|

Doğu ve Batı'nın büyük karşılaşması

'İslam'da Modernleşme' adlı kitabında yazar Bedri Gencer, modernleşme konusunu Batı/Doğu karşılaştırması bakımından ele alıyor. Gencer, yazdığı kitapta meselenin çözümünden çok okuyucuyu, sorunun kaynağına doğru önemli bir yolculuğa çıkarıyor.

Mahmut Bıyıklı
00:00 - 18/08/2013 Pazar
Güncelleme: 14:44 - 18/08/2013 Pazar
Yeni Şafak
Doğu ve Batı'nın büyük karşılaşması
Doğu ve Batı'nın büyük karşılaşması

İslam'da Modernleşme, 895 sayfalık kemiyeti ve keyfiyetiyle devasa bir eser. Yazar, eserinin hedefini 'İslam dünyasının problemlerini çözmekten ziyade, bu problemlerin kaynağına inerek neler olduğunu tesbit etmek' olarak tanımlıyor. Kitabın bütünde gördüğümüz İslam dünyasının yaşadığı buhranın özünde bilgiden ziyade ahlak ve irade eksikliğinin yattığına dair delilli yorumlar, yüksek bir farkındalık geliştirmemize yardımcı oluyor. Dolayısıyla zihnimiz, problemin çözümüne dair cevaplar bulma konusunda pratik bir ivme kazanıyor. Nitekim 'Türkiye merkezli İslam dünyasının nasıl bir istikamet edinmesi' hayati sorusuna cevap aranırken kurulan 'Türkiye'nin kaderi, İslam dünyasının kaderi demektir' gibi önermeler, kitabın sadece tesbit noktasında kalmadığını da açıkça gösteriyor.

Eserin hedefi, İslam dünyasının yaşadığı buhranın kaynağına inmek ise, ana tezi de, İslam dünyasının geçirdiği derin dönüşümün, ancak Batılı modernleşme sürecine nüfuz edilerek kavranabileceği düşüncesiyle gelen modern Batı/Doğu mukayesesinin gereği ki çalışma boyunca bu karşılaştırmanın, Şerif Mardin'in de tavzih ettiği gibi üçlü bir mantıkla yerine getirildiğini görüyoruz.

qSekülerleşme dediğimiz, dinin dış mihraklar eliyle dönüştürülmesi

qBatılı ve İslami modernizmin paralel ve zıt dinamikleri

qModern Batı'nın Mısır-merkezli İslam yorumu ve Türk İslamı

Aslında ilk iki mukayese zincirini birlikte ele almak da mümkün. Yaygın tabiriyle 'Üç İbrahimî din'in modernleşme dinamikleri ortak olmasına rağmen modernleşme tarzlarındaki farklılık, fikri zıtlıklar olarak kendini gösteriyor. Esas vurucu açılımlar ise, tesbitin üçüncü ayağının bakış açımızı kökten esneten damarına bağlı olarak genişleyerek yerini alıyor.

