|

Bir mümin deha: Frithjof Schuon

Ahmet el-Alevî ile tanışınca Frithjof Schuon gitmiş yerine İsa Nureddin el-Alevi el-Meryemi gelmiş. Ya da şöyle mi demek gerekir acaba; kendini, bir hikmetle yeniden kavramış. Veya, ilahi cevheri kavrama noktasındaki çabası Cezayir'de kemale ermiş. Nasıl ifade edersek edelim, çağımızın yüz akıdır o.

Mustafa Aydoğan
00:00 - 4/04/2007 Çarşamba
Güncelleme: 18:19 - 6/06/2007 Çarşamba
Yeni Şafak
Bir mümin deha: Frithjof Schuon
Bir mümin deha: Frithjof Schuon

Türk okurunun Frithjof Schuon ile tanışması çok geç oldu. 1907 doğumlu bu dâhinin kitapları Avrupa ve Amerika başta olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde yankılar bulurken, Türkçeye tek kitabı çevrilmiş değildi. İlk çeviriler, bildiğim kadarıyla Mahmut Kanık tarafından 1988 yılında yapıldı. Yani, Schuon'un ölümünden on yıl önce. Takip eden yıllarda bir çok kitabı Türkçeye kazandırıldı ve deyim yerindeyse 'Schuon okurları' oluştu.

Schuon, Rene Guènon ve A. Coomaraswamy ile birlikte Gelenekselci ekolün üç büyük yorumcusundan biridir. Martin Lings, Seyyid Hüseyin Nasr ve İbrahim Titus Burckhardt'ı da bu isimler arasına eklemek gerekir elbette. Özellikle Burckhardt, Schuon'un düşüncesini mükemmel şekilde tamamlayıcı eserler ortaya koymuş, "metafiziğin hizmetçisi" olarak gördüğü geleneksel kozmoloji, yazılarının özünü belirlemiştir. Seyyid Hüseyin Nasr'a göre Schuon, 'ebedi ve evrensel felsefe' diye adlandırılan geleneksel öğretilerin en önde gelen temsilcisidir. Amerikalı ünlü din tarihçisi Huston Smith ise Schuon için şu cümleleri kurar: "O yaşayan bir harikadır; dinler konusunda, hem derinlemesine hem de genişlemesine tam bir entellektüeldir; çağımızda bir olgunluk örneğidir. Ona rakip olabilecek başka bir düşünür tanımıyorum."

Frithjof Schuon, İsviçre doğumlu bir Alman. 1932 yılında Cezayir'e yaptığı yolculuk ona yeni bir iç dünya hediye etmiş. Büyük mutasavvıf Şazili şeyhi Ahmet el-Alevî ile tanışmış orda. Bu tanışma, onun, ismi de dahil her şeyini değiştirmiş. Frithjof Schuon gitmiş, yerine İsa Nureddin el-Alevi el-Meryemi gelmiş. Ya da şöyle mi demek gerekir acaba; kendini, bir hikmetle yeniden kavramış. Veya, ilahi cevheri kavrama noktasındaki çabası Cezayir'de kemale ermiş. Nasıl ifade edersek edelim, çağımızın yüz akıdır o. Dünyanın, ilahi olanla bağının iyice gevşediği yirminci yüzyılda bir hikmet ehli olarak insanlığa; ruhunu onarması, rahmanî geleneği iç ve dış dünyasında yeniden inşa etmesi için çağrıda bulunmuş. Nasr'a göre Schuon'un işlevi "İlahî olanın ışığı altında beşeri olanın anlamını açığa çıkartmak olmuştur."

Schuon, yaşamıyla da farklı bir insan.

