|

"Esrâr-ı nazmı şerhedemez akl-ı dünyevî"

Yaklaşık iki yıl önce okurla buluşan Okuma Biçimleri, yarım asır evvel yayınlanmış olsaydı, içindeki kışkırtıcı sorular, bazı konularda verilen yargılar, söylenen sav sözler, birbirinden ilginç konu başlıkları günlerce tartışılabilirdi

Turan Karataş
00:00 - 11/01/2012 Çarşamba
Güncelleme: 23:33 - 10/01/2012 Salı
Yeni Şafak
"Esrâr-ı nazmı şerhedemez akl-ı dünyevî"
"Esrâr-ı nazmı şerhedemez akl-ı dünyevî"

Yayımlanışının üstünden iki yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen, Hilmi Yavuz'un Okuma Biçimleri (İstanbul: Timaş Y., Şubat 2010) kitabı, edebiyat ortamlarında beklediğim karşılığı bulmadı. Konunun uzmanlarınca üzerinde durulmadı; kitapta ortaya konan görüşler, belirlemeler, iddialar enine boyuna tartışılmadı. Gerçi kitaptaki yazılar, daha önce bir gazetede yayımlanmıştı, ama ne olursa olsun, bir kitap bütünlüğü içinde ilk kez okurun huzuruna çıkıyordu. Muhtemelen yarım asır evvel olsaydı, böyle bir kitabın yayımlanışı, içindeki kışkırtıcı sorular, bazı konularda verilen yargılar, söylenen sav sözler, birbirinden ilginç konu başlıkları günlerce tartışılabilirdi.

Şiir ve satış

Söz gelimi, Dağlarca'nın şiiri için düşülen 'aykırı notlar', Yahya Kemal'in rindliği ve melâmet anlayışı, şiirin okunuşu (inşâd), şairlerin kadınları, şiir ve satış, felsefenin şiir üzerindeki tahakkümü çevresinde genişleyen tartışmalar olurdu, belki yazı savaşları başlayabilirdi. Bunlar olmadı. Artık alıştığımız üzere birkaç tanıtma yazısı, belki yazarla yapılan bir söyleşi yayımlandı kitap eklerinde. Gördüğüm kadarıyla, bir de, Sezai Karakoç'un şiirine yaklaşımından dolayı Hilmi Yavuz'u olumsuz eleştiren bir mi iki mi yazı çıktı. (Bu bahiste ben de birkaç söz etmek istiyorum ileriki satırlarda.) Böyle bir girişi yaparken bu tür ciddi inceleme, yorumlama, okuma denemelerinin Türkiye'de hâlihazırda kaç okurun ilgisine mazhar olabileceğini de unutmuş değilim.

Peki, Hilmi Yavuz'un kitabındaki yazılara, kendisinin "şiire ilişkin okumalar" ana başlığı altında bir araya getirdiği yazılara yakından baktığımızda neler görüyoruz? Kitabın ilk 10 yazısında, şiir eleştirisi bağlamında Batı'daki okuma kuramlarını özetliyor yazar, bunlara uygun örnek okumalar yapıyor. Okuma biçimleriyle neyi kast ediyor Hilmi Yavuz; "bir edebî metnin okunma, yorumlanma ve anlamlandırılma biçimlerini…" Bir metnin farklı amaçlarla, nazarlarla; müellifin deyişiyle 'farklı bağlamlarda' okunabileceğini biliyoruz. Yazar, metin, okur merkezli okumalar yanında, bilimsel hatta ideolojik kuramlar doğrultusunda okumalar, şimdiye kadar yapılanlar arasındadır.

