|

Cümle aya sultan olan oruç ayı geldi yine

Kaside formunda yazılmış olan Ramazaniyelerin en ünlüsü, Sabit'in, Baltacı Mehmed Paşa'ya sunduğu, 69 beyitten oluşan Ramazaniyye'sidir. Enderunlu Vasıf'ın Ramazaniyyesi ise, 90 beyittir ve bu konuda söylenmiş en uzun şiirdir. Nazım, Şeyh Galib, Nedim, Koca Ragıp Paşa, Nahifi ve Leyla Hanım'ın Ramazaniyyelerini de ilk elden anmak gerekir.

Sadık Yalsızuçanlar
00:00 - 25/07/2012 Çarşamba
Güncelleme: 22:11 - 24/07/2012 Salı
Yeni Şafak
Cümle aya sultan olan oruç ayı geldi yine
Cümle aya sultan olan oruç ayı geldi yine

Başlık, Aziz Mahmud Hüdayi'nin şeyhi Üftade Hazretlerinin bir nutkundan. Ramazan bir irfan sofrası, bir hikmet şölenidir. Ruhlara hikmet rüzgârından, irfan çiçeklerinden türlü kokular estirir, can şenliği başlatır. İnsan yiyip içmekten, nefsin tutku ve arzularından soyunarak ruhun kanatlarını açar, canı besleyen irfana, İlâhî Hakikat'in sırlarına açık ve hazır hale gelir. Dörtlük şöyle: "Dosttan atasın getiren/ Zulmetleri hep götüren/ Canlarda irfan bitiren/ Oruç ayı geldi yine."

Bu yalın ve samimi ilahide olduğu gibi, bütün bir geleneksel edebiyatımız (ki Divan, halk, tekke ve tasavvuf edebiyatımız buna dahildir) dinî-tasavvufî neşveyle yazılmış gazel, kaside, ilahi ve nefeslerle doludur. Bu bağlamda, Ramazan'ıngeleneksel edebiyatımızda üç ayrı formda kendisine ifade alanı bulduğunu görüyoruz : Ramazaniyeler, Ramazan ilahileri, Ramazan manileri.

Ramazannamelere ilişkin inceleme ve yayınları olan merhum Prof. Dr. Amil Çelebioğlu hocadan öğreniyoruz ki, Ramazan ve oruca ilişkin zengin bir edebiyat oluşmuştur. Kaside formunda yazılmış olan Ramazaniyelerin en ünlüsü, Sabit'in, Baltacı Mehmed Paşa'ya sunduğu, 69 beyitten oluşan Ramazaniyye'sidir. Enderunlu Vasıf'in Ramazaniyyesi ise, 90 beyittir ve bu konuda söylenmiş en uzun şiirdir. Nazım, Şeyh Galib, Nedim, Koca Ragıp Paşa, Nahifi ve Leyla hanımın Ramazaniyyelerini de ilk elden anmak gerekir. Keza, İsmail Hakkı Bursevi'nin, 'Merhaba'lı bir Ramazan şiiri vardır ki, oldukça arifane ve aşıkanedir.

Ramazana şairane övgü

Geleneksel edebiyatımızda, orucun çok-katlı anlam dünyasının sırlarını yansıtan çok sayıda örneğe rastlarız. Hece ya da aruzla yazılmış, kaside, koşma, gazel, ilahi ve benzeri türlerdeki bu eserlerde kutlu Ramazan ayı yüceltilir, övülür, gelişiyle yaşanan coşku dillendirilir, Ramazan'ın insanın ruhuna ve topluma estirdiği manevî rüzgâr çeşitli yönleri ve nitelikleriyle yansıtılır. Hemen her Divan'da mutlaka Ramazan'la ilgili bir manzume bulmak mümkündür.

"Benim bir bağım var/ Yılda gelir otuz okka üzümü/ Akını yersen haramdır/ Karasını yersen helaldir" biçiminde bilmeceleşen kutlu ayın metafiziksel nitelikleri, Nabi'nin Hayriyye'sinden Hz. Mevlânâ'nın Mesnevî'sine, Süleyman Nahifî'nin ikiyüz elli beyitten oluşan Faziletü's-Sıyam'ından Nedim'in kimi gazellerine, kendisini ifade imkânı bulmuştur. Kaside biçiminde kaleme alınmış olan 'Ramazanname'ler ise, mübarek Ramazan'ı özellikle konu alan özgün eserlerdir. Çelebioğlu hocanın neşri olan Ramazanname, Emir Mustafa'ya atfedilen böylesi teliflerdendir. Bölüm bölüm farklı zaman ve zeminlerde oluşmuş olan manilerin tedvini sayılabilecek olan eserde, bu manilerin söylendiği dönem ve mekânın özelliklerini görmek mümkündür. Hilalin görünmesiyle ilgili olarak halk "Guş et sedayı bu gece/ Et merhabayı bu gece/ Benim devletlü efendim/ Gördüler ayı bu gece" derken, sahurun coşkusu "Dualar okur dilleri/ Vakt-i sahur bülbülleri/ Hak-i pâye yüzler sürüp/ Geldi davulcu kulları" dizeleriyle dile gelir.

