|

Cadıların masumiyeti

Yazdığı tarihi romanlarla tanıdığımız Reha Çamuroğlu bu sefer teleskopunu bizim topraklarımızdan öteye Batı''ya çeviriyor. ''Nazar'' adlı romanında yazar 16. asrın Batı Avrupasını anlatıyor. Yazar, ''Kötülük problemi'', ''cadı avcılığı'', ''engizisyon'', ''şeytan'' ve tüm bunlara karşı kilisenin içine düştüğü çıkmazlardan bahsederken dünden bugüne Batı''nın hala aynı yaralarının kanadığına da işaret ediyor.

Ömer Yalçınova
00:00 - 16/01/2013 Çarşamba
Güncelleme: 11:52 - 16/01/2013 Çarşamba
Yeni Şafak
Cadıların masumiyeti
Cadıların masumiyeti

Reha Çamuroğlu''nun kaygılarına göz atmamız gerekiyor. Çünkü bütün romanlarında sanki o sürekli aynı noktadan hareket etmekte, aynı yönlendiricilerle romanını kurmaktadır. Bu kaygı, rahatsızlık veya dert; art niyetle, tarihe dönük olarak oluşturulan, çoğu insanın fark etmeden kendini kaptırdığı önyargılardır; yanlış bilgiye ya da olaylara tek bir cepheden bakmaya dayanır. Reha Çamuroğlu romanlarıyla kalıplaşmış önyargıları yıkmaya çalışır. Bilinenlere değişik bir açıdan bakmayı dener, okuyucusunu da buna çağırır. Aslında yapmaya çalıştığı çok zor ve ağır bir iştir. Sanat, böyle bir çaba için biçilmiş kaftandır.

Özellikle roman sanatı; okuyucusunda yeni bir bakış oluşturabilir. Bunu bir tarih, felsefe veya bilimsel araştırma kitabından çok daha kolay ve başarılı bir şekilde gerçekleştirir. Çamuroğlu''nun diğer romanlarına göz atıldığında bu çabanın izlerine rastlanır. İzlerine rastlanır diyerek eksik söylemiş oluruz; bu çabanın merkezi bir yerde durduğu anlaşılır. Bir Anlık Gecikme''de Çamuroğlu II. Abdülhamid Han''a düzenlenen suikastı konu almıştı. Ve o romanı yazmaya kendini zorlayan etkenin, Tevfik Fikret''in Bir Lâhza-i Teahhur şiiri olduğunu söylemişti. Çünkü o şiirde şair, acımasızca bir yargılama içerisine girmiştir. Sorgulama ve analizden ziyade kısa yoldan sonuca odaklanmıştır, fazlasıyla tepkiseldir. Belli bir şeye dayandırmadan, suikastın başarısızlığına hayıflanmıştır. Oysa Abdülhamid Han, o suikastçıyı affederek, bir kez daha büyüklüğünü ortaya koymuş. Şairin bu büyüklüğü göremeyişi, Çamuroğlu''nun canını sıkar.

TARAFSIZ OLMAK ZOR

Çamuroğlu''nun bu ince bakışı, hakkı adaleti gözetirken, bir de vicdan ve merhameti ortaya sürmesi, okuyucuya yeni bir bakış açısı kazandırır. O, ele aldığı şahsiyetleri, bir yandan kendi toplumsal şartları içinde yansıtmaya çalışırken, bir yandan da bugünden o şahsiyet ve tarih kesitine bakar; çünkü ''siyasi roman'' yazmaktadır. Bir bilim adamı gibi tarih yazmamaktadır. İster istemez, yoruma kaymak, taraf olmak mecburiyetindedir. Hem roman yazıp hem de tarafsız kalmak mümkün değildir. Bütün tarihi romanlar bir tezin sonucunda ortaya çıkar. Her tarih yazımı da aslında bir yoruma dayanır, tamamen objektif bir çalışma olamaz. Fakat tarihçi, yani bilim adamı, bilimsel araştırmasını yaparken ve ortaya koyarken olabildiğince objektif hareket etmeyi, bir çalışma ahlakı olarak kabul eder ve uygular. Romancının böyle bir yükümlülüğü yoktur. Çamuroğlu''nun romana yönelmesinde, sanatın bu tür yükümlülüklerden sanatçıyı azade kılmasının da etkisi vardır.