Yazar merkezli okumalarda, aslolan 'yazarın niyeti'ni ortaya çıkarmak olsa da, Gadamer'in haklı deyişiyle, "daima, metnin anlamı yazarının [niyetini] aşar." Ben birkaç kelime ilaveyle şöyle bir yargıyı da ortaya koymak isterim, yazarının niyetini aşan, başka katmanlara ulaşan metinler, edebî değeri yüksek olan metinlerdir. Az evvelki tespitine bütünüyle iştirak ettiğimiz Gadamer, aynı bahiste, her bir rüknünü kuşkuyla karşılayacağımız şu iki cümleyi de söyler: "Eğer ön yargılarımız yoksa yani taraflı değilsek, bir metinden ne elde etmek istediğimizi bilmiyorsak, başlangıçta, metne nasıl yaklaşacağımıza ilişkin bir yönteme sahip değiliz demektir. Ön yargılar, anlamanın ön koşullarıdır." (s. 18) Yeri gelmişken diyeceğimizi diyelim. Hilmi Yavuz, sanki Gadamer'in bu savını doğrulamak istercesine, Sezai Karakoç'un "Sürgün Ülküden Başkentler Başkentine" şiirinin 4. kısmını bir okumaya tâbi tutmuş. Kötü niyetli olduğunu niye düşünelim? Her halde, bir yöntemi esas alarak örnek bir okuma yapmak istemiştir. Belki de, bazı metinlerin, onların duyarlığına çok uzak kuramlarla okunabileceğini göstermek niyetindedir. Ne var, benzetme yerindeyse, yanlış ata yanlış eğer vurulmuştur. Yoksa, 86 dizelik bir metnin sadece 7 dizesini öne çıkararak, onlardan hareketle bir sonuca varılamayacağını Hilmi Yavuz benden daha iyi bilir.

Hakkı teslim edelim

Bu bahisten uzaklaşmadan, yazarın iki okuma denemesinin hakkını teslim edelim. Metin merkezli okuma denemesinde Oktay Rıfat'ın "1509 Depremi" şiirini şahane bir çözümlemeyle önümüze sermektedir. Yine aynı şekilde, Tanpınar'a ait metin parçalarını psikanalist eleştiri yöntemiyle okumaya tâbi tutarak sürükleyici bir yazı çerçevesinde, birbirinden şaşırtıcı tespitlerle mühim bir sonuca ulaşıyor yazar: "Tanpınar: Yahya Kemal'in Ephebe'si".

Peki, aynı Hilmi Yavuz, Sezai Karakoç metninde niçin aynı parlak sonuca varamadı. Bir kere şunda anlaşmak gerekmez mi: Her metin, her okuma kuramına ya da yöntemine elverişli değildir. Metnin dış ve derin yapısı, özü, ona uygun bir yöntemle onu ele almamızı gerekli kılar. Benim görüşüm böyle. Bir diğer husus, edebi türlerin hepsinde ortaya konulmuş ürünleri, ortak bir "metin" havuzunda/ kümesinde görüp hepsine aynı şeymiş gibi bakmak doğru olmaz. Böyle bir ön kabul, 'okur'u/ 'eleştirmen'i sağlam sonuçlara vardırabilir mi? Söz gelimi, 'anlam'ın metindeki yapının derinlerine sızdırıldığı ya da oralardan sezdirildiği şiirleri, örnekse Ahmet Haşim'in "Bir Günün Sonunda Arzusu"nu, 'anlamcı'/ 'anlamacı' bir kuram eşliğinde nasıl okuyabiliriz?

Estetik okuma

Bana sorarsanız, biçimcilerin 'edebî'liği ortaya koyma adına yaptıkları okuma ameliyesini bir adım daha ileriye götürüp "estetik okuma"dan söz edebiliriz. Özellikle şiir metinlerinin 'estetik okuma'ya tâbi tutulmasının daha doğru yol olduğunu görmekteyim. Ama önce şuna karar vermek durumundayız. Şairin kurduğu/ söylediği metinle bize ne anlatmak/ iletmek istediğinin mi peşindeyiz, yoksa önümüzdeki metnin edebî kıymetinin ne olduğunu anlamanın mı? Burada başka bir soru daha sorulabilir; amacımız kuramın gereğine mi ulaşmak, metnin gerçeğine ve edebî kıymetine mi? Daha açıkçası, kuramı olumlamak adına metni araç mı yapacağız; metnin hakikatine ulaşmak için kuramı bir vasıta olarak mı kullanacağız? Bu sorular önemli. Hilmi Yavuz'un Eagleton'dan aktardığı cümleyle söylersek "dil aracılığı ile anlama bakmak yerine, kelimelerin kendilerinde bir değer olarak lezzetine bak"mak daha münasip olandır bizcesi.

