|

Bizans'a dair görsel malzeme Osmanlı'ya göre daha zengin

İrene'ye 4. Murat kitabı ile ilgili araştırma yaparken 40'lı yıllarda yazılmış bir kitapta rastlamış Selim İleri. Güçlü ama yalnız bir imparatoriçe olan İrene'yi anlatan “Hepsi Alev” ise Bizans'ın görsel zenginliğinin dayanılmaz cazibesi ile ortaya çıkmış...

Elif Çakır
00:00 - 4/04/2007 Çarşamba
Güncelleme: 18:11 - 6/06/2007 Çarşamba
Yeni Şafak
Bizans'a dair görsel malzeme Osmanlı'ya göre daha
Bizans'a dair görsel malzeme Osmanlı'ya göre daha

Selim İleri, yazarlığının 40. yılına yeni kitabı Hepsi Alev ile merhaba dedi. İleri, yeni romanını "bir tarih romanı değil, tarih esintili bir roman" şeklinde tanımlıyor. Tarihin en ihtiraslı Bizans İmparatoriçesi İrene'nin şahsında, devrin Hıristiyanlık anlayışlarındaki çatışma ve iktidar mücadelesi iç içe yürüyor roman boyunca. Doğu ile Batı'nın birleştirilmesinin istendiği bir dönemde iktidara geliyor İrene. Bizans sarayı içindeki güç dengelerini bir kadın olarak idare ederken, güçlü olduğu kadar yalnız bir kadın portresi çıkıyor karşımıza. Selim İleri'nin İrene'ye ilişkin kısa bir bilgiden yola çıkarak yazdığı roman, İrene'nin ağzından yazılmış.

“Selim İleri edebiyatta kırkıncı yılında tarihi roman yazdı” deniliyor, siz nasıl tanımlıyorsunuz Hepsi Alev romanını?

Yok, hayır tarih romanı değil tabii. Kitabın arka kapağında "Bugünü anlatmak için tarihe bakıyor" gibi bir cümle var. Ama o cümle pek insanların dikkatini çekmiyor herhalde. Hiçbir şekilde tarihi roman yazmak gibi bir iddiada bulunmak istemem. Ben bugüne söylemek istediğim şeyleri başka bir zaman dilimi içerisinde söylemeyi tercih ettim. Çünkü doğrudan doğruya bugünü aldığınız da çok kaba ve çok çiğ oluyor, ben o kabalığın çiğliğin içerisinde yer almak istemedim.


4. MURAT'I ARAŞTIRIRKEN...
Hepsi Alev'de, Bizans denildiğinde aklımıza ilk gelen entrikalar, çatışmalar, savaşlar yok. Romanın konusunu nasıl yakaladınız?

Çok tesadüfî bir şekilde oldu, başka bir projeyle uğraşıyordum. Osmanlı İmparatorluğu döneminde geçen ve kahramanı 4. Murat olan bir projeydi bu. “4.Murat Bizans için ne düşünürdü?”, “Bizans onun kafasında nasıl bir şey olabilirdi?” diye Bizans tarihine göz gezdirirken birden bire 1940'lı yıllarda yazılmış, yazarını dahi hatırlamadığım uyduruk bir Bizans tarihi kitabı geçti elime ve orada karşıma çıktı İrene. İrene'ye ilişkin olarak da "Erkeklere verilen Basilus unvanını kullanmıştır" şeklinde kısa bir bilgi var, fazlaca bir şey yok. Bu benim ilgimi çekti. Atina'dan gelişi, kayınpederi tarafından gelin adayı olarak seçilmesi, imparator tarafından adeta emir yoluyla Atina'dan İstanbul'a gelişi... Yazarken beni biraz yordu ama yazılış süresi itibariyle hızlı bir kitap oldu, sanki o konuyu iyi biliyormuşum gibi hissettim.

Romanlarınızda ciddi bir İstanbul hâkimiyeti var, burada da eski İstanbul...

Hiçbir şekilde niyetim İstanbul'u anlatmak değildi. İrene'nin İstanbul'a gelip orada hükümranlık kurmuş olması, tabii o çok işime yaradı. Çünkü İstanbul Bizans'tan dekor olarak, siluet olarak, mimari olarak izler taşıyor. Hâlâ Bizans'ın kokusu tarihi katmanlar arasında var. Ayasofya kelimesini hiç kullanmamaya çalıştım kitapta ama Ayasofya'nın varlığını bilmek bile size bazı verileri getirebiliyor.

Romanın kahramanı yine bir kadın. İmparatoriçe İrene'in hayatıyla bugüne anlatmak istediğiniz neydi?

İrene'in yaşamında, dini resim sanatının yasaklanması ve dini figürlerin yasaklanmasına karşı bir tavrı olmuş. Bu bir gerçek; bir diğeri ise tarih boyunca kendisinden önce bir tek İskender Doğu ve Batı'yı birleştirmek istiyor. Kendisinden sonra da Fatih Sultan Mehmet'in öyle bir hayali olmuş. O açıdan da bana ilginç geldi. Artık Doğu ile Batı'nın uzlaşmaz bir şekilde birbirlerinden koptuğu bir dünyada, bu birleştirme hayalinin bir başka yeri olduğunu düşündüm.


ÖNCEKİLER PERDE ARKASINDA
"İmparatorluğun kadınlarından beklenen perde arkasından hüküm sürmek ve annelik ile yetinmektir" Bunu İrene'ye söyletmenizin sebebi nedir?

