|

Düşeş'te ev savaşları

Güzide Ertürk'ün doğum tarihini bilmesek, bu öykülerin orta yaşlardaki bir yazarın metinleri olduğunu düşünebiliriz. Çünkü öykülerde kullanılan dil oturmuş ve bazı kurgu tercihleri dışında hiç savrulmuyor

Işık Yanar
00:00 - 9/02/2011 Çarşamba
Güncelleme: 23:12 - 7/02/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
Düşeş'te ev savaşları
Düşeş'te ev savaşları

Geçtiğimiz yıl yayınlanan öykü kitapları arasında, dikkati çeken isimlerin başında Düşeş adlı öykü kitabı yer alıyor. Kitaptaki öyküler arasında, bütünlük gözlemek zor ve öykülerin ele aldığı zaman dilimleri arasında da ciddi farklar bulunmakta. Bunun genç bir yazarın ilk kitabından kaynaklandığını ve öykü kültürüne vakıf olarak çeşitli biçimlerde denemeler yaptığını söylenebilir. Ama diğer taraftan, yazarın doğum tarihini bilmesek, bu öykülerin orta yaşlardaki bir yazarın metinleri olduğunu düşünebiliriz. Çünkü öykülerde kullanılan dil oturmuş ve bazı kurgu tercihleri dışında hiç savrulmuyor.

Tahminimizin ötesinde imgeler

Öykülerde ben anlatıcının ağırlığı hissediliyor. Bu ağırlık, kadınların ruh hallerini betimlemek noktasında çok önemli görevler üstlenir; hatta bazı öykülerin kurgusunun tamamen ona yaslandığını belirtilebilir. Kahramanların yaşadığı ruhsal gel-gitler, hem öykülerin atmosferini güçlendirir hem de finaller okurun zihninde hayata dair tahminimizin ötesinde imgeler kurar. Bazı öyküleri incelersek, Leziz Bir Vespo Crabro öyküsünde, rejim yapan bir kadının yaşadığı biraz eğlenceli biraz sıkıntılı bir durum anlatılır. Özellikle gerçekliğin bir genç bir kadının hayatına bazı simgeler yoluyla girişine tanık oluruz. Daha önemlisi, bireyin kendi kararlarını uygulamak için hayali düşmanlar nasıl kurguladığını ve onu nasıl yendiğini gözlemleriz. Kar Rüzgarı adlı öykü ise kitaptaki en başarılı öykülerden birisidir. Kadın ve erkek arasındaki ev savaşlarını, kadın cephesinden çok iyi bir şekilde anlatır. Bu başarıyı, Son Dakika Penaltı aldı öyküsünde ise erkek cephesinden anlatarak da gösterir. Ama girişte de belirttiğim gibi kitapta bu öykülerin dışında, Halil, Sarı Kız'ın Defteri, Düşeş gibi fazla derinleşmeyen öykülerde mevcuttur.

Ertürk'ün önünde birkaç yol beliriyor

Buradan yola çıkarak Düşeş'i değerlendirirsek, Güzide Ertürk'ün önünde birkaç yol beliriyor: Bunlardan birincisi, daha fazla tarih kitabı okuyarak Halil gibi öyküler yazacak, belli bir sosyal tabakanın diline ve yaşayış tarzına yaslanarak Düşeş, Kukla Hüsnü gibi öykülere yönelecek ya da bu ikisini bir kenara bırakarak, çok başarılı bir şekilde ele alabildiği insanların ruh hallerini, yine çok güzel bir şekilde oluşturduğu kurgu içerisinde eritecek. Çünkü uzadıkça öykülerde atmosfer problemi gözleniyor. Özellikle nispeten daha uzun öykülerinin büyük çoğunluğunun bitişi kurgulanmamış gibi; diğer taraftan zaman ve mekan da çok hızlı değişiklikler oluyor. Bu hızlı değişim neticesinde, bazı kişiler, bir anda ortaya çıkıp sonra yeniden aynı hızla yok olabiliyor ya da kişilere bağlı olarak değişim göstermesi gereken yerlerde hiçbir fark gözlenemiyor. Örneğin annesiyle yaşayan bir genç kızın üzerindeki denetim hissedilmesi gereken bir şey gibi sunulurken ilerleyen sayfalarda aynı genç kızın yalnız yaşadığı izlenimine kapılıyorsunuz.

Kendi kuşağının öykücüleriyle karşılaştırarak değerlendirirsek, genel olarak öykülerinde okurun bir izlek tutturması açısından, tahkiye dilinde herhangi bir problem görünmüyor; bu yönüyle ve ruhsal betimlemeleri çok derinleşmeden ama bu derinliği hissettirecek bazı finallerle vermesi bakımından farklı bir yerde durduğunu söylemek gerekiyor.


13 yıl önce