Niçin bir tek kuram darlığına sıkışıp kalalım

Başka bir şey daha söyleyeyim, bana öyle geliyor ki, hemen birçok şiirde, eklektik bir okuma daha parlak sonuçlara vardırabilir. Niçin bir tek kuramın darlığına sıkışıp kalalım. Her kuramda işe yarar tarafları göz önünde bulundurarak, niçin okuma, çözümleme, yorumlama yapılmasın? Yeri geldiğinde yazar merkezli, yeri geldiğinde okur yahut metin merkezli okumalar yapılabilir. Nihayetinde kuramlar da doğruluğu kanıtlanmamış sav sözlerdir. İlahî bir kaynakça da vazedilmiş değildir. Eğer güvenebiliyorsak aklımıza, bilgimize, sezgimize, kendimiz de yeni okuma biçimleri neden önermeyelim?

Şiir, dil, hakikat

Okuma Biçimleri'ndeki diğer yazılarda Hilmi Yavuz'un şiir anlayışına, şiire bakışına yani bir bakıma poetikasına dair görüşlerini bulmak da olası. Örnekse, "Şiire ilişkin İki Mesele" başlıklı yazı böyle. "Şiir, Dil, Hakikat", "Şiir ve Satış", "Şiir Hangi Sözcüklerle Yazılmalı ki" başlıklı yazılarda ise, günümüz şiirinin mühim sorunlarına işaret ediliyor. Hilmi Yavuz'un kitapta ortaya koyduğu bütün önerilerine, yargılarına, düşüncelerine katılmak elbette mümkün değil. Yazarın da böyle bir arzusu olduğunu sanmıyorum. Ne var, yazar, her hâlükârda, şiire ilişkin önemli sorunları irdeliyor, merakı mucip sorular soruyor. Meselâ, "Şiir Öğretilebilir mi?", "Şiir Değiştirilebilir mi?" soruları, her zaman kışkırtıcı bir içeriğe sahiptir.

Daha çok şey var da konuşulacak, lâkin yerimiz dar! Sadece bir hususa değineyim yeter. Hilmi Yavuz, yüze yakın belki daha fazla şiir kitabı çıkarmasıyla Guinness Rekorlar Kitabı'na girmesi gereken Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın neden sadece Çocuk ve Allah kitabının ya da kitabıyla hatırlandığı sorusunu, "Dağlarca'nın bütün şiiri, Çocuk ve Allah'ın cebinden çıkmıştır" cümlesiyle cevaplıyor. Ve Dağlarca'nın 'yeteneğinin tamamını ortaya koyduğu' bu kitaptan sonra şiirini hiç mi hiç değiştirmediği sonucuna varıyor. Nasıl? 'Nitelik ve nicelik' bağlamında çarpıcı bir örnekleme değil mi? Hilmi Yavuz, yerden göğe kadar haklı, bence. Tekraren diyeceğim, Hilmi Yavuz, üzerinde düşünmemiz gereken sorular soruyor ve sorunlara değiniyor Okuma Biçimleri'nde. Şiirle ilgilenenlerin bu yazılara mutlaka el atması gerekiyor.

"Şiir eleştirisi" diyor, Hilmi Yavuz, "dilin, gündelik konuşmada verili olmayan imkânlarını kullanan bir edebiyat türünün eleştirisi demektir." (s.135) Hâl böyle olunca, salt dünyevî bir akılla bu esrarlı yapıya nüfuz etmek ve onu çözümlemek zorlaşıyor. Yazarın dediği gibi, her babayiğit bunun üstesinden gelemediği için, iş, onun gibi düşünceli birkaç şaire ya da benim gibi bir avuç serdengeçtiye kalıyor demektir.

Hâmiş: Hilmi Yavuz'dan 'kriter' yerine "ölçüt" sözcüğünü, 'Osmanlıca' yerine daha doğru bir adlandırma olan "Osmanlı Türkçesi" tabirini kullanmasını istesem, densizlik etmiş olur muyum?



12 yıl önce