|

Balkan Harbi 100 yaşında!

Osmanlı devletinin çöküşüne neden olan son öldürücü darbelerden biri; 1912 senesinde Balkan devletleri ittifakı ile yaptığı savaş. Balkan Harbi olarak bilinen bu savaşın 100. yılı, "100. Yılında Balkan Savaşı'ndan Balkan Barışı'na" sloganıyla çeşitli faaliyetlere konu oluyor. İz Yayıncılık, bu çerçevede iki yeni kitap yayınladı

A. Eren Yeşiltaş
00:00 - 11/04/2012 Çarşamba
Güncelleme: 21:18 - 10/04/2012 Salı
Yeni Şafak
Balkan Harbi 100 yaşında!
Balkan Harbi 100 yaşında!

Osmanlı Devleti, 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra Sultan II. Abdülhamid ile birlikte bir modernleşme hamlesi yaşadı. Toprakların tamamındaki topyekün hamleye rağmen, demokrasi hususundaki ilerlemeleri yetersiz bulan çevreler, kendisini tahttan indirdiler ve ülke İttihat ve Terakki Fırkası idaresi altına girdi. Fırka yöneticileri ülkenin çöküşüne engel olmak iddiasındaydılar ama, orduya çok güvenmelerine rağmen 1912 yılında Osmanlı'ya karşı ittifak kuran Karadağ-Sırbistan-Bulgaristan ve Yunanistan ordularına karşı direnemedi ve çok seri gelişen çarpışmalarla, Çatalca bölgesine kadar geri çekilmek zorunda kaldı. Birkaç günde düşmanı sinek gibi ezeceklerini söyleyen komutanlar ve devlet adamları için, bu durum utanç verici oldu. Yüzbinlerce müslüman yaralandı, hayatını kaybetti, veya baba ocağını terk edip Anadolu coğrafyasına göç etmek zorunda kaldı.

BÜYÜK GÖÇ TARİHİ

Siyasi literatürümüze "Balkan Hacâleti (Utancı)" olarak geçen bu önemli savaşın bu sene itibariyle 100. yılı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bir vesile ile "100. yılında Balkan Savaşı'nı Balkan Barışı'na dönüştürmeliyiz" diyerek konunun önemine işaret etti. Kimi üniversiteler, vakıflar, dernekler konuyu gündemine aldı, kimi yayıncılar da konuya ilişkin literatürü zenginleştirme yoluna gitti. Savaşın içinde bulunmuş kimi paşaların hatıraları, savaşı gözlemleyen yerli ve yabancı uzmanların eserleri sadeleştirme veya tercüme yoluyla yayınlandı, yayına hazırlanıyor veya yayınlanacak.

Bu konuda faal gözüken yayıncılardan biri de İz Yayıncılık. Yayınevi, ilk olarak Rumeli konusundaki uzmanların önde gelenlerinden, araştırmacı-yazar Yıldırım Ağanoğlu'nun titiz araştırması Balkanların Makûs Talihi Göç'ün yeni baskısını gerçekleştirdi. Daha önce 6 baskı yapmış olan kitabı incelediğimizde, yeni baskısından önce etraflıca elden geçirilmiş olduğunu ve hacminin epey arttığını, önceki baskılarda bulunmayan bazı bilgi, belge ve evrakın esere eklendiğini görüyoruz.

Balkan coğrafyasından Anadolu coğrafyasına en büyük göç, Balkan Harbi ve sonrasında olmuş. Ancak Ağanoğlu'nun eserini okuduğumuzda görüyoruz ki, bu göç süreci 300 yıl öncesine kadar uzanıyor. Hissedilir düzeyde göçlerin başlangıcı ise 93 Harbi döneminde sözkonusu. Akabinde 30 yıl kadar sonra Balkan Harbi, müslüman ahaliye etkili ve esaslı darbeyi vuruyor. Bu göçlerin nasıl gerçekleştiği, hangi organizasyonların kurulduğu, muhacirlerin göç ettikleri yerlerde nasıl iskân edildiği, devletin zaafları ve başarıları ve o dönemden günümüze kadar gerçekleşen göç hareketlerini tüm ayrıntılarıyla bu kitapta okumak mümkün. "Boyun eğdirme, göç, şiddet kullanma ve savaş silsilesinin en haysiyetsiz merhalesi göçe zorlamadır. Şüphesiz göç hadisesi, hangi millet ve dine mensubunun başına gelirse gelsin, bir insanlık dramıdır" diyen yazar, kitabını hangi gözle yazdığını da böylece ortaya koymuş oluyor. Devletin resmî arşiv belgelerinden ciddi anlamda yararlanılmış, konuya ilişkin bilinen ve bilinmeyen onlarca fotoğraf ve vesika ile kitap büyük zenginlik kazanmış. Rumeli konusuna ilgi duyan kimselerin kayıtsız kalmaması gereken bir kitap...

