|

Aydınlanma çağının yıldızları

Paul Celan iyi bir şairdir ve yazarken kendinden yola çıkar. Yaşadıklarını anlatırken, toparlayıcı bir etkene ihtiyaç duyan Celan, hayatta kalmış olmanın suçluluğu içindedir.

Ömer Yalçınova
00:00 - 12/05/2013 الأحد
Güncelleme: 12:42 - 12/05/2013 الأحد
Yeni Şafak
Aydınlanma çağının yıldızları
Aydınlanma çağının yıldızları

Paul Celan'ı İkinci Yeni şairleriyle birlikte düşünmek lazım. Özellikle Ece Ayhan'la. Hem şiirleri hem de hayat karşısında aldıkları tavırlarıyla birbirine benzeyen iki şair. İkisi de toplumdan soyutlanmayı tercih eder veya soyutlanmaya zorlanırlar. İkisinin şiirlerinde de şifreli konuşma hakimdir, çok uzak çağrışımlar mevcuttur. Ece Ayhan Cumhuriyet tarihiyle birlikte Osmanlı tarihini şiirine sokar, fakat hiçbir şirinde 'şimdi'den yola çıkmayı ihmal etmez. Onun siyaset odaklı yorum, tepki ve karşı duruşlarında, tarihten aldığı imge, sembol, olay ve isimler dikkat çeker. Yeni sözler, tarihten gelen uzantılarıyla bir anlama kavuşur.

Paul Celan'da da aynı çabayı gözlemliyoruz. Wolfgang Emmerich'in kaleme aldığı Paul Celan adlı monografide Celan şiirinin üç belirleyici unsurundan söz edilir: 'Birincisi, annesini kaybetmekle başlayan ve hafifletilmesi imkansız matem; ikincisi, kendisinin hayatta kalmasıyla duyumsadığı ve kendine dönük olan suçluluk duygusu; sonuncusu da zaman zaman hissedilen ve şiirsel olarak sürekli hayal edilen, ölmüş ve hayatta kalan dünyanın bütün Yahudilerini bir arada toplama arzusu.' Celan iyi bir şairdir; şiir yazarken tabii ki kendinden ve yaşadıklarından yola çıkacaktı. Yaşadıklarını anlatırken, toparlayıcı bir etkene ihtiyaç duyuyordu: hayatta kalmış olmanın suçluluğu. Anlatım için gereken simge, sembol, benzetmeler, kıssa, dua ve yakarışlar Tevrat'ta zaten bolca bulunuyordu. Tevrat ayrıca Celan'ın söyleyecekleri için bir anlam ve tarih zemini oluşturur. Şairin sırtını yaslayacağı, dilini ve inançlarını diri tutacak, kadim bir tarih.

Dünya karanlıklara gark olunca, tarihten gelen imge ve semboller, gece yarısı parlayan yıldızlar gibidir. Yeryüzü karanlıktır. İnsanlar yol arayışı içindedir. Tehlikeden kaçmak, emniyet içinde olmak için sürekli bir arayış içine giren ve yürümek zorunda kalan insan, yıldızlardan başka bir yön gösterici bulamaz. Tarihin yol göstericiliği, en çok bu tür karanlık dönemlerde belirginleşir. Aynı şekilde Ece Ayhan ve Paul Celan şiirleri de karanlıktır. Onların imgeleri karanlığa saçılmış yıldızlara benzer; yön gösterir, ilgi çeker, ışık saçar ve avutur.

AYDINLANMA VE RASYONALİZASYON

Karanlık dönemden kastımız, dünyanın Aydınlanma Çağı diye adlandırdığı zaman dilimidir. Osmanlı İmparatorluğu neyin bedelini I. Dünya Savaşı'yla ödedi, halen bilinmiyor. Fakat şu bir gerçek: Avrupa II. Dünya Savaşı'yla Fransız Devriminin bedelini ödemiştir. Birçok tarihçi ve entelektüelin dünya aydınlanmasını Fransız Devrimi'yle başlatmasından dolayı böyle düşünüyoruz. Yoksa sadece Fransa'da meydana gelmiş devrimden, bütün bir Avrupa'yı doğrudan sorumlu tutamayız. Bir işaret noktası, bir ortak kabul ve tarih olarak Fransız Devrimi…

