|

Bir kitap okudum yollara düştüm

Her kitap bizi bir şehirden alıp bir başka şehire götürür. Prag'ı Kafka'dan biliriz Petersburg deyince hepimizin zihninde Dostoyevski'nin Beyaz Geceler'i canlanır. İstanbul aşktır şiirlerde romanlarda. Adalar Sait Faik'in hikayelerini saklar bizim için hala..

Ayşe Olgun
00:00 - 20/06/2012 Çarşamba
Güncelleme: 22:59 - 19/06/2012 Salı
Yeni Şafak
Bir kitap okudum yollara düştüm
Bir kitap okudum yollara düştüm

Okuduğumuz kitaplar bizi içine çeker. O kitabın yazarı ve kahramanının geçtiği yollara karışır adımlarımız, bizi peşlerinden sürüklerler... Herkesin önünden geçtiği bir otel, bir sokak, bir köprü ya da oturduğu bir masa değildir bizim için artık orası. Okuduklarımızla o şehri, o semti, o vapuru bir kaç cümleyle yazarı ruhumuza mıhlamıştır. Mesela İstanbul şiirlerin ve romanların şehridir daha çok. “Fatih'te eski bir gramafon çalıyor”dur hala. Vapurlar Cemal Süreya'nın şiirleriyle ayrılır bir kıyıdan. Ya da Hekimoğlu Ali Paşa Camii'nin avlusundan geçerken Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur'undan bir sayfa açılır aniden. Erzurum deyince hemen hepimizin aklına Evliya Çelebi'nin damdan dama atlarken havada soğuktan donmuş kedi tasviri geliverir. Puşkin'in Erzurum Yolculuğu kitabında anlattığı gibi damları çimenli evlerinin önünden ya da buz gibi sularından tıpkı Puşkin gibi eğilip taslarını doldurarak su içenler kimin aklına gelir acaba? Ah tabi Tanpınar'ın Yıldız Dağı'nın eteklerinden seyrettiği gökyüzünü de unutmamak gerekir. Muhammed Esed'in Mekke'ye Giden Yol kitabını okuyup da gönlü Hicaz'a düşmeyen var mıdır ? St. Petesburg'a gitmek demek biraz da Dostoyevski'nin Beyaz Geceler'ine uyanmak demektir aslında? Ya da Prag deyince hemen Kafka, Milena ve kafeler gelir insanın aklına.Cengiz Aytmatov romanlarıyla büyüyenler için Asya bozkırların ve tertemiz aşkların ülkesidir...Kitaplarda, yollarda, şehirlerde dolanıp bir seyyah gibi okuduklarının gölgesinde dünyayı gezen yazar ve şairlerin anlattıklarına sözü bırakalım.

Ülke ülke gezen ve kitaplarını dünyanın dört bir yanında yazan Buket Uzuner, yaptığı uzun yolculuklarının bir anlamda bu romanların, kitaptaki kahramanların izini sürerken başladığını söylüyor. Uzuner, “Bir kitabın peşine takılarak çok sayıda seyahate çıktım ama bunların hemen hepsi romanlar, hikayelerdi ve seyahatlerimde sevdiğim yazarların ayak izlerini takip ettiğimi düşünürken aslında kurgu karakterleri de aradığımı yıllar sonra farkına vardım” diye anlatıyor. Bir romanın ana karakterinin mekanlar olduğunu hatırlatan Uzuner Dostoyevski'nin peşinden St. Petersburg'a gittiğinde bır yandan da Raskolnikov'un gölgesini takip etme hevesinde olduğunu farkettiğini dile getiriyor. Mesela Buket Uzuner'in Petersburg'da Raskalnikof'un hangi koprü üzerinde durup düşündüğünü hayal ederek dolaştığını öğreniyoruz. Yine Puşkin'le Dostoyevski'nin çay içtikleri çayhanede çay içmenin kendisi için bu şehrin değerini ve önemini daha bir anlamlı kıldığını dile getiriyor Uzuner . Uzuner, köpeği Köpeği Charlie ile Amerika'yı baştan başa kamyonetiyle gezen ve kendi halkı ve kültürüyle ilgili etkileyici yorumlar yapan John Steinbeck'in Charlie ile Yolculuklar kitabını ise okuduğu en iyi gezi kitabı olarak bizimle paylaşıyor.

Romanlardaki İngiltere

Gezi kitaplarıyla derinden bağ kurmasa da birçok şehri, İstanbul ile Londra'nın birçok semtini romanlardan bilip öyle hatırladığını söylüyor Nihan Kaya. “Mesela zihnimde Kağıthane Halit ZiyaUşaklıgil'in romanında şekillenmiştir” diyen Kaya, Dublin'in James Joyce, Burgazada'nın Sait Faik, Heybeliada'nın Hüseyin Rahmi'in kaleminden dökülen tasvirlerle öncelikle canlandığını dile getiriyor. Nihan Kaya'nın zihninde öykü ve romanlardan okudukları ve yazarların yaşamlarına dair bildikleriyle yer edinen bu mekanlar, sonrasında oralara gittinde de en başta romanlar vasıtasıyla varlıklarını sürdürmeye devam etmiş. “Dış dünyadaki varlıkları hep ikinci planda kaldı” diyor Kaya bu yolculuklarını anlatırken ve şunları söylüyor: “Sırf okuduklarımdan duyduğum heyecanla bir şehre gittiğim, bir sokağı, binayı aradığım çok oldu; ama gördüğüm hiçbir şey okurken gördüklerim kadar canlı ve zengin değildi. Eğitim için İngiltere'yi seçişimde İngiliz edebiyatının etkisi vardı. Eski İngiliz edebiyatı nedeniyle Britanya toprakları ile aramda bir bağ hissettim hep; İngiltere'de yaşarken de hep bu eski İngiltere'yi aradım İngiltere'nin altında. Oradaydı, ama saklıydı, ona doğrudan temas edilemiyordu. İnsanlar ve düzenleri bu saklı İngiltere'yle sürekli aramıza giriyorlardı. Aslına bakılırsa İngiltere diye bir şey yok, İngiliz edebiyatı var. Kağıthane yok, Halit Ziya var. Halit Ziya olmasaydı Kağıthane'nin de pek anlamı olmayacaktı. Edebiyat hayatı yaratan, canlandıran bir şey. “

