|

Böyle buyurdu Batılı konuklar

Batının Gözüyle Türkler serisinin yeni kitapları 'Osmanlı Toplumunda Dervişler ve Abdallar' ve 'On Dokuzuncu Asır Biterken İstanbul'un Saltanat Günleri'nde şehre ve inanışlara dair oryantalist yaklaşım dikkat çekiyor

Eylül Yılmaz
00:00 - 9/06/2010 Çarşamba
Güncelleme: 22:43 - 8/06/2010 Salı
Yeni Şafak
Böyle buyurdu Batılı konuklar
Böyle buyurdu Batılı konuklar

Dergah Yayınları Batının Gözüyle Türkler serisinin devamı olan 'Osmanlı Toplumunda Dervişler ve Abdallar' ve 'On Dokuzuncu Asır Biterken İstanbul'un Saltanat Günleri' isimli kitapları geçtiğimiz ay yayınlandı. Batılı yazarların yanlış ve eksik bilgiler ışığında yayınladıkları kitaplardan ilki, Lucy Mary Jane Garnett imzalı Osmanlı Toplumunda Dervişler ve Abdallar. 1912 yılında 'Türkiye'de Mistisizm ve Sihir' ismiyle yayımlanan kitapta birçok noktada yanlış bilgilendirmelerin olduğu görülüyor. Batı'nın tasavvufa ve dine 'enteresan' bakışını sunan kitapta tercümelerden doğan birçok hataya da yer verilmiş. Yazar kitabın bir kısmında “Ya şehit oluruz, ya gazi” sözünü, “Ya muvazzaferler, ya şehitler” olarak çevirmiş. Okurken Batı'nın tasavvufu anlayışı noktasında ne derece eksik olduğunu görebileceğiniz kitap, 12 bölümden oluşuyor. İlginç bilgilerin verildiği kitapta, Mevlevi semahı ve Binbir Gece Masalları ortak noktada buluşturuluyor. Yazar, “Raksın ya da kendi etrafında dönmenin kökeninin çok daha gerilere gittiği açıktır, nitekim Binbir Gece Masalları'nda böyle bir şeyden bahsedilmektedir” sözleriyle olaya ne kadar yüzeysel baktığını gösteriyor.

İSTANBUL TERKEDİLMİŞ BİZANS DEĞİLDİR

Yayınevinden çıkan bir diğer kitap Sultan II. Abdülhamit'in saltanatının devam ettiği 1894 yılında, Alman asıllı İngiliz filoloğu ve oryantalisti Max Müller ve eşi Georgina Adelaide Müller tarafından kaleme alınan 'On Dokuzuncu Asır Biterken İstanbul'un Saltanat Günleri'. İstanbul'da sadece altı ay kalan ve padişah tarafından en iyi şekilde ağırlanan çiftin bu ziyaretten memnun kaldıkları aşikar. İstanbul'u büyük bir hayranlıkla anlatan yazar, kitabın bir kısmında “Neden birçok insan her yıl yolculuklarına birkaç gün daha ekleyip gelebilecekleri, yılın belli zamanlarında havası tek kelimeyle muhteşem olan İstanbul varken, Ren Nehri'ne, İsviçre'ye ve Roma'ya gider?” cümleleriyle şehre olan hayranlığını ifade ediyor. Kitabın belirli kısımlarında ise hasta adam tanımlamalarına atıfta bulunuyor. “İstanbul hiçbir şekilde Ortaçağ'dan kalma köhnemiş bir kasaba, yahut terk edilmiş Bir Bizans değildir” cümleleri aslında yazarın bilinçaltında şehre dair ne gibi düşüncelerin olduğunu açık ediyor. Yarı eğlenceli, çokça oryantalist bu kitap, İstanbul'u sultanın Batılı konuklarının gözünden okumak için ideal.


14 yıl önce