Bizans'ta İrene'den sonraki 100 yıl içerisinde, İrene'nin yaşadığı zaman dilimi içerisinde ve 1453'e kadar gelen zaman dilimi içerisinde kadının daima ikinci planda kalması, hiçbir şekilde bir imparatorun yetkisine sahip olmaması benimsenmiş. Ondan beklenen anne olmak, sarayın içerisinde kalmak, erkeklerin dünyasına çok fazla bulaşmamak. İrene'den sonra gelen yedi ya da sekiz tane kadın imparatoriçe var bunların arasında... Mesela, saltanatı çok sağlam olmuş bu imparatoriçeler hiçbir şekilde Basilus unvanını kullanmamış. İlk ve son erkeklere verilmiş olan bu unvanı İrene kendi kendine veriyor. Herhangi bir saltanat tercihinden, bir meclisten, bir locadan veya askerlerden almıyor. “Ben Basilusum” diyor ve fermana damga vuruyor. İtiraz edilemediği için bu sürüp gidiyor. Öteki kadınların hiçbirinde böyle bir cesaret yok. Onlar perde arkasından devleti yönetmeyi tercih ediyorlar. İrene'nin ise kendi saltanatına katkıda bulunacak kurumlarla uyumlu bir yaşamı olmamış. Onlardan bir şey ummamış, hatta zaman zaman onları eritmiş, ordunun taleplerine karşı çıkmış, çeşitli ruhani meclisleri ezmiş. O sözü de sanırım kendinden önceki perde arkası kadınları için söylemiştir.

Bizans'ı yazmanın cazibesi ne peki?

Bizans çok cazip bir konu. Osmanlı tarihine ait çok fazla görsel malzeme yok hafızamızda. Çok fazla Osmanlı filmi ya da tiyatrosu yok. Bunun dışında, ben çocukluk yıllarımdan beri Roma ve Bizans filmleri seyrettim. Dinamik olarak o dönemin görsel izleri hafızama nakşoldu. 4. Murat kitabının içinden çıkamamamın sebebi de o zaten. O döneme ait yaşama biçiminin genlerde işlenmiş olan resimlerini bulamıyorum. Bugün Topkapı Sarayı'nı elli kere dolaşsanız zihninizde bir resim oluşmuyor. Bende 4.Murat'ın harem ağalarıyla toplandığı bir sahne vardı. O sahneyi sütun sütun yazdım mesela. Şunun farkına vardım ki, Bizans ile ilgili görsel bilgi birikimimiz daha zengin.


POPLAŞMIŞ BİRİKİM
Evet, Bizans'a ait akıllarda birçok resim ve malzeme var.

Evet, özellikle belki son 30-40 yıl içerisinde Bizans çok ön planda değil ama buna rağmen gene bir birikim var. Popülerleştirilmiş bir birikim var, o da işe yarıyor muhakkak

Hiç tarih okumamış çocuklar bile televizyon izlemeye başladıkları zaman Kara Murat'ı, Bizans'a karşı mücadele veren Türkleri görüyorlar.

O döneme ait görsel bilgi var haklısınız, ama orada da genelde bizim tarihimizle ilgisi olmayan şeyler var, Yedikule'deki Rum kilisesine gidip orada Bizans prensesine tecavüz eden yeniçeri sahnesi çekilmiştir. Tarihte böyle bir şey yok. Çok şükür ki kanıtlar var. Hem Bizans tarihçilerinin hem de Osmanlı tarihçilerinin yazdığı. Fatih'in büyük idealleri var, hiç bu kadar basitleştirilmiş şeyler yok. O görsel malzemeyi sağduyuyla kullanmamız gerekir. Orada kahramanlıkla eziyeti karıştıran çok yanlış bir anlayış var. Çok tehlikeli bir şey bu. Genelde bizim bu tarihi yazmış olan popüler tarihçilerimiz Bizans imparatoruna karşı son derece uyduruk bir şekilde bakarlar. Ama muhafazakâr addedilmiş olan Semiha Ayverdi'nin “Edebi ve Manevi Dünyası İçinde Fatih” çok ciddi bir kaynak bence. Onları da baştan okudum 4. Murat kitabı için. Orada Bizans'a karşı olmasına rağmen, Ayverdi'nin son derece saygılı bir tavrı var. Toprağı uğruna ölmeyi göze alan imparator, popüler tarihimizde ise “kaçtı, öldü” diye yazılıyor. Öyle bir şey yok, insan dramları var orada. Kendi tarihimiz yüceltmek adına çok yanlış yapıyoruz, her ikisi de aynı noktada birleşiyor. Sağduyu ve serinkanlılıkla yaklaşamıyoruz bir türlü.

Abdülhamit'le ilgili bir roman yazmak ister misiniz?

Yıllarca istedim Abdülhamit'le ilgili bir roman yazmak ama olmadı. Abdülhamit'le ilgili romandan önce bir tiyatro oyunu yazmayı düşünüyordum. 25-30 sene önceki bir hayalimdi. Olmadı çıkamadım içinden ama orada romana dönüştü bu fikir. İçinde Abdülhamit'in kendisinin olmadığı bir romanda İttihat-Terakki'nin ön plana çıkışını anlatacaktım. Abdülhamit'in Çırağan Sarayı'nda sürgünde olduğu, tahttan indirildiği ve Selanik'ten tekrar İstanbul'a getirildiği dönemi geriye dönüşlerle anlatmak arzusundaydım. Sürgün hep bir yerlerde var. Bana da sürgün çekici geliyor. Noktalanmış olan yerden geriye dönmek....

Tarihle ilgili yazmayı istediğiniz başka neler var?

Bundan sonra yakın tarihimizle alakalı bir kitap var yine... Abdülhak Hamit Tarhan romanı var. 4.Murat'ı yine bıraktım şu sıralar onunla uğraşıyorum. 2-3 sene öncesinden başlanmış bir projeydi bu. 10-15 sayfa yazdıktan sonra bırakmıştım.


17 yıl önce