|

Ateşten kelimelerle saklanır aşk!

Ateşten Kelimeler'de, İmgeyle imgelenen arasındaki ilişki hemen sonra gelen imgeyle tersyüz edilir; öne çıkan bir görüntü hemen yıkılır, yok edilir. Aslında imge yoktur hep imgelenen vardır ya da başka söyleyişle gösteren yoktur, hep gösterilen vardır. "Hem gerçek dediğimiz nedir ki? İnkarımızla gerçekleşenin gerçekliğinden başka!"

Cemal Şakar
00:00 - 13/01/2010 Çarşamba
Güncelleme: 22:55 - 12/01/2010 Salı
Yeni Şafak
Ateşten kelimelerle saklanır aşk!
Ateşten kelimelerle saklanır aşk!

Bazı kitaplar vardır ki, onları bir türlü ele alamazsınız; aranızda tuhaf bir yabancılık vardır; ürpertici bir mesafe. Elbette bu durum yazarın bile isteye yaptığı bir şeydir. Öncelikle okurun bildik kalıplarını kırmak ister, yeni bir şeyle yüz yüze olduğunu hemen hissettirir. Okur ya bu yabancılığı gidermek ve aradaki ürpertici mesafeyi kat etmek için cehdedecektir ya da kitabı kendi kaderine terk edecektir.

BAŞKA VADİLERDEKİ YOLCU

Ömer Lekesiz'in Ateşten Kelimeler'ini ilk kez elime aldığımda kitapla aramda böylesi bir mesafe oluştu. Hemen fark ettiğim nedenlerden biri, kitabı bildiğim herhangi bir türsel kategoriye dâhil edemeyişimdi. Şiirlerden hareketle yazılmıştı, ama eleştiri değildi; çözümleme diyebilirdim, ama yazar metinlerinde kalkış yeri olarak belirlediği şiirlere tekrar dönmüyor dahası söz uzayıp uçup bambaşka vadilere doğru yol alıyordu. Yazar, belki de okuyucunun muhtemel yabansılığını tahmin etmiş olmalı ki, küçük bir girizgâh yapmış ve metinlerinin 'öznel şerhler' olduğunu söylemiş.Bence Ateşten Kelimeler'e girmek için bu kadar ruhsat yeter. Şimdi bize düşen kitaptan yola çıkarak benzer bir öznel şerh yazmak olmalı. Kelimeler ateşten olduğu için TDK'nın, "anlamlı ses veya ses birliği, söz, sözcük" tanımının işimize yaramayacağı aşikâr. Zaten yazar da girizgâhında, şerh dilinin arkeolojisine yöneleceğini, bu nedenle de seçtiği imgeleri geniş bir coğrafya ve kültürden derlediğini söylüyor.

K-L-M iki köktür: Birincisi anlaşılır söz; diğeri yaradır. İsfahani, iki duyudan biriyle idrak edilen tesîr, diyor.1 Demek ki kelimeleri idrak ettiğimizde bizde bir tesir uyandırıyor ve bizi yaralıyor: "Kelime ki, dilin nazarı, muhatabında zelzeleye neden oluştan" (s 58). Bizi yaralıyor, çünkü kelimenin anlamı genişlemiş ve anlaşılır tek lafıza da kelime denilmiştir; kıssa da kelimedir, kaside de. Yani anlamlı bir bütündür ve bu itibarla bizde tesir uyandıran anlamdır. Dahası 'kelm' şiddet manasını içerir ve sert toprak da kelâmdır.Şimdi biz de Ömer Lekesiz'in metinlerine serpiştirdiği izlerin, işaretlerin peşine düşelim: "Kelime ki, İncil'e göre ilk yaratılan, Tora'da ilk altı günde yaratılanlara ad olan, Kur'an'a göre, 'kün'le olanları adı kalem olan bir ney'den yazan, açan, kapatan, dağıtan, toplayan, uzak kılan, yakın kılan, özetleyen, yayan..." (s. 56-57).

