|

Barbarlığı engellemek için, barbarca

“Avrupa Evrenselciliği: Gücün Retoriği” isimli kitap, İmmanuel Wallerstein'in, dünyayı çok yönlü anlama çabasının güzel bir örneğini oluşturuyor

Abdulbaki Okumuş
00:00 - 13/04/2011 среда
Güncelleme: 23:21 - 12/04/2011 вторник
Yeni Şafak
Barbarlığı engellemek için, barbarca
Barbarlığı engellemek için, barbarca

Bazı temel eserleri henüz çevrilmemiş olsa da Immanuel Wallerstein'in Türkiye'de geniş ilgi gören az sayıdaki Batılı soysal bilimciden birisi olduğu rahatlıkla söylenebilir. Üstelik bu ilgi oldukça farklı kesimlerden geliyor. Bildiğim kadarıyla, başyapıtı “Modern Dünya Sistemi”nin ilk iki cildi İslami eğilimli bir yayınevi tarafından yayımlandı. Metis Yayınları, Wallerstein'in önemli kitaplarını bastı. Son olarak bir Kürt yayınevi olan Aram Yayıncılık da, dönemsel siyasete ve sosyal bilimlere ilişkin bazı dikkat çekici kitaplarının yayıncısı oldu.

Son olarak Wallerstein'in Avrupa Evrenselciliği: Gücün Retoriği adlı çalışması BGST Yayınları'ndan çıktı. Bana göre, Wallerstein'i uzun dönemli ekonomik-toplumsal dönüşümleri inceleyen diğer sosyal bilimcilerden ayırt eden en önemli özellik, ırkçılığa, toplumsal cinsiyete ve bilgi yapılarına hak ettiği önemi göstermesidir. “Avrupa Evrenselciliği”, işte dünyayı bu çok yönlü anlama çabasının güzel bir örneğini oluşturuyor. Yazar bu kitabında, günümüzün popüler bir tartışma konusunu, Batılı güçlerin başka ülkelere müdahalelerini ele alıyor. NATO'nun, Kosovalı Arnavutlara zulüm ettiği için Sırbistan'ı bombalaması ve kitle imha silahları ürettiği gerekçesiyle ABD'nin Irak'ı işgali, bunun en yakın örnekleri. Bu olaylarda öne sürülen gerekçeler çoğu kez, adı geçen ülkelerde insan haklarının çiğnenmesi ve demokrasinin olmayışıydı.

Wallerstein, “Avrupa Evrenselciliği”nde bunun yeni bir olgu olmadığını, kapitalist sistemin oluştuğu 16. yüzyıldan bu yana Batı'nın çeşitli gerekçelerle başka yerlere müdahale ettiğini vurguluyor. Bu müdahalelerin her seferinde nasıl farklı söylemlerle haklılaştırıldığını anlatıyor. Zaten kitabın alt-başlığı da buradan geliyor: “Gücün Retoriği.” Ama hemen ardından, Batı'nın müdahalelerine karşı direnişin de bir tarihi olduğunu aktarıyor.

Barbarlık ve geri kalmışlık

Kitap, çok ilginç bir tartışmayla açılıyor. Bilindiği gibi, İspanyollar Amerika'yı fethettiklerinde Yerlileri köleleştiriyorlar. Sömürgecilik, Yerlilerin “barbar” olmasıyla ve “Hıristiyanlığa döndürme” misyonuyla haklılaştırılıyor. Fakat bu dönem aynı zamanda, Batılı bir aydının bu zalimce eylemleri sorgulamasına da tanık oluyor: Bir piskopos olan Bartolomé de Las Casas, İspanyolların “barbarlığı engelleme” ve “Yerlileri Hıristiyanlaştırma misyonu” adına bunca gaddarlığı yapmaya hakları olup olmadığını sorguluyor. Çok daha kötü sonuçlara yol açıyorsa, İspanyolların “evrensel değerler” adına hareket ettiklerinin söylenemeyeceğini önü sürüyor.

Şarkiyatçılık Devrede

18. yüzyılda Batı sömürgeciliğinin Osmanlı İmparatorluğu, Hindistan ve Çin'e yayılma çabası, bu kez “müdahaleciliği” haklılaştıran başka bir söylemin sahneye çıkmasını teşvit ediyor. Batı'dan daha eski, gelişmiş medeniyetler yaratmış olan bölge halklarının “barbar” oldukları haliyle iddia edilemiyor. Fakat Oryantalizm/Şarkiyatçılık olarak bildiğimiz yeni söylem, söz konusu “yüksek medeniyetleri”in bir yerde donup kaldığını, gelişmeye kapalı olduklarını öne sürüyor. Dolayısıyla bir dış dinamiğin gelip bu ülkeleri “modernleşme” yoluna sokması gerekiyor. Dış dinamik ise, dönemin emperyalist güçleri.

Şarkiyatçı söylemi en derinden sorgulyan aydın, bildigimiz gibi Edward Said. Said, aynı adı taşıyan ünlü çalışmasıyla Şarkiyatçılığın, Batılı sömürge görevlilerinin zihnine donup kalmış ve yardıma muhtaç bir Doğu imgesi yerleştirme işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

“Demokrasi getiriyoruz!”

Wallerstein, çağımızda aynı müdahaleci pratiğin bu kez farklı bir söylem altında, insan haklarının çiğnendiği varsayılan ülkelere “demokrasi götürmek” iddiasıyla gerçekleştirildiğine dikkat çekiyor. Burada kitaba da adını veren temel sorun gündeme geliyor: “Evrensel” değerler adına başka ülkere müdahale edenler engellemek istediklerine benzer zülumleri kendileri yapıyorsa, o zaman Avrupa evrenselciliğinin gerçek bir evrenselcilik olduğunu söyleyebilir miyiz?

Kitabın son bölümünde, çarpıtılmış ve özçıkarlara göre biçimlendirilmiş Batı merkezli evrenselciliğin yerine gerçek bir evrenselciliği nasıl inşa edebiliriz sorusu ele alınıyor. Wallerstein, entelektüellere ve akademideki “dürüst insanlara” bu konuda önemli bir görev düştüğünü belirterek aydınlara çağrı yapıyor.

13 лет назад