Aydınlanma Çağı aşırı bir rasyonalizasyon çağıdır. Avrupalıya dönük baskın bir özellik olarak belirtilen rasyonalizasyon; bilim ve teknolojiyi, onların doğrultusunda savaş sanayini, pozitivizmi ve kapitalizmi doğurdu. Her şeyin merkezine insan konuldu. 'İnsan kendi kaderini yazar' veya 'Öz varlıktan sonra gelir' gibi nazariyelerle, insanın kendi kendini yarattığı zannedildi. Kapitalizm kendi muhaliflerini ortaya çıkarıp yiyerek ve bütün yenilgilerini kar hanesine yazarak güçlenmeyi başardı. Yalancı bir büyümeydi bu; çünkü nesneleşme ve yabancılaşma gibi yan etkileri dolayısıyla, insan en baştaki amacından saptı.

Aydınlanma sonrası için güdülen ümitler, en köklü dinlerin cennet tasvirlerinde bile yoktur. Örneğin Ernest Renan için en büyük tehlike dindir; insan, aklını kullanarak her şeyin üstesinden gelebilir. Karl Marks'ın kapitalizme dönük, kapitalizm kendiliğinden çökecek, sosyalist bir dünya ortaya çıkacak gibi ütopyaları da tutmadı. Dünyayı artık insanlar kendilerinin yönettiğini sanmaktadırlar. Teknoloji güçlenince, hayat kolaylaşacak, yaşamak daha da rahat olacaktı. İnsanlar tanrılara bile muhtaç olmayacak kadar güçleneceklerdi.

Her şey böyleydi, düşünülmüştü de, teknolojinin insanların içindeki şeytanı uyandıracağı nasıl hesaba katılmamıştı? Batı sinemasına bakılırsa, aslında bilim adamları iyi niyetle bilim ve teknolojiyi, dolayısıyla savaş sanayini geliştiriyorlardı. Ama kötü niyetli insanlar bu gücü ele geçirerek, kötülük yoluyla da olsa iktidar elde etmek peşindeydi. O filmleri çekenler, yönetenler, o filmlerde oynayanlar, gerçekten bu yalana inanıyorlar mı? Yoksa bize ironi mi yapıyorlar? Mesela yanlışlıkla bir atom bombası nasıl üretilir? Bir füzeyi iyi niyetlerle imal edip satmanın veya kullanmanın neresinde merhamet aranabilir? İnsan üzerinde kötülüğün hiç mi yaratıcı etkileri yoktur? Bu sorular eşliğinde düşündüğümüz zaman, bilim ve teknolojide bir sapmanın olduğunu düşünemiyoruz. Bilakis bu tür icatların temelinde kötülüğün yattığı bariz. Daha da fenası teknoloji ve bilimin kötülükten beslendiği, hız aldığı ve büyüdüğü…

Kötülük, başka insanların mutsuzluğuna rağmen kurulacak bir mutluluktur. Ama hiçbir zaman öyle bir mutluluk yoktur. Bu tür mutluluk bir varsayımdan ibarettir. Fransız Devrimi'nden sonra hızlanan aydınlanma ve tekamül düşüncesi bu söylediklerimize bir delildir. Diğer deyişle artık temennilerden ve beklentilerden değil, sonuçtan, acı gerçeklerden yola çıkıyoruz. Dünya 'orta çağ karanlığı' diye nitelenen zamanlardan çok daha iyi noktalara mı gelmiştir? Maalesef 21. yüzyıldan bakıldığı zaman gelinen noktanın hiç de bir yeryüzü cenneti olmadığı görülür. İki dünya savaşından sonra, o Aydınlanma Çağı'na dair ümit dolu metinlere tekrar bakılmalı. Bakıldığında Ece Ayhan ve Paul Celan hatırlanacaktır. Onların kapalı, ürkek, şifreli, acı ve korku dolu; kendilerince gayet gerçekçi şiirleri tekrar düşünülecektir. Emmerich'in Paul Celan monografisi yalnızca bu karanlığı hissettirmesi açısından bile ele alındığında başarılıdır.

Kitabın Künyesi:

Paul Celan

Wolfgang Emmerich

Türkçesi: Yahya Kurtkaya

2012

Şule Yayınları

198 sayfa

٪d سنوات قبل