|

Avrupa gücünü kahveden mi aldı

Alman yazar Gerhard J. Rekel, Kahve Kokusu isimli romanında bir komplo teorisinden yola çıkarak kahve tüketiminin etkisine değinirken, Batı'daki hızlı yaşam kültürüne eleştiriler yöneltiyor

Halime Biray
00:00 - 4/04/2008 Friday
Güncelleme: 21:28 - 4/04/2008 Friday
Yeni Şafak
Avrupa gücünü kahveden mi aldı
Avrupa gücünü kahveden mi aldı

Belit Şaka'nın Türkçemize kazandırdığı, Gerhard Rekel imzalı 'Kahve Kokusu', kahve üretim ve tüketimine farklı bir bakış açısı getiriyor. Bir komplo teorisi üzerine kurulan roman, akla “Kahve gerçekten bu kadar hayati bir içecek mi?” sorusunu getiriyor. Rekel, modern dünyada tüm ilişkileri belirleyen büyüme ve gelişme için hızlı yaşam modelinin insanlarda yarattığı olumsuz etkileri kahve üzerinden anlatıyor.


DRACHUS ÜRETİMİNE SABOTAJ

Hans Broni, küçük bir kahve dükkanı işleten aynı zamanda kahve konusunda derin bilgilere sahip bir kahve tutkunudur. Karısından ayrıldıktan sonra oğlu Jakob ile yaşayan Broni, hayatını oğluna ve kahveye adar. Kız arkadaşıyla buluşmaya giden Jakob, büyük bir kahve şirketi olan Drachus'un kahvesini yudumlarken fenalaşır ve hastaneye kaldırılır. Kısa bir süre sonra anlaşılır ki şehirde yüzlerce insan içtikleri Drachus kahvesinin etkisiyle zehirlenmiştir... Kahve paketlerine karıştırılan yapay kahve taneleri yüzünden meydana gelen zehirlenme vakaları, büyük bir panik yaratır. Oğlunun durumu iyiye giden Broni, olayın iç yüzünü öğrenmek için harekete geçer. Agahte adında genç bir gazeteci de zehirlenenlerin yakınlarıyla röportaj yapmaya çalışırken Broni ile tanışır.


ÇAY KANAATKAR KAHVE TALEPKARDIR

Agahte, büyük kahve üreticilerinin kahve tüketimine yönelik yazdığı makaleler nedeniyle Broni'den şüphelenir. Ancak olaylar öyle bir noktaya gelir ki Broni ve Agahte birlikte hareket etmek zorunda kalır.

Kahve tüketimine yönelik bir sabotajdan yola çıkan yazar, Viyana'yı kuşatan Osmanlı'dan kahve kültürünü alan Avrupalıların, kahvenin zihin açan etkisiyle bugünkü gücüne kavuştuğu teorisini ortaya atıyor. Doğu ülkelerinin içeceği haline gelen çay ve Batılı ülkelerin vazgeçemedikleri kahveyi karşılaştırırken içecekler ve kültürün uyumuna gönderme yapıyor:

'Şimdi Doğu'da çok tüketilen çay, berrak ve çok anlamlıdır, koyuluğuna ve aldığı ışığa göre rengini değiştirir. Kahvenin rengi bile bir itiraf niteliğindedir. Çay için sadece sıcak su ve süzgeç kâfidir, binyıllardır kendi kendine yeter. Kahve ise makine gerektirir; uygun işlem, teferruatı sürekli artan araçlar gereçler. Çay ilham verir, insanı hafif ve kanaatkâr kılar. Kahve azimlidir, talepkar ve öfkelendiricidir, dünyaya hakim olmak ister. Uzun vadede içecek her toplumda sadece toplumun kendisine uyan içecekte ayakta kalır, içecek sadece orada kendini kabul ettirir.'


BU DA İÇECEK KOMPLOSU

Osmanlı kahve tüketimini azalttığı için mi geriledi? Avrupa'nın bu gücünde kahvenin böylesine büyük bir payı var mı? Yazar, bu sorular üzerinden Avrupa'da kahve tüketimini hızla artmasıyla yeni buluşlar ve icatların arttığı, ekonomide sanatta inanılmaz noktalara ulaşıldığı teorisini ilginç bir kurguyla destekliyor. Kahve Kokusu, küçük dükkanlardan büyük şirketlere geçen kahve üretiminden yola çıkarak günümüz tüketim anlayışına bir eleştiri yöneltirken, Doğu ülkelerinin kahve kültüründen uzaklaşmasıyla gerilediği teorisini sürükleyici bir öyküyle anlatıyor.

16 years ago