|

“Evet, entelektüel anlatıyı savunuyorum!”

Entelektüel Anlatıyı mı Savunuyorum, Roland Barthes, Algirdas Julian Greimas gibi göstergebilimcilerin derslerine iştirak eden Mehmet Rifat'ın üzerinde bir ömür emek harcadığı göstergebilim ve dilbilim çalışmalarının genel çerçevesinin anlaşılmasına yardımcı olabilecek nitelikte

Akif Kuruçay
00:00 - 14/03/2012 Çarşamba
Güncelleme: 22:06 - 13/03/2012 Salı
Yeni Şafak
“Evet, entelektüel anlatıyı savunuyorum!&#82
“Evet, entelektüel anlatıyı savunuyorum!R

Göstergebilim, yapısalcılık, eleştiri kuramı, edebiyat eleştirisi, dilbilim, çeviri sanatı, Fransız edebiyatı ve düşüncesi alanındaki yapıtlarıyla tanıdığımız Mehmet Rifat'ın yeni kitabı Entelektüel Anlatıyı mı Savunuyorum? Yapı Kredi Yayınları'nın eleştiri- inceleme serisi içerisinde yayınlandı. Varlık, Roman Kahramanları, Kitap-lık, Cogito gibi dergi; Taraf, Radikal Kitap, Cumhuriyet Kitap, BirGün Kültür Sanat gibi gazete ve gazete eklerinde 2005-2011 yılları içerisinde kaleme alınmış makale ve gerçekleştirilmiş söyleşilerden oluşan kitap, “Anlatı Kuramı ve Roman Örgüsü”, “Eleştiri Çizgisi”, “Figürler” ve “Söyleşilerle Yorumlamak” başlıklı dört bölüm ve kavramlar ile özel adlar için düzenlenmiş iki dizinden oluşuyor. Anlatı kuramının temel kavramlarıyla çözümleyici-anlamlandırıcı eleştirinin temel ilkelerinin irdelendiği yazı ve söyleşiler, elimizdeki bu kitap için yeniden gözden geçirilerek güncellenmiş.

Mehmet Rifat, elimizdeki derlemenin gayesini öz bir şekilde bildiren Sunuş yazısında Behçet Necatigil'in “Entelektüel bir şiiri mi savunuyorum? Öyleye benziyor. ” sözüne atıfta bulunmakla öncelikli olarak bir okur olduğunun, kurgusal metinleri de bir “anlatı laboravatuvarı” olarak görmek istediğinin altını çiziyor. O; sanatçı, birey ve dil etkileşim alanında modern bir eleştiri disiplininin, entelektüel bir perspektifin savunusunu amaçlıyor, tabii nihai hedefindeki örnek okurla karşılaşmak ümidiyle yapıyor bunu. Çünkü kitabın genel bağlamından anladığımız kadarıyla, tüm anlatı türleri gibi eleştiri metinleri de serüveniyle ilgilenen, kendisinden talep edileni, kendisine özgül kurulu dil sistemini “anlayan”, metne ortak çıkan bir okur arayışında ve ancak örnek ya da eleştirel okur olduğu müddetçe entelektüel anlatı kendini var edebilmekte.

Örnek okurun peşinde; 'Kayıp Zamanın İzinde'

Peki örnek okuru bu derece önemli kılan nedir? Bunun yanıtına geçmeden önce, eleştirmenlerce tasnif edilen okur tiplerini hatırlamakta yarar var. İlkel kademede, metnin akışını çizgisel yönüyle izlemeyi yeterli bulan, beklentisiz sıradan okurlar vardır. İkinci aşamadaki “naif okurlar” metindeki kronolojik örgüyü dikkate alırlar, bunun ötesine geçemezler. Dolayısıyla görece “anlamlandırma-açıklama” yetileri daha gelişkin görünse de sıradan okurlar gibi onlar da metnin güdümündedir. Metnin niteliklerine vakıf olamazlar. Bu tip okurlar haz alma, yöneldikleri metinlerse, haz verme işlevinden uzaktır.

İşte tam burada yukarıdaki soruya dönebiliriz. Öznesi ve nesnesi, yazar ve onun neredeyse yalnızca kişisel özelliklerinden yola koyularak yorumlanabilen yapıtı olan klasik dönem eleştiri anlayışının, modern ihtiyaçların biçimlendirdiği, işlevlendirdiği yazın evreninde yeni bir anlayışa dönüşmesiyle ortaya çıkan zorunlu ayrımın bir parçasıdır, diyebiliriz örnek okur için ilk etapta. Genelde kurgusal metinler üzerinden yürütülen kuramsal tartışmaların odağında belirginleşen yazar-anlatıcı-okur ilişkisinde, metni üretenle metin arasındaki çizginin birbirinden pek ayırt edilmediği klasik dönemde salt metnin akışıyla ilgilenen, kendisine daha fazlasını vadetmeyen kurgunun ilerleyişini basit bir izlek üzerinden takip etmekle yetinen okurun üretilen yeni metinlerde uygulanan bakış açıları ve anlatım biçimleriyle sıradan pozisyonunu değişmiş, modern anlatıda bağlamın yadsınamaz bir parçası olarak okur oyuna dâhil edilmiştir.

