|

Binlerce yıl önce verimli hilal

Dünya ılıman ve nemli bir iklime geçerken, tohumlar serpiliyor, hayvanlar evcilleştiriliyor, savaşçılar önce taşların sonra demirlerin kenarlarını keskinleştiriyordu. Babil, Mısır'a saldırdı. Ve her şey başladı

Ertan Altan
00:00 - 6/11/2009 Cuma
Güncelleme: 23:09 - 5/11/2009 Perşembe
Yeni Şafak
Binlerce yıl önce verimli hilal
Binlerce yıl önce verimli hilal

Jared Diamond'ın toplumlar arasındaki eşitsizliğin kökenlerini anlattığı kitabı Tüfek, Mikrop ve Çelik, Papua Yeni Gineli dostu Yali'nin kendisine sorduğu bir soruyla başlıyor: “Beyaz adamın bu kadar çok kargosu varken neden biz Yeni Ginelilerin bu kadar az?” Yeni Gineliler “kargo” kelimesini ülkelerine batılılar tarafından getirilen eşyaları tanımlamak için kullanmışlardı. Beyaz adamın getirdiği kargonun çokluğu onun kudretinin bir işaretiydi. Geçtiğimiz ay raflarda yerini alan, İngiliz arkeologlar L.W. King ve H.R.Hall'ın yazdığı “Yeni Keşifler Işığında Mısır, Kalde, Suriye ve Asur Tarihi”, beyaz adamın uzak kıtalardaki yerlilerin gözlerini kamaştıran “kargolara” sahip olma serüvenini anlatıyor. King ve Hall geçtiğimiz yüzyılda Mısır ve Mezopotamya'da tarihi değiştiren arkeolojik buluşlara tanıklık etmiş, Asur, Babil ve Mısır konusunda uzman isimler.


ESKİ DÜNYA FETİHLERİ

King ve Hall prehistorik Mısır'ın keşfi ile başlattıkları kitapta çok önemli bir bilgiyi ortaya koyuyor: “Mısır uygarlığını başlatanlar Mezopotamyalı fatihlerdir.” King ve Hall'ın kitapta izini sürdüğü, Mezopotamya kültürüyle tanıştıktan sonra büyük bir imparatorluğa dönüşen Mısır'ın tarihi, aslında “Uygarlık yeryüzüne nasıl yayıldı” sorusunun da cevabı niteliğinde. Mısır'ı gelişkin bir tarım medeniyeti ile tanıştıran “fetih”, içinde yaşadığımız post-modern yüzyıla kadar dünyanın farklı bölgelerine uygarlığın taşınmasını sağlayan bir yöntem oldu. Çoğu zaman fethedenler kendi kültürlerini fethettikleri topraklara taşıdı. Dünya fethettikleri şehirlerin kültürüne teslim olan fatihlere de tanıklık etti. Ancak her şeyi başlatan bir fetih değil çok önemli bir keşifti. Babil Mısır'ı, Mısır Babil'i, Babil Kudüs'ü, Asur Babil'i, Med'ler Asur'u, Helenler Persleri, Persler Helenleri, Romalılar bütün dünyayı fethetmeden çok çok önce, son buzul çağının sonlarına doğru avcı-toplayıcı kabileleri bütün topluluğu aylarca doyuracak büyük avlar bulamamaya başlamıştı. Nemli ve sıcak bir iklime kavuşan dünyada büyük düzlükler yerini sık bitki örtüsüne bırakmıştı. Toplayıcılık avcılığın önüne geçerken, insan topluluklarının sayısı da giderek artıyordu.