TÜRKLERİN RUMELİ'YE VEDASI

Ellis Ashmead-Bartlett 20 yüzyıl başlarının en önemli savaş muhabirlerinden biri. Ülkemizde onu şöhrete kavuşturan kitap, Çanakkale Savaşı dönemindeki gözlemlerini içeren Çanakkale Gerçeği adlı kitaptır. O savaşta bizim açımızdan "düşman" tarafında bulunan Bartlett, oysa çok yakın bir zamanda Osmanlı ordusu ile birlikte Balkan Harbi'ni "bizim" tarafta takip etmiştir. Balkanların patlamaya hazır bir fıçı olduğu düşüncesindeki Bartlett, çıkacak savaşı yerinde gözlemlemek üzere İstanbul'a gelmiş, savaşın ilk birkaç gününü bürokrasi ile boğuşarak geçirdikten sonra gazeteci kimliğiyle savaşa dahil olmuş.

Dikkatli bir gözlemci olan Bartlett'ın hatıralarını önemli kılan şey, o dönem İngiliz kamuoyunu ülkemiz bağlamında doğrudan etkilemesi. Eserin takdim yazısında yayıncının da belirttiği üzere, Bartlett her ne kadar iyi bir gözlemci olsa da, kötü bir tarih bilgisine sahip ve döneminin siyasî konjonktürüne uygun olarak, Osmanlı sistemine muhalif biri. Bartlett Osmanlı'ya çok sert ve hatta acımasızca eleştiriler yöneltiyor olmasına rağmen, savaş sürecindeki dramları mümkün olduğunca duygusallıktan uzak bir şekilde kaleme almış.

Türklerin Rumeliye Vedası isimli kitabın tercümesinin titizlikle yapıldığını ve notlarla zenginleştirildiğini, okuyucuyu yanıltabilecek konularda uyarılarla, aslından daha iyi bir edisyona kavuştuğunu söyleyebiliriz. Bu eserin 1913 yılında basıldığını düşünürsek, 100 senedir tercüme edilmemiş olmasına insan şaşırmadan edemiyor. Böylesine önemli bir ismin, önemli bir olaya ilişkin kaleme aldığı eserin, çoktan yayınlanmış olması gerekirmiş. Gecikmeli de olsa, kitabı Türkçe'ye kazandıran İz Yayıncılık'ı tebrik etmek lazım.

Yazımızı kitapta bizi en çok etkileyen kısmın iktibasıyla bitirelim. Savaşta ağır bir yenilgi almış olan Osmanlı askeri ve sivil ahali, sefil bir şekilde İstanbul'a doğru ricat halindedir. Bu esnada bazı Avrupa gazetelerinde ordunun hıristiyan ahaliye zulmettiği, geçtikleri her yeri yakıp yıktığı şeklinde haberler çıkar. Bartlett kulağına gelen bu haberler üzerine şunları yazmış:

"Zavallı, mülayim, cömert ve hürmetkâr Anadolu redif birlikleri! Açlıktan kırılıyordunuz ve disiplinsizdiniz ama Lüleburgaz'dan Çatalca'ya kadar biz de sizinle 200 kilometreden fazla yol yürüdük. Size kim olduğumuzu gösterecek ne bir pasaportumuz ne de bir nüshamız vardı. Yanımızda bir araba dolusu teçhizat ve erzak vardı fakat hiçbiriniz bunları almak için bizi rahatsız etmedi. Biz Hıristiyandık ve Kral Ferdinand "Haçlı Seferi” ilan etmişti. Buna rağmen, içinizden biri ona su verdiğimiz için, ekmeğinin son parçasını bizimle paylaşmak isteyecek kadar merhametliydi. Hıristiyanları ne katlettiğinizi, ne onlara ne de kadınlarına kötü muamelede bulunduğunuza şahit olduk. Halbuki sizler çok açtınız, ama onlar kapılarını yüzlerinize çarpıp, bir sürü yiyeceğe sahip olmalarına rağmen sizden esirgediler. Zor durumda olmanıza rağmen onların hayvan sürülerine, tavuklarına ve ekinlerine dokunmadınız. Çok az Avrupalı ordu sizin kadar sabırlı ve nazik davranır ve çok az millet sizin kadar müsamaha gösterebilirdi.”



12 yıl önce