|

Deliler, veliler ve dâhiler

Edebiyat ve Delilik'in önemli tespitlerinden biri İslam'daki deli algısının, roman ve hikâyemizde inşa edilen deli karakterleriyle doğrudan bir bağının olmamasıdır. Batı'da delilik ve dâhilik arasında kurulan bağın, İslam toplumlarında delilik ve velilik arasında kurulduğunu dile getiren Mehmet Narlı, Türkiye modernleşmesinin kendisini hissettirdiği yıllara kadar delilerin hikmet ve kerametlerini anlatan sayısız hikâyenin yazıldığını vurgulamaktadır.

Yakup Öztürk
00:00 - 14/11/2013 Perşembe
Güncelleme: 15:22 - 14/11/2013 Perşembe
Yeni Şafak
Deliler, veliler ve dâhiler
Deliler, veliler ve dâhiler

Şair-akademisyen Mehmet Narlı, son akademik çalışması Şiir ve Mekân'ın ardından Edebiyat ve Delilik adını verdiği kitabını okurla buluşturdu. İlk olarak Orhan Kemal'in romanlarını hacimli bir eserle inceleyen Mehmet Narlı, Tanzimat sonrası Türk edebiyatını kapsayan çok sayıda makale, değini ve eleştiri yazıları kaleme almış, Roman Ne Anlatır, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri gibi kitaplarının yanı sıra, farklı akademik çevrelerden ilim adamlarıyla müştereken yazdığı Cumhuriyet sonrası Türk şiirini ele alan kitapları da bulunmaktadır. Özellikle Şiir ve Mekân (Hece) adıyla yayımlanan eserinde mekânın tipolojisini ve canlı bir organizma olarak Türk şiirinde nasıl yer ettiğini gösteren eseri bugün, mekân okumaları yapmak isteyenlerin müracaatta tereddüt etmeyecekleri bir çalışma olarak değerlendirilebilir. Orhan Kemal'in Romanları Üzerine Bir İnceleme adıyla çıkan eseri (Kültür Bakanlığı Yayınları) Narlı'nın doktora tezinin yayımlanmış hâlidir. Orhan Kemal gibi Türk romanının kavî isimlerinden biri üzerine yazılan bu eser, Orhan Kemal'le paralel okumalar yapılması durumunda asıl kıymetini ortaya çıkaracak özelliktedir.

Mehmet Narlı, bu önemli eserlerine bir yenisini geçtiğimiz ayın ilk günlerinde Edebiyat ve Delilik'i (Akçağ) ekledi. Eser, Narlı'nın şiiri üzerine olan çalışmalarının dışında Türk romanı ve hikâyesini mesele edinmekte. Roman ve hikâyemizde olayın omurgasına tesir edebilecek güçte deli ya da delilik durumlarını tespit eden Narlı, Tanzimat'tan günümüze yetmişi aşkın eser üzerinden yorumlarda bulunuyor. Bunlar arasında Tanpınar, Peyami Safa, Oğuz Atay, İhsan Oktay Anar, Mustafa Kutlu, Adalet Ağaoğlu gibi edebiyatımızın sınırlarını tayin eden pek çok isim bulunmakta.

Mehmet Narlı, Edebiyat ve Delilik'e, deli/mecnun/meczup kavramlarına açıklık getirerek başlıyor. Ardından İslam ve Hıristiyanlığın deliye bakışını ele alan Narlı, sözü modern dönemlere, kendi tabiriyle psikiyatri çağına getiriyor. Entelektüel Düzlemde Delilik, Kuramsal Düzlemde Delilik, Deliliğin Postmodern Kurgusu, Delirme Sürecinin Fantastik Kurgusu, Rüyalarda Delilik, Dünya Bir Deliler Evi Ya da Herkes Deli, Gerçeğin İfadesi İçin: Delidir Ne Yapsa Yeridir, Delidolular, Delilik/Velilik Bağlamında, Çocukların Delileri Çocukça Deliler, Lanetlenmiş Kadınlar/Deli Anneler Deli Çocuklar, Aşağılanmalar/Suçluluklar/Çeşitli Travmalar/Takıntılar Bağlamında Deli, Deliliğin Çeşitli Türleri/Biçimleri, Hatıralarda Deliler başlıklarına ayrılan kitap, buradan da anlaşılacağı üzere okuruna yoğun bir okuma serüveni sunuyor.