KAPSAMLI VE İDDİALI KİTAP

Türkiye'nin merkezine yerleştirildiği İslam dünyasının nereden gelip nereye gittiği konusunda geniş bir bakış açısı ediniyoruz kitabın sayfaları arasında.Kitap; Sosyoloji, İktisat Tarihi, Siyaset Bilimi, İnsan ve Toplum Bilimleri gibi farklı ilim dallarının metotlarını bir arada harmanlayabilen bir müktesebat derinliğine sahip. Burası önemli; çünkü eser bir İlahiyat çalışması değil, sosyolojik bir araştırma. Dolayısıyla kendisine yöneltilmiş tenkitleri de bu açıdan baktığımızda hak etmiyor. Kul işi her çalışmanın elbette belli bir hikmete mebni eksikleri olacaktır. 'Beşer şaşar' ilkesi olmasa beşer kulluk çizgisini korumakta çok zorlanırdı herhalde. Bir tenkidin en önemli özelliği, itidalli ve nezih olması. Bağcı dövmek için yapılan eleştiriler bir gün sahibini de bulur ve sobeler. Eskiden bir ilmi tahsil etmenin olmazsa olmaz şartı, karşısındakinin hatasını gördüğünde yüzü kızaracak bir irfan, haya ve vicdana sahip olmakmış. Şimdi ilimler, kusur bulmak için tahsil ediliyor. Burada belki şu husus dile getirilmeli: 'Batı'nın kendi meşrebine uygun olarak benimsediği 'medeniyet olarak Arap İslamı'na karşı 'din olarak Türk İslamı'nı nasıl ötekileştirdiği meselesi, 1965li yıllarda Prof.Dr. Osman Turan'ın Selçuklu Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti kitabının 8. bölümü olan 'Türk İslam Medeniyetinin İnkişafı ve İnhitatı' bölümünde zengin kaynaklar eşliğinde dile getirilmiştir. Meşhur Alman müsteşriki Th. Nöldeke ile Fransız E.Renan, İslam medeniyetinin inhitatında Selçuklularla başlayan Türk hakimiyetini birinci derecede amil görüyordu. Nöldeke şöyle diyordu: 'Orta Asya'da Samanilerin yıkılıp Türklerin onların ülkelerine ve İslam dünyasına hakim olmaları bir 'felaket' ve hatta bütün cihan tarihinde birinci derecede bir bela ve musıbettir' Orta Asya tarihinin en salahiyetli mütehassısı Rus alimi W. Barthold'un tezkiyesine kadar bu hükümler revaç bulmuştur. Dolayısıyla sayın Bedri Gencer'den çok önce de bu kaziyeler üzerinde durulmuş ve gerekli cevaplar verilmiştir. Edebiyat sahasında bile 'Akif İslam dininin, Yahya Kemal İslam medeniyetinin şairidir' gibi ayrımcı bir mantık üzerinden bu tarz tartışmalar kendine yer bulabilmiştir. Burada 'din olarak Türk İslamı' ibaresi, kitap hakkındaki tenkitlerde dile getirildiği üzere asr-ı saadet dışında bir İslam anlayışına değil, bilakis İslam'ın tasavvufi vechesini de derinlemesine olarak içselleştirmiş ve 'vesileler'e tutunmuş bir milletin, dinini bu sağlam temeller üzerine şekillendirmesinden kaynaklanan bir 'klas duruş'u ifade ediyor.

Yazar kitabını 'kapsamlı ve iddialı' olarak tarif ediyor. Doğrudur… Bu iddiaları olan bir kitap. Sadece Abduh ve Efgani çerçevesindeki isabetli bölüm üzerinde bile ayrı bir yazı kaleme alınabilir. Özetle bu sosyolojik me'hazlı devasa eser diyor ki: 'Anadamar İslam düşüncesini, sömürge mirasıyla malül Kutub, Mevdudi gibi düşünürler temsil edemez. Ancak Osmanlı gibi İslam'ı kesintisiz ve dinamik olarak yaşayan toplulukların aydınları temsil eder.'

Bu cümleler, bilginin ve yaşanmışlığın yerleşikleştirdiği bir güven ve isabet taşıyor içinde. Türkiyeli bir Müslüman aydın tarafından telaffuz edilmesi bile uzun zaman almış önemli hükümler taşıyor. Millet olarak maruz kaldığımız 'kültürel sömürgecilik' çengelinden boynumuzu ve aklımızı kurtarıp bu dinamik ekseni tutturabilir miyiz? Bunun mücadelesini veren, örnek duruş sahibi 'zülcenaheyn' aydınlarımız elhamdülillah var. Bu sarsıcı krizi atlatmamız için bu kabil eserlerin hüsn-i kabul görerek eylem diline çevrilerek çoğalması en büyük dileğimiz. Bu içerde ve dışarıda ayak izlerini çoktan belli etmeye başlayan 'görüş' bütün insanlığın kaderi için bir talihlilik anlamına geliyor. Burada, reddedilmesi değil, kucak açılması gereken, mes'uliyetli bir duruştan bahsediliyor. Dileriz bu şuura hizmet edecek ilmi müktesebatımız gün günden derinleşir ve ilim camialarını laf ü güzah mahalleri olmaktan arındırır.

Şerif Mardin'in 'Türk sosyal bilimi ve dünya modern İslam literatüründe çığır açan kitap' olarak vasfettiği bu özgün ve özgür çalışma, ciddi okuma gerektiren abidevi eser. Dizindeki atıflara ve kaynakçanın derin zenginliğinin de işaret ettiği gibi geniş bir entelektüel yelpazeye sahip. Kanaatimiz odur ki eser, 'devletlü olma bilgisi'den bahseden bir Kutadgu Bilig gibi modernist perspektif çengelinden sıyrılmış, günceli ana gündem ışığında yorumlama yönüyle bir siyasetname olarak, siyaset ve kültür 'ulema'sının başvuru kaynağı olabilecek nitelikte.

Kitabın Künyesi:

İslam'da

Modernleşme

Bedri Gencer

Doğubatı Yayınları

2012

895 sayfa

11 yıl önce