eserde Kâzım Paşa'nın hayatının 16 yılıyla ve gençlik dönemiyle ilgili bilgiler verilmektedir. Bu bilgiler, Kâzım Paşa hakkında verilen diğer bilgileri desteklemektedir.
Kâzım Paşa'nın eserlerine ışık tutan diğer önemli çalışma Ramazan Bardakçı tarafından “Musa Kazım Paşa Hayatı, Sanatı, Külliyatı” adıyla yapılmıştır. Kâzım Paşa'nın bugüne değin sözü edilmeyen yazma divan nüshaları tespit edilmiş, bu nüshalar üzerinde doktora çalışması yapılmıştır. Bardakçı'nın hazırladığı bu çalışma diğer eserlerin bir kısmını da içine aldığından “Külliyat” adıyla anılmaktadır. Külliyat'ta Kâzım Paşa'nın hayatı, eserleri hakkında tafsilatlı bilgi verilmiş, şiirlerinin tamamı kaydedilmiştir. Eser, 1221 sayfadır. Eserde, Divan şiirinin farklı nazım birimleriyle yazılmış 847 şiir bulunmaktadır.
Geçen yıllarda Hz. Hüseyin ve Kerbela olayıyla ilgili “Divan Şiirinde Kerbela Ağıtları”, Halk Şiirinde Kerbela Ağıtları” adıyla iki eser hazırlamıştım. Ehl-i Beyt sevgisini dile getiren, aynı muhtevayı işleyen bu şiirlerin okuyucuyla buluşması hem benim, hem de Kevser Yayınları'nın isteği sonucu gerçekleşti.
Divan şairleri, tevhit ve münacattan sonra peygamberimize na't yazarlar. Peygamberimiz hakkında pek çok şiir yazılmıştır. Sahabeler hakkında da şiirler yazılmıştır. Hz. Ali hakkında yazılan şiirler diğerlerinden çok fazladır. En çok mersiye yazılan kişi de Hz. Hüseyin'dir.
Divan şairleri İmam Hüseyin'le ilgili pek çok mersiye yazmışlardır. Bazıları yazdıkları mersiyeleri divanlarına kaydetmişler, bazıları da risaleler, küçük kitapçıklar halinde yayımlamışlardır. Gelibolulu Mustafa Âlî'nin Subhatü'l-Abdal'ı, Feyzî'nin “Matem-nâme”si, Şirzad'ın “Vaveyla”sı, Ali Şâdî'nin Sirişk-i Mâtem'i, Hasan Tevfik'in “Ravza-i Âl-i Abâ'sı, Ali Ferruh'un “Kerbela'sı, Küçük Filibelizade Mustafa Âsım'ın “Nâle-i Uşşâk'ı, Senih'in, Lebîb'in risalelerini örnek olarak sunabiliriz.
Üç kez basılan bu eser, o günlerde ilgi görmüş, kısa sürede baskıları tükenmişti. Harf devriminden sonra yeni baskısı yapılmamıştı. Toplu halde bulunan ve özellik arz eden Kerbela Divançesi diyebileceğimiz bu mersiyelerin okuyucuya ulaştırılması gerekiyordu. Bu amaçla hareket edildi, çalışma bu amaçla gerçekleştirildi.
Metin içinde geçen isimler ve terimler şiirle birlikte aynı sayfaya kaydedilebilirdi. Şiirler bir sayfada, şiirle ilgili açıklamalar başka bir sayfada olabilirdi. Böylece okuyucunun metne âşinalığı sağlanabilirdi.
İsim ve terimleri eserin sonuna yazarak okuyucuyla metin arasındaki ilişkiye müdahalede bulunmak istemedik. Metinle okuyucuyu baş başa bıraktık.