|

Gel Yanaki mu, doğduğun toprağa gel

Engin Aktel'in Son Eylül kitabında 6-7 Eylül olayları tarihsel bir gerçeklikle kurgulanıyor. Türklerle yüzyıllar boyu birlikte barış içinde yaşarken bir anda evleri ve işyerleri yağmalanan azınlıkların bir yaprak gibi oradan oraya savruluşlarını anlatan roman, adada doğup büyüyen Aktel'in tanıklığı aynı zamanda.

Halime Biray
00:00 - 14/01/2009 Çarşamba
Güncelleme: 23:50 - 13/01/2009 Salı
Yeni Şafak
Gel Yanaki  mu, doğduğun  toprağa gel
Gel Yanaki mu, doğduğun toprağa gel

'Gel Yanaki mu, doğduğun toprağa gel, bir gün olsun. Yanına Eleni'yi , Yorgo'yu, Manolaki'yi, de al.' “Son Eylül” doğdukları topraklardan, vatanlarından sürülen, göç etmeye zorlanan insanların hazin öyküsü. Türklerle yüzyıllar boyu birlikte barış içinde yaşarken bir anda evleri ve işyerleri yağmalanan azınlıkların bir yaprak gibi oradan oraya savruluşlarının, tarihe utanç günleri olarak geçen 6-7 olaylarının gerçek öyküsü... Daha önce Kestane Karası romanıyla 1940'lı yıların Burgaz adasında geçen bir aşk öyküsünü anlatan gazeteci-yazar Engin Aktel, Son Eylül'de yine mekân olarak Burgaz Ada'yı seçiyor. Yazar, bu kez 6-7 Eylül olaylarını, yaşanmış hikayelere biraz kurgu katarak sunuyor okuyucuya.


RUM VE TÜRK DOSTLUĞU

1955 yılının Burgazada'sı. Rum, Ermeni ve Türklerin bir arada yaşadığı bir ortam. Adanın en haşarı çocukları Kemal ve Gogo. Kalafat Usta'nın oğlu Kemal, doğumu esnasında annesini kaybedince Elefteriya Ana onun sorumluluğunu üstüne alır. Kemal, kendisini öz evladı gibi seven Elefteriya ve ada halkının sevgisiyle büyür. Doktor Niko'nun oğlu Gogo ile kardeş gibi olan Kemal, adadaki hayatından oldukça memnundur. Oysa onların çocuk dünyasını, bilmedikleri acı gerçekler yıkacaktır. Varlık vergisinin ardından zor günler yaşayan azınlıkların üzerindeki baskı her geçen gün artar. Kimileri tedirgin bekleyişini sürdürürken, olayların giderek büyümesinden korkanlar göç hazırlığına başlar. Atatürk'ün Selanik'teki evinin bombalanması haberinin ardından fırsat kollayanlar, sokağa dökülür ve Taksim Meydanı'nda başlayan yağmalama olayları adalara kadar uzanır. Bir kıvılcım koca bir yangına dönüşmüştür. Büyükada ve Heybeliada'yı yerlebir edenler Burgazada'ya yönelir. Fakat beklenmedik bir şey olur: Ada halkı direnmektedir. Nihayetinde olaylardan zarar görmeyen tek ada Burgazada olur. Gogo ve ailesi de birçok azınlık gibi göç etmek zorunda kalır. Kemal ve Gogo'nun yolu ise yıllar sonra Kıbrıs Harekâtı'nda acı bir şekilde kesişir.

Kemal ve Gogo karakteri üzerinden Rum-Türk dostluğunu yansıtan Aktel, romanın asıl temasının insanlık olduğunu söylüyor: “Üç kuşak devam eden arkadaşlıklar varsa, o insanlar artık akraba sayılır. Kan bağı gözetilmez bu durumda. Ben kitabımda bunu vermeye çalıştım. Aynı topraklarda yaşayan insanların kardeş olduğunu hatırlatmak istedim insanlara.” Aktel doğma büyüme Burgazadalı babası ve dedesi de öyle. Kitaptaki samimi ve içten dilin özünde Engin Aktel'in gerçek bir adalı oluşu yatıyor. Adanın her köşesini avucunun içi gibi bilen yazarın, kişisel deneyimleri romana ayrı bir tat veriyor. Tarihi bir olay kadar adadaki yaşama da nüfuz edebiliyor okuyucu. Burgazada'ya gittiğinizde Doktor Niko'nun evini, adaya yağmalamak için gelenlerin püskürtüldüğü kayalığı ve romana konu olan mekânların hepsini görebiliyorsunuz. Çünkü Aktel küçük değişiklikler dışında tamamen gerçeklikten beslenmiş: “Kitapta Cavit Bey olarak geçen adam benim babam. Demokrat parti ilçe başkanı ve ilçe başkanlığı binası bizim ev. Olaylar yaşandığında 13 yaşındaydım ve her şeye tanık oldum. Korkuyu ve dehşeti tüm ada halkı yaşadık.” Aktel, 40 yıl süren gazetecilik mesleğinin verdiği tecrübeyle çok titiz bir araştırma yapmış. Sağlam bilgilere ulaşmak için Yunanistan ve Türkiye arasında mekik dokumuş, arşiv taraması yapmış, tanıklara ulaşmış ve romanın mayasını da bu bilgilerden oluşturmuş. Olayları olduğu saatleri dakika dakika bu kadar net anlatılmasının nedeni de Aktel'in özverili araştırmalarının ürünü. Olayların ardından adadan ayrılıp Yunanistan'a gidenlerin çektiği sıkıntılara da dikkat çeken yazar, topraklarından koparılan azınlıkların dışlandıklarına vurgu yapıyor. Yunanların 'Türk tohumu' olarak adlandırdıkları göçmenler ne tam Türkiye'ye ne tam Yunanistan'a ait olabiliyorlar. Aktel, araştırmaları sırasında Atina'ya yaptığı seyahatlerde son tanıkların içindeki Türkiye özlemini de romandaki karakterler üzerinden veriyor. Gogo'nun Kemal'e yazdıkları mektuplarda Yunanistan'a göçenlerin üzerindeki baskılar tüm çıplaklığıyla aktarılıyor. Varlık Vergisi, onun ardından gelen 6-7 Eylül Olayları ve Kıbrıs Harekâtının eteğe kemiğe büründüğü Son Eylül, tarihsel bir gerçekliğin insani boyutunu yansıtıyor. Siyasi mekanizmaların hastalıklı işleyişine ve dış güçlerin olaylarda oynadığı aktif role de değinen yazar, yaşamları alt üst olan azınlıkların gerçeğine ayna tutuyor. Asırlardır bir arada yaşayan halkaların bir anda düşman olmasının altında yatan nedenlere, olaylardan sonra kaybolan milli sermayeye dikkat çeken Aktel, Türkiye'de toplumsal bölünmelerin kaynağına gidilmesi gerektiğini söylüyor. Aktel, 6-7 Eylül olaylarını ilk kez bu kadar içerden bir sesle anlatıldığı romanın, gelecek kuşaklara aktarılacak önemli bir tarihi belge niteliği taşıdığına da vurgu yapıyor.


Son Eylül

Engin Aktel

Everest Yayınları

248 Sayfa

15 yıl önce