|

Bir seramik ustasından sönmemiş dizeler

Romancı, sözlükçü, hikayeci, denemeci, ressam ve şair Hulki Aktunç. Cemal Süreya'nın Türkçe'nin Seramik Ustası dediği şair, söz kuytularından bulup çıkardığı dizeleri bir kitapta topluyor

Hatice Saka
00:00 - 13/01/2010 Wednesday
Güncelleme: 23:14 - 12/01/2010 Tuesday
Yeni Şafak
Bir seramik ustasından sönmemiş dizeler
Bir seramik ustasından sönmemiş dizeler

“Durup durup şarkılar mırıldanan bir kızın/ aklından geçivermem değilse nedir ki şiir” diyen Hulki Aktunç, Sönmemiş Dizeler isimli şiir kitabında, taşları dile getiren bir yankı buluyor ve taş sesleniyor: “Sesleniyordu taş: Uyaklar uyaklara yankıdır dedi./ Ey hayata alışan , ey isyana alışan , ey hepimize alışan!/Senin de bir uyağın olacak mı? /Yankısı nedir?”

“Akatalpa”nın Ocak sayısında Gültekin Emre, “Sönmemiş Dizeler”i “yanardağ bir kitap” diye değerlendiriyor. Yanardağ, birikim, birikim ve patlama…Şiirlerinizi hayli bekletiyorsunuz…Sonra 160 sayfalık bir kitap geliyor.

Yıllardır dergilerde çok yayınladım. Ama kitab'ın bir kutsallığı var bende. Kitap, dergilerde çıkmış şiirlerin bir yığıntısı olmamalı. Kitap bir teressübat, bir çökelti olmamalı. Omurgalar, izlekler alır götürür beni. Haydar Ergülen, bir resim sergimi (Ayvalık Yollarında, Sürücü Aynalarında) gezmişti. 60 resmin adlarını kast ederek “yeni şiir kitabın hazır,” dedi.

Resim adlarından bir örnek?

Düşler de Bizi Görüyor.

Bu kitapta da sözlerin kuytusundaki sönmemiş dizeleri bulup çıkarıyorsunuz. Yazarlık yürümekse şairlik uçmaktır derler, Hulki Aktunç için şairliğin anlamı nedir?

Evet…Uçmak, göçmen kuşlarla binlerce kilometre göçmek, yükseklere yükseklere uçup gene oralarda bir yere konabilmek. Nereye uçar nereye gidersen git, gene yurda dönmek, dönebilmek.

“Kanat biçin kanadını yitirmiş bir ankaya / Kanat biç ey makastar hezarrenk kuşlar adına” demiştiniz. Geçenlerde bunun “kanat yontun” diye bir benzeğini gördüm.

Biçmek ile yontmak arasındaki fark neyse o işte. Gün ile tarih, tarihçe arasındaki farklar gibi. Geçelim.

“Tarih ve Tanrı” şiirinde yedi sözcüğü çözmeye yirmi bir yıl gerek diyorsunuz. Sözcüklerin anlam derinliğine inmek için yedi sözcüğe yirmi bir yıl adar mıydınız?

Elbette adardım, adadım, adıyorum da. İlk güncemden (1963) bu yana 46 yıldır yazmaktayım. Koca bir hayattır bu. Adanmış bir hayat. İyi- doğru- güzel bir yerlere ulaşır mı ulaşmaz mı, o başka soru.

Bu soruya paralel olarak “ O boyların da yılkısıydım aslında. Ilgarda yılkı.” şiirlerinizde dilin sınırlarını zorluyorsunuz. Cemal Süreya da sizin için Türkçe'nin Seramik Ustası demişti. Hulki Aktunç kendi dil evrenini nasıl oluşturdu?

Evliya Çelebi, Naima gibi “baba”lar başta olmak üzere, Yunus, Fuzulî başta olmak üzere, klasiklerimizi onlarca defa okumuş, onlarla yıkanmışımdır. Derslerimi her enlem her boylamda tarihimizden almaya çalıştım hep. Ha, sözlük de okurum ben, roman gibi. Kitaplığımda yerli yabancı binden fazla sözlük var.

Sözlük de yazdınız zaten. “Büyük Argo Sözlüğü” 6 baskı yaptı. Biliyorum, bu sözlüğü de bir başvuru kaynağı olmasından öte, roman gibi okuyanlar var.