Ramazaniyelerin dışında, özellikle Divan şiirinde kutlu Ramazan ayı farklı veçheleriyle dile gelir. Nabi'nin oğluna yazdığı Hayriyye'sinde, 'orucun Cenab-ı Hakkın kullarına lütfu' olduğu belirtilir.

Tebrikname biçiminde yazdığı bir kasidesinde Divan şiirinin son dönem adlarından Enderunlu Fazıl şöyle der: "Hayr makdem ile geldi yine şehr-i gufran/ Ola sultan-ı kerem-kare mübarek Ramazan/ Öyle bir mah-ı mübarek ki melekler saf saf/ İyde dek aşk ile camileri eyler devran”

Nefslerin tezkiyesine ilişkin göz kamaştırıcı eseriyle Eşrefoğlu, Kutlu Ramazan'ın yılda bir kez 'şehri seyran eylediğinden' söz eder: "Yılda bir kez şehri seyran eyledin / Kendözün bu halka mihman eyledin / Sonra tavus gibi cevlan eyledin / Elveda ey mah-ı taban elveda."

insana konuk olan ay

Oruç ateşten korur. Orucun en değerli niteliği, kesinlikle ihlaslı bir eylem olmasındandır. Çünkü oruçta ihlası kıracak en küçük bir açık kapı yoktur. Allah için yemeden içmeden, nefsin arzularından ve duyularımızın şerrinden kurtuluruz. Bunun gizli açık ihlas dışı bir boyutu sözkonusu olamaz. Sadece Allah buyurduğu için yemeyiz içmeyiz, duyularımızı korur ve dünya ile ilişkilerimizi askıya alırız. Bu sırdandır ki orucun manevî değeri yüksektir ve armağanı bizatihi Allah'ça ödenir. "Hazret'e bizden şikayet eyleme / Ayıbımız çoktur hakaret eyleme / Eşrefoğlu'na melamet eyleme / Elveda ey mah-ı taban elveda."

İrfan semasının yıldızları saymakla bitmez. Girişte andığım Şeyh Üftade de bunlardan biridir ve bir ilahisinde kutlu Ramazan'ı Allah'ın övdüğü ay olarak niteler:

"Kur'ân'da Allah övdüğü / Cümle nebiler sevdiği / Ümmete Allah verdiği / Oruç ayı geldi yine."

Oruç, bütün semavî dinlerde vardır. Namaz gibi oruç da dem'den (a.s.) bu yana tüm semavî öğretilerde yapılagelmiştir. Bazı formları farklı da olsa ya da bugün bozulmuş biçimde sürüyor da olsa, orucun bütün din müntesiplerince ifa edildiğini biliyoruz.

"Cümle aya sultan olan / Dertlilere derman olan / Hakk'tan bize ihsan olan / Oruç ayı geldi yine."

Dert'ten kasıt, manevî beladır. Günahtır, kirdir, Hakk'tan savrulmadır, İlâhî Hakikat'in kıyılarına vurmaktır. Oruç gelir ve derler toparlar bizi, ayağa kaldırır, kalbimizi temizler, 'yere göğe sığmayan kalbimize sığan' Cenab-ı Hakkın konukluğuna hazır hale getirir. Bu kalkış ve derlenme oruçla gerçekleşir ki, o da derdimizin dermanı ve Hakkın ihsanı, bağışıdır.

"Sâliklere kuvvet olan / riflere izzet olan / Mü'minlere cennet olan / Oruç ayı geldi yine."

Oruç, manevî yolculukta güçtür, izzettir ve inanmış kullar için cennettir. Cennetten kasıt, günahtan ve dünyadan arınmış olmaktır. Orada hikmet ve kudret nitelikleriyle tecelli etmektedir Yaratıcı. Kudret mahallidir oruç. Oruç bir tür manevî ölüm halidir ki, insanın bu hali, günah işlemeye kabiliyetsiz, sakin ve kendisini tümüyle ALLAH'ın kudret eline teslim etmiş meyyite benzer. Bu manevî bir cennette bulunmaktır. İnsan, Şeyh Galib'in buyurduğu gibi, 'takdirini terkedip, Allah'ın takdirine' kendisini bırakınca cennete ehil bir hal kazanır. Bu giydiği yeni göynek, insanın tam teslimiyet halidir. İslâm teslim olmaktır. Nefsini teslim etmeyen ödülü teslim alamaz.

"Aydın eden gönülleri / Mesrur eden mü'minleri / Mamur eden mescitleri / Oruç ayı geldi yine."

Oruçla gönüller ışır, mü'minler sevinir, mescitler dirilir.

Üftade Hazretleri gibi, Erzurumlu İbrahim Hakkı da, kutlu Ramazan'ın gönül gözünü açtığından söz eder:

"Savm ile ten ü canı pak eyle yeme nanı / Dolsun mey-i ruhani ta mest ola hep ecza."

(Oruçla bedenini ve ruhunu arıt. Fazla yeme. Böylece varlığının zerreleri manevî bir şarapla sarhoş olsun, gönül gözün açılsın.)



12 yıl önce