Deliliğin Dört Hâli

Mehmet Narlı, Türk roman ve hikâyesinde deli ve delilik durumunun dört temel hâli olduğundan bahsediyor. 'Akıllı' yazarın delileri gözlemleyip, onların hâl ve tavırlarını hayal süzgecinden geçirerek anlatısına çekmesi birinci durum. İkinci durum, yazarın hayat serüveninin deliliğe aşina olmasıdır. Narlı'nın, bu grup yazarlar için 'Aslında kendi ötekiliğinin ve aykırılığının farklı görüntüleridir.' yorumunu yapması önemlidir. Üçüncü gruptaki metin öncekilerden yapı ve muhteva açısından farklılık gösterir. Kurgu ve anlatım dili diğer metinlerden ayrılarak tekillik ve çoğulluk çatışması yaşar. Sağlıklı bir bilincin olmadığı bu türden kurgulardaki ruh gecişkenliği yazarın elinde metnin tabiatına yerleştirilir. Son grupta ise deli ve delilik bir gerçeklik parçası olarak inşa edilir. Narlı, bu grup için 'Anlatının merkez stratejisi içinde kurgu ve söylemi etkileyecek bir ağırlığı yoktur ama objektifin merceğine o da düşmektedir.' der.

Roman ve hikâyelerdeki deli ve delilik durumlarının metinde nasıl bir işleve sahip olduğunun belirlenebilmesi için kurgusal, söylemsel ve tematik yapılara bakmak gerektiğini ifade eden Mehmet Narlı, kurgusal yapıda deliliğin çatışma kaynağı olduğunu ve mekân-zaman-insan arasında gerilim meydana getiren bir işlevi yüklendiğini gösterir. Söylemsel yapıda ise gerçeklik algısının 'sorunlu' olduğunu ifade etmek için hayal ve halüsinasyonun içiçe geçtiği bir dile kaynaklık etmesinden söz açar. Son olarak tematik yapı, sosyal, kültürel ve psikiyatrik eleştirilere araç olarak gösterilir.

Edebiyatımızda deliliğin önemli bir kısmının entelektüel düzlemde kurulduğunu ifade eden Mehmet Narlı, deliliği bu çerçevede ele alan yazarların 'Türkiye'nin modernleşme sürecindeki değişimlerini, kopuşlarını ve geriye savruluşlarını, her alandaki ikiliklerini düşünen, tartışan entelektüeller' olduğunu tespit etmesi Edebiyat ve Delilik'in dikkatle üzerinde durulması gereken iddiasıdır. Kitabın mahiyetine bu değini vasıtasıyla daha kolay nüfuz etmek isteyenler için Narlı'nın şu satırlarına dikkat kesilmemiz yerinde olacaktır. Modern çağla beraber ortaya çıkan psikiyatrinin tek boyutlu olduğunu ifade eden Narlı, edebiyat ve delilik arasında bir bağ kurarak, delinin edebiyat gibi gerçek karşısında parçalı bir bakışa sahip olduğunu dile getirmektedir.

'Özellikle 1950'lerden sonraki modernist aşamada, deneyselliğin ve olgusal gerçekliğin kesinlikler alanı yıkılmaya başlar. Entelektüel yazarların, topluma rağmen kurmak istedikleri bilinç düzleminin yıkılması bir hayal kırıklığıdır.

Roman ve öyküde, delilik dilinin oluşmaya başladığı yer de tam burasıdır. Delilik dili, konuşabilmenin bir imkânı, olan biteni anlamanın bir ihtimali olarak kendini gösterecektir. Roman ve öyküde deliliğin, kuramsal ve felsefi bir düzlemde kendini tartıştığı da görülmektedir. Bu düzlemde yazarın, edebiyatın diliyle, kendi deliliğini yayarak meşrulaştırmak istediğini söyleyebiliriz. Delilik de kendini, yaşantılar, çatışmalar içinde deneyimlemekte, gözetlemekte, kendini tanıma imkânlarını yoklamaktadır. Çünkü delinin, deliliğini, psikiyatri kliniklerinde tartışma imkânı yoktur. Sanat, deliliğin kendini anlatması için psikiyatriden daha risksiz, daha toleranslı imkânlar sunabilmektedir. Çeşitli deliliklerden muzdarip birçok yazarın tedavi görmek yerine resim yapmayı, yazmayı tercih ettiği bilinmektedir. Deli de, edebiyat gibi gerçeğe sayısız ayrı açıdan bakma yeteneğine sahip. Hâlbuki bilim veya psikiyatri, akıllıların dünyasıdır ve akıllıların dünyaları genellikle tek boyutludur.'