Etkinin okuyucular için de geçerli olduğu söylenebilir. Tarihe duyulan merak günümüzde artmış durumda. Tarih demenin kimlik demek olduğu, tarih olmadan kişinin bir kimliğe sahip olamayacağı anlaşılmıştır. ''Medeniyetler Çatışması'' gibi hipotezler durduk yere yazılmıyor. Dünya bir kimlik arayışı içine girmiştir. Çünkü artık meydana gelen olaylar anlamlandırılamaz boyutlara taşınmıştır. İzafilik aslında korkunç bir şey. Her şeyi açıklar iddiasıyla ortaya konulan izafilik, hiçbir şeyi açıklayamamış, daha fenası her şeyin anlamından olmasına katkıda bulunmuştur. Açıklama merakı, anlamından etme faaliyetine dönüşmüş. Bu durumda Çamuroğlu''nu harekete geçiren etkin unsurun aslında okuyuculardaki bu ihtiyaçtan doğduğu da söylenebilir. Tarihe dönük çalışmaların artması, tarihi şahsiyetleri konu edinen film ve dizilerin izlenme rekorları kırması, neredeyse Adem babamızla Havva anamızın bile bir aşk kahramanıymış gibi anlatılması ve bu tür romanların çok satması… bir hesaplaşma ve arayışın neticesidir.

ÖNYARGILARI YIKIYOR

Çamuroğlu''nun ''yeni bir bakış açısı''nın önemi de burada gizli. Genel okuyucu ağır tarih kitaplarıyla uğraşamaz. O ister istemez romanlara yönelecektir. Okuyucunun tarih ihtiyacını sıradan bir roman karşılayamaz. Hatta okuyucunun bu yöndeki ihtiyacı bol bol suiistimale uğrar. Bir romanın çok satması için ona bolca tarih sosu takviyesinde bulunulur. Anlatılan şey doğru mu yanlış mı diye tartışılmaz; doğruluk ve yanlışlık bir tarafa, bunların neyin kaygısıyla yazıldığı bile düşünülmez. Oysa günümüz okuyucularının en çok ihtiyaç duyduğu şey; tarihe bir romancı gözüyle bakabilecek kalemlerdir. Bir romancı gözüyle, yani bir sanatçı inceliği, titizliği, dikkati ve hassasiyetiyle.

Çamuroğlu''na bu yüzden çok şey borçluyuz. O İsmail, Son Yeniçeri, Kalem Efendisi ve Sultan Selahaddin El-Kürdi adlı romanlarıyla, yeni bir bakış açısı getirmiş, birçok önyargıya karşı amansız bir savaş vermiştir.

Nazar Çamuroğlu''nun bu zorluklarla dolu mücadelesinde yeni bir halka. Çamuroğlu bu sefer teleskopunu Batıya döndürmüş. Nazar''da 16. asrın Batı Avrupa''sını okuyoruz. Bir toplumu ve tarihi, onun halen kanamakta olan yaraları gösterir. Nazar''da Batı Avrupa tarihinin kanayan yarasıyla karşılaşıyoruz; ''kötülük problemi'', ''cadı avcılığı'', ''engizisyon'', ''şeytan'' ve tüm bunlara karşı Kilisenin içine düştüğü çıkmazlar. Kanayan yara; çünkü halen tedavisi söz konusu değildir. Nazar''ın sonuna eklenen yazı bu sorunların 21. asırda da devam ettiğini gösteriyor, verilen örneklerle kanıtlıyor.

Nazar

Reha Çamuroğlu

Everest Yayınları

Aralık 2012

193 sayfa


11 yıl önce