HAZER-UMRAN AYRIMI

Verimli Hilal olarak adlandırılan Ortadoğu'da ağaçların arasında yetişen iki tahıl, arpa ve buğday, hem besleyici özellikleri hem de kolayca ekilip yetiştirilmeye imkân veren yapısıyla insanlığı buzul çağından çok farklı bir yola soktu. Ortadoğu'da ortaya çıkan yeni yaşam tarzında insanlar daha kalabalık gruplar halinde, tarıma elverişli topraklarda kök salmaya, tarımsal faaliyetlerde işlerine yarayacak hayvanları evcilleştirmeye başladı. Lut Gölü yakınlarındaki Dhra vadisinde bulunan ve radyo karbon testleriyle M.Ö. 8 bine tarihlenen bir yerleşim alanı, insanların ürettikleri tarım ürünlerini nemden ve böceklerden koruyacak ambarlar yaptığını ortaya koydu. Mezopotamya'nın taş devri insanları dünyanın ilk çiftçileriydi. Ortadoğulu çiftçiler zaman içinde en güçlü tohumları, en işe yarar hayvanları yetiştirerek doğanın döngüsüne müdahale etti. İnsanlık ilk kez kendisine ait bir “ikincil doğa” yaratıyordu. Eski çağların “hazer-umran” ayrımı da böyle oluştu. Hazer denilen ilk doğa “yabanidir” ve vahşi hayvanlarla doludur. Yem olma tehlikesi vardır. Tarıma açılan, insan sesiyle çınlayan umran ise insanın ikincil ama asli doğasıdır. Bu çağda insanlar yiyeceklerini avlamak ya da toplamak yerine yetiştirmeye başladı. Issız düzlüklerde, vahşi ormanlarda dolaşmak yerine tarlalar, evler, tapınaklar kurduğu köylerde yaşadı. Zamanla tarımsal faaliyetleri sistemli bir hale getiren insan, mimari, taş işleme, felsefe yapma gibi alanlarda da uzmanlaşarak medeniyet yolundaki yerini sağlamlaştırdı. İnsanlık, bir toplum oluşturmasını sağlayan bu ilk işlevleri Sümer ve Babil uygarlıklarına beşiklik eden Mezopotamya'da kazandı. Ancak alüvyonlu bir ülke olan Mezopotamya'da taş devrine ait kalıntılar bulunması pek mümkün olmadı. Bu yüzden Mezopotamya'nın neolitik dönem öncesine ait kültürüyle ilgili fazla bir şey bilmiyoruz. Mısır deltası için de durum aynıdır. Nil çevresindeki neolotik ve öncesi katmanları arayan bütün arkeologlar aynı zorluklarla karşılaştı. Ancak Mısır'dan güneye gidildikçe yani tarihteki Yukarı Mısır'da arkeolojik çalışmalar yoğunlaştıkça, Hem Mısır'ın hem de Mezopotamya'nın tarih öncesini aydınlatacak kalıntılar birer birer ortaya çıkmaya başladı. King ve Hall'ın aktardığı bulgulara göre Mısır medeniyetinden önce Nil'in içinden geçerek denize doğru yolunu bulduğu havza bir bataklıktı. Nil etrafında kurulan Mısır medeniyetinin taş kullanan vahşi ataları güneye doğru yakın tepeciklerde yaşar ve nehirdeki su aygırı ve timsah gibi hayvanları avlardı. Bu bölgedeki mezar kalıntıları ve taş aletler bugünlere kadar el değmemiş bir şekilde kaldılar ve Mısır'ın taş devri konusunda bütün bildiklerimizi bu aletlere borçluyuz.


PROTO-SAMİ FATİHLER

King ve Hall, Mısır'daki taş devri insanının yarı avcı-yarı neolotik bir düzeye eriştiği III-IV. Hanedan döneminde kendi kültürünün çok üzerinde bir kültürle tanıştığına dair bulguları ortaya koyuyor. Pek çok kanıt nedeniyle bu fatihlerin Babil kökenli proto-Sami toplumlar olduğunu söyleyen yazarlar, Babil'in devraldığı Sümer kültürünün Mısır'ı fetheden ve monarşiyi kuran Samilerce eski Mısır uyarlığında ortaya çıktığını söylüyor. Gelişiminin ilerleyen safhalarında Mısır'ın Babil'e saldırması, tarım için gereken işgücünün savaş esirleriyle karşılanması, verimli otlaklar ve tarım alanları arayan insanların, tohumları Anadolu'ya Avrupa'ya taşıması, karşılarına çıkan engelleri aşmak için sürekli geliştirdikleri silahlar bugünkü uygarlığımızın köşe taşlarını belirledi. King ve Hall'ın kitabında 21. yüzyıl medeniyetinin embriyo halini okuyabilirsiniz.



14 yıl önce
default-profile-img