Fantastik deli

'Görsel veya simgesel bir delilik dili kurulmadan, delinin dünyası ile fantezinin dünyası buluşamaz.' diyen Mehmet Narlı, delilik ve fantastiğin buluşabileceği mecralardan birinin de edebiyat olduğunu dile getirir. Onat Bahadır'ın Deliliği Beklerken adlı eseri fantastik ve deli bahsinde ele alınan tek eserdir. Rüyalar da deliliğin kendi dilini konuşabildiği bir biçim olarak Edebiyat ve Delilik'te söz konusu edilen olgulardandır. Hayal ve halüsinasyonla iç içe girmiş olarak yer alan rüya, özellikle Tanpınar'ın eserleri ve Samet Ağaoğlu'nun Bir Hastanın Rüyaları üzerinden değerlendirilir.

Dünyanın bir deliler evi olduğuna dair kanaatin pek çok roman ve hikâyede vurgulandığını hatırlatan Mehmet Narlı aynı zamanda, 'İslam kültürünün mecaz ve metafor varlığı, dünyanın misafirhane oluşunun; iki kapılı bir han oluşunun anlamlarını duyurur: Bir uyarı, bir sınama için başlatılan yolculuğun konaklama yeridir dünya.' der. Fakat edebî metinlerdeki deliliğin geleneğin metaforlar dünyasına hapsedilemeyeceğine de dikkati çeker. Narlı bunun neden mümkün olamayacağına da açıklık getirir: 'Çünkü metinlerin çoğunda kişiler, dünyanın zevklerine, gözlerini ve kalbini kapatıp, aşka veya vahdete yöneldikleri için değil; dünyanın anlamsızlığına saplandıkları, birbirinin kurdu oldukları, her biri bir diğerini deli sandığı için delidirler.'

Kimi metinler de deliliğin 'hatası affedilebilir' olmasını kullanırlar. 'Delidir ne yapsa yeridir' atasözünün verdiği genişlik yazarların kurguya sızdırdıkları delilik hâlleriyle toplumsal eleştiride bir vasıta olarak değerlendirilir.

İslam kültüründe deli algısı

Edebiyat ve Delilik'in önemli tespitlerinden biri de İslam'daki deli algısının, roman ve hikâyemizde inşa edilen deli karakterleriyle doğrudan bir bağının olmamasıdır. Batı'da delilik ve dâhilik arasında kurulan bağın, İslam toplumlarında delilik ve velilik arasında kurulduğunu dile getiren Mehmet Narlı, Türkiye modernleşmesinin kendisini enikonu hissettirdiği yıllara kadar delilerin hikmet ve kerametlerini anlatan sayısız hikâyenin yazıldığını vurgulamakta, 'Açıkça ortadadır ki roman ve öykümüz, deliliği neredeyse bütünüyle modern psikiyatrik düzlemde algılamış ve işlemiştir.' demektedir. Roman ve hikâyenin (Narlı Hoca 'öykü' diyor) modern bir tür olmasının bunu açıklayabileceğini söyleyen Narlı, modern edebiyatın ontolojik olarak kendisini vareden düşünce sistemlerine hizmet ettiğini düşünmektedir.

Çocukluk ve delilik ilişkisini de edebî eserlerde gözlemleyen Mehmet Narlı, 'Sosyal hayatın içinde, çocukla deli arasındaki ilişkinin, erişkinle deli arasındaki ilişkiden oldukça farklı olduğu, delilerin, büyüklerin dünyasına kapandıkları kadar çocuklara kapanmadıkları; çocukların da delilere, büyüklerden daha farklı ilgi duydukları rahatlıkla gözlemlenebildiğini' düşünmektedir. Genel toplum yapısının dışına çıkanlara 'çocuk musun' ya da 'deli misin' denilirken aslında iki ifadede de bir durumun kastedildiği vurgulanmaktadır. 'Çocuklarla deliler, aynı masuniyet, müsamaha hatta ehliyetsizlik alanlarında dururlar' diyen Narlı, hiçbir yetişkinin delilerle çocuklarınki gibi ilişki kuramayacağını hatırlatması bu açıdan önemlidir.

400 sayfayı aşkın bu önemli eser, edebiyat kavramıyla birlikte anılan sayısız terkibin soğukluğunu yıkan, edebiyat ve delilik kavramları yan yana bir okumaya tabi tutulsaydı karşımıza nasıl bir eser çıkardı sorusuna somut bir örnek olarak karşımızda durmaktadır. Bütün edebiyat araştırmalarında olduğu gibi tespit edilen eserlerin yazarın doğrudan inisiyatifine kaldığını baştan ifade eden Narlı, gözden kaçmış, kurguya doğrudan müdahale edebilen 'deli romanı' ve hikâyelerinin de kendisine hatırlatılmasından memnuniyet duyacağını söylemektedir.

Kitabın künyesi:

Edebiyat ve Delilik

Prof. Dr. Mehmet Narlı

Akçağ Yayınları

368 Sayfa

2013

10 yıl önce