İbni Battuta yol arkadaşım oldu

Sibel Erarslan çoğu kişi gibi İbni Battuta'nın Seyahatname'sini okumakla kalmamış onunla birlikte yolculuklar yapmış biri. Erarslan Battuta ile birlikte yaptığı bu yolculukları şöyle anlatıyor: “İbni Battuta, Cennet Kadınları dörtlemesinde yol arkadaşımdı diyebilirim. Keza Nerval de Doğu önyargılarıyla dopdolu bir seyyah olduğu halde, sürekli baktığım bir yeryüzü haritasıdır bana. Cengiz Aytmatov gibi pastoral bir devin anlattığı uzun bozkırlar, Kırgız stepleri, Tanrı dağları, Issık Göl de mesela çocukluğumdan beri ütopyaydı benim için, Kırgızistan'a indiğimde herşeyi ezbere biliyordum sanki.Endülüs'ü Chateaubriand'ın kısa ama feci etkileyici İbni Sirac'ı üzerinden hayal ettim lise yıllarında. Yine lisedeyken Ahmet Hamdi Tanpınar'ın “Beş Şehir”i yolculuk hayalimdi, Yahya Kemal ile Üsküp'ten Şiraz'a kadar her yer görülmeye değerdi ve açmış her gül, peşine düşülmüş bir rindin hikmet buhurdanlığı gibiydi.”

Okuduklarımın hüznü karşıladı beni şehirlerde

Çocukluğundan itibaren yolculuklar yapan şair Cumali Ünaldı için tarih kitaplarının izini sürerek yaptığı Endülüs gezininin yeri ayrı. Bu yolculuğunu Ünaldı şöyle anlatıyor:” Kurtuba Camii'nde namaz kılmak istedik izin vermediler,ben de Büyük Itrî'nin tekbirini getirmeyi teklif ettim.Yaklaşık 50 kişi vardık kadınlı erkekli ve bir tekbîr ile Kurtuba Camii'ni birkaç dakikalığına feth ettik gerçek anlamda.”

Yine bir gezide Mescid-i Aksa'ya İsrail askerlerinin izni ile girinci Arif Nihat Asya'nın 'Beklersin sen,oysa oturmuş,kurulur/Bir de kaş çattı mı kalbin burulur/Dün senin yurdun olan yerde bugün/Pasaportun sorulur...”dizelerini hatırladığını söyleyen Ünaldı'nın Avrupa gezileriyle ilgili izlenimleri de şöyle: “T.S.Eliot'ın çalıştığı Faber&Faber ziyaret ettim, British Museum'da Anadolu'dan aparılmış eserleri izlerken hüzünlendim. Thames nehri üzerindeki köprüde gayda dinlerken, İngiliz imparatorluğu'nun İskoç ve İrlandalılarca devrilebileceğini haber veren Fethi Gemuhluoğlu'nu hatırladım. “

Malkolm X'i bilmeden Harlem gezilemez

Şehirlerle kitaplar arasında bir tılsım olduğunu düşünen Ramazanoğlu'nun Yaptığı yolculukları ve okuduğu kitaplardan ilk aklına gelenleri şöyle sıralıyor: “Erzurum yolculuğundan önce Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Beş Şehir'indeki Erzurum bölümünü okumamak, Puşkin' in Erzurum Yolculuğu'nu çantaya atmamak olmazdı. Frankfurt'a ilk gidişimde Ahmet Haşim'in bir sahafta bulduğum yolculuk anıları yol arkadaşımdı. Bosna'ya birçok kez gittim ama Aliya İzzetbegoviç'in Bosna Mucizesi, İslam Deklarasyonu, Doğu ve Batı Arasında İslam'ını okuduktan sonra bu güzel ülkenin hakikati zihnimde bir başka billurlaştı. İstanbul'da yaşıyorum ve zihnimdeki şehre dair sorular hiç bitmiyor. Ne bulsam okumaya çalışırım. Haluk Dursun ve Murat Belge kitapları ve daha niceleri. Süheyl Ünver resimleri ve Mekteb-i Sultani ressamları koleksiyonu ve çağdaş sanatçıların İstanbul tasvirleri, izlenimleri, burada geçenlere dair hikaye kitapları beni derinden etkiler. Newyork'da Baudrillard'ın Kafka'nın Amerikalarını okuyarak dolaşmak Halide Edip'in Amerika'da verdiği konferanslara göz atmak şehri farklı yönlerden algılamamı sağlamıştı. Harlem'de dolaşıp Malcolm-X caddesinde yürümek onun hikayesine nüfuz etmek ise eşsiz bir tecrübe. Şam'da Ali Şeriati'nin mezarı başında Yalnızlık Sözleri'ni okumadan önceki duruşumla okuduktan sonraki hissiyatım bambaşka olmuştur mesela. “

12 yıl önce