Modern metnin görevi, örnek okuru çoğaltmaktır. Aynı şekilde okurun örnekliği de metni yeniden üretebilme gücüyle doğrultuludur. Bunun için onun kendisi için üretilen metni anlaması gerekir. Böylece o, Umberto Eco'nun da belirttiği gibi, ancak “yazarı keşfettiğinde ve onun kendisinden istediklerini anladığında” tam manasıyla bir okur kimliği kazanacaktır. Anlamın açılması, okurun beklentileriyle orantılıdır. Örnek okur, okuma eylemini kapalı metinler karşısında da dirençle sürdürendir. O, anlamın gizlendiği kelimelerin çetin kabukları aralar, gösterilen ile gösteren arasındaki ilişkiyi kavrayabilmek için satırları oluşturan her bir birimi, tüm göstergeleri tek tek inceler. O, sunulanı olduğu şekliyle kabullenen pasif bir alıcı değildir, bilakis metne müdahale eden, onu bozup yoğurup yeniden yapılandıran, tümüyle kuşatan öznedir artık ve savunulan entelektüel anlatının yegâne muhatabıdır.

Zaman katedrali

Mehmet Rifat'ın 40 yılını verdiğini söylediği, dünya edebiyatının en önemli romancılarından Marcel Proust, doğal olarak en çok atıfta bulunduğu isim ve onun “bütün roman türlerini kaynaştıran”, edebiyat heveslilerinin de gündeminden hiç düşmeyen yedi ciltlik yapıtı Kayıp Zamanın İzinde de en çok atıf yapılan eserdir. Eseri ilginç kılan ayrıcalıkların arasında Rifat, onun tam anlamıyla bir “zaman katedrali” olduğunun altını çizer. Ne kronolojik bir akışa sadık kalan, ne belli bir olay örgüsüne sahip olan, bilakis yerleşik unsurları alt üst eden bu başyapıt, tüm zamanların okuru en zorlayan metinleri arasındadır. Diğer taraftan; Proust'un, Balzac gibi yazarlardan devraldığı ve geliştirdiği roman tekniklerinin üzerine kendine özgü buluşlar da ekleyerek kıvama getirdiği, akabinde özdeneyimleriyle beslediği kitabın, okur ve eleştirmenlerin dünyasında yarattığı entelektüel evren, göstergebilimsel çalışmalar için sonsuz imkânlar içerir. Proust'un kullandığı dilin güzelliği, döneminin ortalamasının iki katı uzunluğundaki devasa cümlelerinden etkilenmeksizin okuru büyüleyebildiğine de değinen Rifat, Proust meraklılarına, daha fazlası için önceki yıllarda kendisinin kaleme aldığı kitaplara yönlendiriyor; ayrıca, Fransız yazarın Türkçe çevirilerini de başarılı bulduğunu söylüyor.

Yapıttan yazara giden yol

Kitabın diğer ilginç meselelerinden biri de yazarların toplumsal benlikleriyle yaratıcı benliklerinin, yani sanatıyla şahsiyetinin birbirinden ayrılmasının lüzumu üzerinedir. Rifat'ın gösterge eleştirisi olarak adlandırdığı; metni metin içinde, metin için inceleme iddiasındaki bu yaklaşım, çağdaş eleştirinin temel hareket noktaları arasında zikredilmektedir. Burada da hareket noktasını tayin eden Proust'un fikirleridir. Zira o, yazarın toplumdaki pozisyonundan yola çıkılarak elde edilen eleştiri anlayışına itiraz etmiş; deha,karakter ve yapıt ayrımına gitmiştir. Ayrıma göre, sanatçı toplumun uygun görmediği durumları kabullenmiş, aykırı alışkanlıklara sahip bir birey olabilir. Bu onun toplumsal benliğiyle ilgilidir. Fakat onun yaratıcı dehası dış dünyasıyla taban tabana zıt, bambaşka bir metin yaratabilir. Dolayısıyla yazardan yapıta giden bir yol yerine, yapıttın iç dinamiklerinden yazara, Yaratıcı Benlik'e ulaşan bir anlayış, ancak eleştirinin modern ilkeleriyle örtüşebilir.

Sonuç olarak Entelektüel Anlatıyı mı Savunuyorum?; Paris'teki öğrencilik yıllarında, Roland Barthes, Algirdas Julian Greimas gibi önde gelen göstergebilimcilerin derslerine iştirak eden Mehmet Rifat'ın, âdeta tüm ömrünü sarf ettiği göstergebilim ve dilbilim çalışmalarının genel çerçevede anlaşılmasına yardımcı olabilecek bir kitap görüntüsünde. Bunun yanında Honoré de Balzac, Marcel Proust, Michel Butor, Jean Paul Sartre, Albert Camus, Andre Gide, Roland Barthes, Algirdas Julian Greimas, Paul Ricoeur, Güven Turan, Orhan Pamuk, Sait Faik ve Ferit Edgü gibi dünya ve Türk yazınının önemli isimleri hakkındaki değinilerin, okuyanda ciddi bir felsefi ve kültürel birikimin ürünü oldukları hissini uyandırabilen, göstergebilimin geniş kapsamını kolay algılanabilir boyutlara indirgeyen eleştirel metinler olma niteliğinde oldukları da söylenebilir.

12 yıl önce