BÜTÜN HAKİKATİN TOPLAMI

Sümer'ler, yaratılışın temel gücünün tek bir kelime olduğuna ve onun da terim olarak göksel bir kelimeyi, ism-i azam adını taşıdığına inanırlardı. Kadîm Yunan'dan; 'varlığın her yönüne dağılan düşünme kuvveti'; 'dış varlıktaki her şeyde eseri gözüken ilahi ruh' anlamıyla yola çıkan Logos/Kelime, aynı düşünce ikliminde bilkuvve akıl ve bilfiil akıl olarak ayrışmıştır. Yahudiler için; kâinatı muhafaza eden, onu idare eden şey; vahyin, nübüvvetin ve şeriatların kaynağı anlamını kazanır. Daha sonra Yahudi filozof Philon, Kelime'nin anlamını Yeni Platoculuğun da etkileriyle alabildiğine genişletir: Allah ve âlem arasındaki Berzâh; Allah'ın ilk oğlu; anası hikmet olan Büyük oğul; ilahi suret; meleklerin ilki; Allah'ın kendi sureti üzerine yarattığı ilk insan; Halife; Hakikatü'l Hakaik; Şefaatçi; En büyük İmam... Hıristiyanlıktaysa Allah'ın oğlu ve suretidir ya da varlığa yayılan Ruh; Mesih suretinde müşahhaslaşan âlemin yaratılmasındaki vasıtadır.

Yazar, "Kur'an'a göre, 'kün'le olanları adı kalem olan bir ney'den yazan" derken, galiba Kelime'nin İbnü'l Arabî'deki anlamlarından birine gönderme yapmaktadır. İbnü'l Arabî Kelime'yi, Philon'un verdiği tüm anlamları gözeterek kullanır. Bu kullanımlardan biri olan Kelimat'la İbnü'l Arabî var olan her şeyi kasteder. Var olan her şey Allah'ın kelimesidir; çünkü yaratma anlamına gelen Kün'ün dıştaki görünümleridir. 'Varlıklar Allah'ın tükenmez kelimeleridir. Çünkü onlar kün sözünden meydana gelmişlerdir ve kün Allah'ın kelimesidir.' Kelime ki, tecellidir, tecelli-gahtaki ışıyıştan" (s. 57).

Ayrıca Kelime, herhangi bir peygamberin Tanrı'nın bir sıfatını temsil etmesi anlamını da mündemiçtir. Ontolojik olarak da Tanrı ile yaratılmışlar arasındaki aracı ve yaratıkların vasıtası anlamına gelir. İnsan-ı kâmil bahsindeyse Kelime; âlemde ayrışmış bütün hakikatleri toplar, yani o bir suret ve nüshadır; aynı zamanda Tanrı ile yaratıkları veya görünmez ve görünür âlemi birbirinden ayırır ve ikincisinin birinciye girmesini engeller. 'İnsan-ı kâmil, toplayan kelimedir. Allah ona bir kuvvet vermiştir ki, bir bakışta iki âleme birden bakar. Böylece Tanrı'dan alır ve yaratıklara verir:' "açan, kapatan, dağıtan, toplayan, uzak kılan, yakın kılan, özetleyen, yayan..." (s. 57). Ayrıca Kelime her türlü ilham ve bilginin kaynağı olarak epistemolojik bir vasıtadır:3 Kelime ki, Kur'an'dır, bir kaynaktan toplanıştan. Kelime ki, Furkan'dır, bir kaynaktan yayılıştan" (s. 57).Kelimenin; Kur'an'ın beyanları arasında, Âdem'in rabbinden aldığı kelimeler (Bakara/37) şeklindeki kullanımı önceliklidir. Çünkü Âdem, rabbine bu kelimelerle yönelmiştir. "Kelime ki, Adem'in bildiği değil, ona bildirilen... Ona bildirilenden bir miktar biliştir Adem'in kimi kızlarına ve oğullarına bir nasip, bir kısmet olarak sunulan" (s. 57). İbrahim de birtakım kelimelerle sınanmıştır (Bakara/124). Yahya, Zekeriya'ya Allah'tan bir kelimeyi tasdik edecek biri olarak müjdelenir (Âl'i İmran/39). "Kelime ki, Allah'ındır. O'nu söyleyiş, O'na yöneliş, O'na söyleniş, O'na yöneliş, O'na İsa oluştan" (s. 57). Meryem de benzer bir şekilde, Allah tarafından bir kelimeyle müjdelenir (Âl'i İmran/45). "Saklasam, Kelime'yi saklayan bir Meryem rahmi gibi..." (s. 132). Kur'an, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmış bir kelimedir. "Kelime ki, Kur'an'dır, bir kaynaktan toplanıştan. Kelime ki, Furkan'dır, bir kaynaktan yayılıştan" (s. 57).