Yedinci baskı matbaada. Yeni madde, tanım ve tanıklarla.

1917-1989 adlı şiirde “yol ki yanlış değildi/yoldaştı yanlış olan ” bu sözlerle kime gönderme yapıyorsunuz?

Tarihlerden belli olmuyor mu? Ben evvel-eski bir sosyalistim. Fakat asla bir Stalinist olmadım mesela. “Yoldaşım 40 Yıl” kitabında bu konuyu hayli açımlıyorum.

Tarih ile derdi olan çok sayıda şiir var kitapta. Üzre şiirinde “ tarih bana elçi geldiğinde , ahalinin hışmından korktu./ Ahali, tarih doğurdu.” diyorsunuz. Bir yerde kara tarih gezginleri çıkıyor karşımıza, Tanrı ve tarihin hesaplaşmaları var. Romancı, sözlükçü, hikayeci, denemeci, şair, ressam… hangi yönünüzün daha çok tarihe tanıklık ettiğini düşünürsünüz?

Tarih ile derdi olmak…Çok isabetli bir tanım…Tarihin de benimle, bizimle derdi yok mu? Sonra…Yazdığım, ürettiğim her şey (resim dahil) aynı yapıtın, aynı bütünün parçalarıdır diyeceğim. Asıl tanık da benim tabii, tanık olmak zorundayız. Haa, nerede avukat, nerede savcı, nerede yargıç olursun? Sabaha kadar tartış dur. Tutuklu olursun!

Öykülerle bölünenler, öykü biriktirenler, öyküsünü kimseye emanet etmeyenler, ölümüne öyküsünü terk etmeyenler, cebinde öykü taşıyanlar”… Şiirlerinizde neden öyküye bu kadar gönderme yapıyorsunuz?

Öykümde şiir şiirimde de öykü var. Bunların birbirine geçişim (ozmoz) yapmaması mümkün değil.

'Unutulmuş uyaktım ben sevgililerden' diye seslenen taş, Başka Şiir'de 'Uyaklar uyaklara yankıdır/ Ey hayata alışan, ey isyana alışan, ey hepimize alışan! /Senin de bir uyağın olacak mı? Yankısı nedir?'şeklinde sesleniyor. Sizin için taşın sözünü ettiği yankının peşinde diyebilir miyiz?

Yansıtmak, deyim yerindeyse “yankıtmak” ama bu eylemi yorumla yapmak. Özüyle de biçimiyle de. Yansıtmak pasif, yorumlamak aktif yaklaşımdır. Becerebildiğin kadarıyla. Ter dökeceksin…Bakın, ben hangi şiire öyküye resme romana bakarsam bakayım, onda TER görmek istiyorum. Ter yoksa, kalemin teri bir yana öncelikle düşüncenin teri yoksa, altını çizmek isterim düşüncenin teri yoksa en başarılı “günoğlu” olsan bile zaman içre ufalanır gidersin. Nobel mobel alsan da.

Geçen yıl yayınlanan Yoldaşım 40 Yıl kitabında; “Birdenbire Türk edebiyatında Hulki Aktunç'u yok etsen, sanırım ilginç bir dil, bir biçem eksikliği hissedilir diye düşünüyorum. Tabii daha işim bitmiş değil, yeni işler geliyor, yeni deneyimler geliyor. “ifadelerini kullanmışsınız. Bundan sonraki yeni deneyimleriz, yeni işleriniz ne yönde olacak?

Yeni şiir kitabı var (Taşa Sarılmış Şiir), öykü (Yedi Kırk Beş), resim sergisi (Arayış)…

Bir dakika…Sönmemiş Dizeler'de de 07.45'ler var. Şair ile öykücü paslaşıyor mu?

Öyle…Göreceksiniz.

2009'da bir kitabınız daha çıktı. “Bir Kadıköy'oğlu”. Kısacık bir sokağın, Üzerlik sokağının 1950'lerini, 60'larını yazmışsınız. Anı gibi, deneme gibi, öykü gibi, hatta şiir gibi yazmışsınız.

Beni şımartmayın. Demin söylemeyi unuttum, “Kedinin Sonsuzluğu” başlıklı bir deneme kitabı da gelecek. İnsanın kediyle, kedinin insanla tarihini anlatıp yorumlamaya çalışıyorum. Yarısı hazır bile.



14 years ago