|

Cazın ırmakları dört zamanlı akar

Şiir ve usta. İkisi bir kez daha buluştu Cazın Irmakları'nda. Yıkanıp, paklanan kelimeler, onbinlerce kilometre uzaktan en yakınımıza, cazın hüznünden içimizdeki acılara

Özcan Ünlü
00:00 - 14/03/2012 Çarşamba
Güncelleme: 22:28 - 13/03/2012 Salı
Yeni Şafak
Cazın ırmakları dört zamanlı akar
Cazın ırmakları dört zamanlı akar

Yusuf Kaplan, sanatla hayat arasındaki ilişkiden söz ederken, bu ilişkinin birbirini çeken veya besleyen bir ilişki olup olmadığını sorgular. Modern zamanlarda, sanatın hayatı beslemekten çok, başka bir 'şey'e dönüşerek/ evrilerek olduğu kadarıyla varlığını sürdürmekte olduğunu görüyoruz.

Kadîm zamanlarda, yani insanın insan, sanatın sanat olduğu zamanlarda birbirini besleyen bu iki değer, medeniyeti oluşturan bir nehre akıyordu.

Günümüzde sanatın -Kaplan'ın deyimiyle- herşeyleşerek hiçbirşeyleşmesi, geçmiş son birkaç yılın edimlerine, ürünlerine baktığımızda, her ne kadar umutsuzluğa yönlendirse de, mucizevi bir şekilde ortaya çıkan yeni ve orijinal bir şiirin, bir öykünün, bir romanın bizimle yaşamsal bağını koparan o medeniyet süreğine yeniden ümitle bakmamıza yardımcı oluyor.

New Orleans, kökler…

Hikmetin ve sahiciliğin şairi Cahit Koytak, şaşırtıcı bir başyapıtla, Cazın Irmakları'yla okurlarını selamlarken, zihnimde canlanan birçok kavramın med-cezirine kapıldım. Yoksulların ve Şairlerin Kitabı'nın sarsıntısını henüz üzerimden atamamışken, öteden beri, bir caz ve blues okyanusunda yaşayan ruhuma yeni ve dupduru bir kapı araladı. Şaşırdım: Çünkü, başta Louis Armstrong, Duke Ellington, Dizzy Gillespie, Billie Holiday ve olmazsa olmas Miles Davis'in dünyasına; daha da öncesine, 1900'lü yılların başına, New Orleans'a, 'Kökler'e kadar yürüdüm.

Kitabı okumaya başladığım saatlerde, “Give me a kiss to build a dream on,/And my imagination will thrive upon that kiss” çalıyordu başucumda. Cazın ırmaklarında yıkanan ve bir su gibi akıp gelen dizelerle.

Doğaçlama dizeler

Yıl 1917. Dixieland Jazz Band'in ilk plakları piyasaya çıkmış. Eski Afrika'nın ruhani törenlerinde çalınan ritimlerle, blues ve ragtime'larla zenginleşmiş tınıları, söyleyenin ve çalanın yüzüne bakmadan, ten rengini görmezden gelerek dinlemeye başladı beyazlar. Enerjik, ruhu titreştiren bu melodiler, yıllarca ötelenen, aşağılanan yerlilerden dinlendi ancak o yerliler toplum hayatının hiçbir yerinde tutunamadı.

Cazın Irmakları, zencilerin yaşadığı zulmü, acıyı, hüznü, üzüntüleri her bir harfinde hissederek sunarken, cazın doğaçlama ustalığını da şiirin sırlı dünyasında müthiş bir üslupla şiirleştiriyor.

Caz enstrümanları, ustaları, mekanları, ritimleri, Koytak'ın maharetiyle birleşiyor. Caz kültürünün bütün alt ve üst katmanlarını ustaca kullanan şair, bir caz üstadını kıskandıracak yetkinlikte şiirlerini örüyor.

Şiiri caz tanımlar

Şair, “Cazı tanımlasa tanımlasa/ şiir tanımlayabilir/ hemen tanımlayamasa da/ bir ömürlük yol için/ bu yükü ancak o sırtına alabilir” diye başladığı “Şu Caz Dediğimiz de Nedir” şiirinin bir yerinde “şiir de tanımlansa tanımlansa/ ancak cazla tanımlanabilir” dizelerini kurgular. Şiirin cazla koşut ya da caza eşit gücünü böylece yeniden hatırlatır.

Şair erken ölür, diye bilinir. Cahit Koytak, cazın genç ölenleriyle genç ölen şairleri eşitler: “Charlie Parker otuzdört/ Fats Navarro yirmialtı yaşında ölmüş/ cazın dahileri de erken ölüyor/ öteki sanatlardaki gibi/ ikinci hayatlarında, burada, aramızda/ sonsuza kadar genç kalabilmek için.”

Kıytırık tavernalarda çalıp söyleyen Jolly Roll, mızıka ustası Sonny Boy, hayalindeki ressamlığı caza kurban etmiş Duke Ellington, bir kasırga Miles Davis ve elbette Louis Armstrong.

Armstrong için kaleme aldığı kitabeyi okurken, işte bütün bu sayıklamalarım, yerli yerine oturdu. Bildim ki, Cahit Koytak, New Orleans veya Harlem caddelerinde, kulağındaki 4.20'lik “Indiana” veya 4.01'lik “Black and Blue” ile yürüyordu. Ya da ustanın, “Kırmızı Fener Mahallesi”nde, veya S.S. Sydney gemisinde:

“Sen bana bendeki akıllı çılgınlığı/ hatırlatmak için/ ben de senin çılgın akıllılığını/ kabına sığmazlığını/ oyuna ve ironiye olan düşkünlüğünü/ yüzüne vurmak için ey hayat/ yıllarca üfledik/…/ parmak uçlarımız ve dudaklarımız/ çürüyüp gitmesin diye/ dağılıp gitmesin diye/ benimkiler yer altında/ seninkiler yer üstünde/ kıyamete kadar üfleyelim trompete/ üfleyelim ikimiz de.”