SUDAKİ GİZLİ ATEŞİN SIRRINA VAKIF OLMAK

Kelimeyle başa çıkmak olası değil; bizimkisi sadece Ömer Lekesiz'in peşinden gidip geniş bir coğrafya ve kültürden devşirdiği imgelerin arkeolojik izlerini sürmekten ibarettir demiştik. Kelimeyle ilgili kimi işaretlerimiz bize kitaba adını veren Kelimeleri anlamamıza yetmez; zira bu kelimeler Ateştendir.Taş ile demirin birbirlerine şiddetle sürtünmesinden ortaya çıktığı için taş ya da demirin içinde olduğuna inanılan Ateş Zerdüştilerde kutsaldır. Ahura Mazda, Zerdüşt ile konuşurken beş şeyi diğer bütün yaratıklarından daha üstün ve güzel yarattığını söyler; bunlardan biri ateştir. Şahnâme'de tanrısal aydınlıktır ateş. Kadîm Mısırlılarda temizleyici bir araç ve ölüm sonrası ceza unsurudur. Rüzgâr sana iletirse yangından yangına arta kalmş bir hatıra, kendi yangının için bir çıra gibi sakla onu; çünkü altın saf kalabilmek için sadece altınla karışır" (s. 95). Yunan'da Zeus'un insanları cezalandırmak için onlardan çaldığı Ateş'i Prometheus insanlara geri vermiştir. Ateş her zaman tanrısal gücün simgesi olmuştur.

Firavun'un korkusundan, annesi Musa'yı bir tandırda saklar ve kız kardeşi durumu bilmeden ateşi yaktığında Musa'nın tandırın ortasında oturduğunu, ateşin onun etrafından kıvrıldığını, ona zarar vermediğini görür.

Ateşle aşk arasında mutasavvıfların kurduğu simgesel bağlarsa saymakla bitmez: aşk ıstırabın, ayrılığın ifadesidir; şaraptır; sevgilinin dudağı, yanağıdır. "Ağlamak ki, sudaki gizli ateşin sırrına vakıf olmaktır" (s. 19).

GÜNEŞİ GETİREN KİMDİ

Ateş, evvelemirde cehennemi çağrıştırdığı için günahla, olumsuz eylemle birlikte düşünülür; çetin bir azaptır; bedbahtların ahiret yurdunun temel vasfıdır ve bu vasfı insanlar kendi elleriyle ayakta tutarlar (Bakara/24). Allah'ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir bedel ile değişenler de karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlardır (Bakara/174). Bu cehennemî ateşin yalazları dünyaya da vurmaktadır; çünkü zalimlere meyledenlere ateş dokunur (Hûd/113). Müşrikler sapıklık ve ateşler içindedirler (Kamer/47). Yahudilerin ateş bize sadece sayılı günlerde dokunacaktır tesellisi de Kur'an tarafından reddedilir; uydurageldikleri şeylerle dinleri konusunda kendilerini aldatmışlardır (Â'li İmrân/24). İblis ateşten yaratılmıştır (A'râf /12). Ateş, insanlar istifade etsin diye yeşil ağaçtan yaratılmıştır (Yâsîn/80). Ateş, Musa için mukaddes bir işarettir (Tâ-Hâ/10). Ateş, İbrahim'e karşı serin olmuştur (Enbiyâ/69). "Saklasam, İbrahim'i saklayan alevler gibi..." (s. 132). Ateş nar olduğu kadar nurdur ve bu itibarla Allah'ın bir nimetidir. "Akşam ki, güneşin karanlığa verdiği ilk kurban" (s. 31). "Getiren ben değilim güneşi evime! Onun gelmesi bir tenezzül, gönderilmesi bir hikmet!" (s. 59).

Ömer Lekesiz, kelimeleri ateşte sınayıp arındırıp bir imge sağanağı yaratır ve imgeler: sırrü'l sır'ın sır perdesinde sır olurlar. Aslında kitap boyunca yaşanan bu sağanak nedeniyle imgeler durmaksızın birbirlerini imha ederler. İmgeyle imgelenen arasındaki ilişki hemen sonra gelen imgeyle tersyüz edilir; öne çıkan bir görüntü hemen yıkılır, yok edilir. Aslında imge yoktur hep imgelenen vardır ya da başka söyleyişle gösteren yoktur, hep gösterilen vardır. "Hem gerçek dediğimiz nedir ki? İnkarımızla gerçekleşenin gerçekliğinden başka!" (. 28).

Evet, şimdi; Ateş'in aşkla; Kelime'nin Kün'le ilişkisini dolayısıyla aşkla kün arasındaki ilişkiyi hep hatırımda tutarak; Ömer Lekesiz'in avuçlarıma bırakıverdiği Ateşten Kelimeler'i okumaya başlayabiliriz.



14 yıl önce