Modern eğitim sisteminin "katı ve ruhsuz" yapısı onu okuldan soğutmuş ve daha onaltı yaşında iken okulu bırakmış. Sanata yönelmiş. Kendini bir tekstil ressamı olarak yetiştirmiş. Askerlikten sonra Paris camiinde Arapça öğrenmeye başlamış. Cezayir, Fas, Mısır ve Hindistan başta olmak üzere bir çok ülkeyi gezmiş. Mısır'da Rene Guenon'u ziyaret etmiş. İkinci dünya savaşında Fransız ordusunda görev yaparken Almanlara esir düşmüş. Bir yolunu bulup kaçmış ve İsviçre'ye yerleşmiş. Amerika'nın yerli halkına her zaman ilgi duymuş. Onlarda "ilk fıtrî geleneğin asaletini ve yüceliğini görmüş". 1959 yılında eşiyle birlikte Amerika'ya giderek Güney Dakota ve Montana'daki Sioux ve Crow yerlilerini ziyaret etmiş. Kendisi ve eşi Sioux kabilesinin bir üyesi olarak kabul edilmiş. Aynı zamanda iyi bir ressam ve iyi bir şair.

Geçen aylarda Schuon'un yeni bir kitabı kazandırıldı Türkçeye: Yansımalar. Bir tür aforizmaların yer aldığı bu kitap, okuru bir hikmet deryasında gezdiriyor. Derin kavrayış ve saf bir sezgi. Bu büyük insanla aynı çağı paylaşmış olmaktan bir kez daha gurur duydum. Kitap, bir derleme. Önsözünde şöyle bir açıklama yapılmış: "Mevcut kitabı oluşturan alıntıları seçerken, derleyici diğer şeyler yanında daha temel ve somut yönleriyle manevi hayatla alakalı metinleri almaya gayret etmiştir, dolayısıyla eser hiçbir hususun dışta kalmadığı bir kaynak sunmaktadır; sadece metafizik sınırla kalmayıp ayrıca "tamamıyla insani" olan tavrını da ihtiva etmektedir."

Schuon'un "Allah insanların bağlılığını, aşağıdaki insanın üstteki insana bağlılığı şartıyla kabul eder... Her kim insan zümresinden bahsediyorsa, bahsettiği hiyerarşidir" ifadeleri, üzerinde yeniden ve yeniden düşünmeye sevk ediyor insanı. Burada bahsedilen hiyerarşinin manevi hiyerarşi olduğu apaçık. Kendisi de bir şeyhe intisap etmiş olan Schuon, bu intisabının ilahi gerçeklik nezdindeki karşılığını ifade etmiş oluyor bir bakıma. İnsanın varoluşu kavraması ve bu kavrayış içinde yeniden dirilmesinin temel dayanağı olarak manevi bağlılığın ve insanların hakikatle ilişkileri açısından konumlandıkları hiyerarşinin zorunlu ve mutlak ölçüsünü hatırlatıyor.

Yansımalar'da Schuon, temel kavramları sahih bağlamları içerisinde yeniden yorumluyor. Tevazu, cömertlik, gurur, kibir, ibadet, erdem gibi kavramları diri tabiatlarına kavuşturuyor. Aslında Schuon, bütün büyük alimlerin yaptığını yapıyor. Ancak, yeni bir üslup ve farklı bir metotla. O, bir insan-ı kamilin irfan mertebesinden konuşuyor:

"Mutlak ve Allah Aşkı kavramları başlangıçsız ve sonsuzdur ve bunlar tarafından ya da bunlar nedeniyledir ki insan ölümsüzlüğü edinir; yani Mutlak ve Allah Aşkı kavramları insan öznelliğinin tam özünü oluşturur- bu öznellik bizim ve Allah'ın ölümsüzlüğünün bir ispatıdır ve tam olarak söylemek gerekirse tecellidir. Ölümsüz ruh doğumla başlamamıştır; hilkatte Allah'ın insan içine üflediği ilahi ruhtur. ...Burada şu sözün metafiziki anlamı yatar: "Ve hiçbir insan cennete yükselmemiştir fakat cennetten aşağı indirilmiş olandır." Mutlak ve Allah Aşkı kavramları sonsuzdur... Biz değiliz Allah'ı bilen, Allah'tır bizde kendini bilen." Schuon, 1998 yılında 91 yaşında öldü. Geride bir çok öğrenci, sayısı 26'ya ulaşan muhteşem eserler ve derin bir etki bırakarak. Mekanı cennet olsun.


17 yıl önce