Medeniyete dönüş

Cazın Irmakları, caz ve blues'la ilgili bütün her şeyi yaklaşık 400 sayfa boyunca Cahit Koytak şiirinin müthiş ustalığıyla bize taşırken, aynı zamanda cazla kol kola giren ney tınılarına, Hira Dağı'nın ruhaniyetine, Charlie Chaplin'e de göndermelerde bulunuyor. Cazın, yani alttakilerin, yani yerlilerin saltanatına aralıyor sözcüklerin kapılarını.

Böylesine kapsamlı -ansiklopedik mi demek gerek- kitaplarla, böylesine birbirinden farklı şiir dünyasıyla yeni okumalar sunan, her kitabında şaşırtıcı bir ustalıkla yeni okurlar kazanan Koytak'ın mahareti sözcüklere giydirdiği anlamlar/ anlam katmanlarının yanı sıra şiirin imkanlarını kullanarak kadîm medeniyet/ler/e dönmemizi de sağlıyor.

“Cazın Tadı”nda, “caz mı babalık caz mı/ caz öyle bir av eti ki/ öyle bir kuş etidir ki/ asıl lezzetini/ doğanın mutfağından değil- aşçının elinden alır” der ve şöyle bitirir: “hem o kadar alır ki/ aşçının kattığı lezzetten/ etin kendi tadını unutursun.”

Kitap, 'ilk vuruşlar'la başlıyor. Bu bölümde blues şiirleri her şeyiyle yer alıyor. Lead Belly, Mamie Smith, Muddy Waters… Blues'in ermişleri için söylediği şiirler.

Şiirini genç ve diri tutuyor

Sonra 'cazın yaratılışı'. Cazın kıyıları, cazın ermişleri, caz ve şiir, cazın rengi, cazın kolları ve kanatları, ayinler ve caz ayinleri, caz ve metafizik, iyi caz ve iyi şiir için notlar… Caza dair ne varsa söylenmesi gereken, hepsi. Blues ve caz ansiklopedisi tıpkı…

Cahit Koytak, şiire hakkını veren 'cins adamlar'dan biri. Bu son kitabıyla da kanıtlıyor. Cazın izinden yürürken bile hikmet nehrinden ayrılmıyor. Övülen ve sevilen bir şiir söylüyor. Kendi gerçeğinden yola çıkarken, hayattan kopmuyor. Şiirini genç ve diri tutuyor. 'Kasmıyor', zorlamıyor kendini. Kalemi eline aldığında akıp gidiyor. Okurunu ara duraklarda düşünmeye, araştırmaya zorluyor. Cazın Irmakları'nda, Charlie Parker'dan söz ederken, Parker'in dünyasını bilmeye zorluyor okurunu. Duke Ellington'un şiirini söylerken, trompetten, kontrbastan, piyanodan, saksafondan, zenci hüznünden, peygamber sevgisinden, ney nağmesinden, ölümden, dirimden…

İşte şiir, işte Blues

Cahit Koytak, tıpkı 'hot caz' yapar gibi yazar. Doğaçlama üstadları gibi davranır ve kendi şiirini yazar. Ya da 'cuse', yani tamamen olgunlaşmıştır. Coleman Hawkins, Lester Young, Roy Eldridge, Glenn Miller gibi… Dört zamanlı yapısı nasıl belli bir süreden sonra dinleyene dans etme hissi veriyorsa, Koytak'ın şiirleri de ilk anda çarpıcı, değişik, şaşırtıcı bir selamlama ile karşılar okurunu. Ardından bir ırmak gibi akıp gider. Gürül gürül akıp gider sonuna kadar.

Louis Armstrong'un sözleri gibi:

“Bir öpücük ver hayallerimde yaratmak için/ ve benim hayalim bu öpücük üstünde gelişebilir/ sevgilim, bundan daha fazlasını sormam/ hayallerimde yaratmak için bir öpücük/ beni terk etmeden önce bir öpücük ver/ ve hayallerim aç kalbimi besler/ ayrılmadan önce bana bir şey bırak/ hayallerimde yaratmak için bir öpücük”

Kitabın sonlarında yer alan “Günün Sonuna Cazın Sonuna Yolun Sonuna Şarkı”, hem kitabın özeti, hem şiirin, hem şarkının:

“Ah, gün bitti, gün bitti/ göğün yelkenlisi geçip gitti/ kıyısından yüreklerimizin/ ruhlarımız da o yelkenlinin/ dümen izindeki köpükler gibi/ sönüp gidecek, sevgili okuyucu!/ ama biz gururlu ölümlüler/ ölümlü şairler, ölümlü müzisyenler/ gözyaşlarımızı akşamın ipeğiyle/ yüreğimizin sızlamalarını da/ dalgaların, martıların sesiyle/ örtüp gizleyeceğiz yine/ ve bırakıp gideceğiz burada/ bırakıp gideceğiz sana/ suları, köpükleri, martıları/ cazı, şiiri, oyunu, sahneyi/ ve oyunlar dolusu/ sahneler dolusu hüznü…”

Şiir ve usta. İkisi bir kez daha buluştu Cazın Irmakları'nda. Yıkanıp, paklanan kelimeler, onbinlerce kilometre uzaktan en yakınımıza, cazın hüznünden içimizdeki acılara… Ve kelimelerin sihirli dokunuşuyla oluşturulmuş muhteşem bir havuz. İşte şiir ve şair ve caz ve blues… Gürül gürül...

12 yıl önce