|

Gelecek geldiğinde kimse olmayacak

Tehlikeli Belki'nin yeni baskısını Profil Yayınları'ndan çıkaran Osman Konuk'la hem bu kitabını hem de bütün şiirlerini konuştuk. "Yeni bir tutum gerekiyor" diyen Osman Konuk, şiiriyle ilgili önemli ipuçları veriyor.

Furkan Çalışkan
00:00 - 20/06/2012 Çarşamba
Güncelleme: 23:01 - 19/06/2012 Salı
Yeni Şafak
Gelecek geldiğinde kimse olmayacak
Gelecek geldiğinde kimse olmayacak

Geçtiğimiz günlerde Tehlikeli Belki'nin (Profil Yayınları) yeni baskısı okuyucuyla buluştu. Kitabınızın ismi bir nevi uyarı mahiyeti de taşıyor. Öte yandan bir de davet var. Şiirin ve anlamın vaat ettiği tehlike nedir?

Davetkâr ve vaatkâr bir tehlike, kâğıt üstünde hoş dursa da aslında sorun çok basit: "Hayatımız tehlikede" ama asıl tehlike bu değil. Bir hayatımız olup olmadığı. Yani bu hikâyenin gerçekten bir nesnel karşılığı var mı? Elde ettiğimiz şıklık ve güvenlik, feda ettiğimiz rüküşlük ve tehlikeye değer mi? Böyle tuhaf sorular diyelim.

Modernitenin normalleri ve kabulleryile ilgili 'bir yıkım çalışması' olarak da okuyabiliyoruz şiirlerinizi. Aynı zamanda 'şiiriyet cehennemdir' dediğinizi de düşünürsek, şiirin cenneti mücadelenin göbeğinde midir?

Modernlik eleştirilebilir ama dışına çıkılabilir bir durum ve süreç değil. Bolca edebiyatı, teorisi yapılıyor ama kimse modern zamanlara yanlışlıkla düşmüş ya da biri tarafından itilmiş değil. Anti-modernizm modernizmin farklı bir formudur. Şiiriyet lirizm karşılığı kullanılıyor. Lirizmde de çok sığ, indirgemeci bir anlayış hakim. Lirizm yok lirizmler var.

Düzeltilmeyi reddeden şiir sertliğinde bir dünya var Tehlikeli Belki'de. Hizaya gelmeyen adam olarak şair, halen gerçek manada asab bozabilir mi?

Dil, doğası gereği varlığa ilişkin bir yabancılaşmadır. Aynı zamanda, dünyayı aslında olmadığı kadar düzenli ve yapılaşmış gösterir. Şiir, bu yanılsamaya ilişkin bir cevap imkânı taşıyabilir. İnsana ait bir şeyin bozulabilmesi ya da bozulma fikrinin kendisi, bana çok güzel geliyor.

Şairlerin başka şairlere göndermeleri 'metinler arası' bir usulle olur genellikle. Siz de ise, özellikle 'Ezbere Bir Türkiye Haritası' şiirinde de görebildiğimiz gibi, daha insani, canlı kanlı bir ilişki var başka şairlerle. Hatta öyle ki, iyi ve kötü kararlar verirken insanın aradığı tanıdıklar kadar. Ergani ve Söke'den nasıl görünüyor günümüz şairinin poetik yalnızlığı?
Şiir hem güzel sanat, hem sanat hem değil

Çok seyahat eden birisiyim ama mekân aidiyetim pek yok. Benim için bir yerin anlamı, değeri, -ki burada şairlerden bahsediyoruz- kimlerin oralardan geçtiği, yaşadığıyla sınırlı. İnsanlar olmasaydı, dünyayı boş bir arsadan daha farklı kılacak bir neden gösteremem. Poetik yalnızlık, yaratılmışlıktaki saf yalnızlıktan bir parça. Poetikanın bittiği yer, coğrafi adların bittiği yerle aynı.

Güzelliğin bile mecburi olduğu bir çağda, güzel sanatlardan bir sanat olabilir mi şiir?

Teknik anlamda da şiir güzel sanatlardan biri değil. Hem güzel, hem sanat ama güzel sanat değil. Hatta bence artık şiir bir sanat olmaktan çıkarsa beşeri anlamını sürdürebilir.

Hayat kurtaran bir mısra var diyenler mi, hayat kurtaran bir mısra yok diyenler mi daha iyi anlar Osman Konuk'u?

Dışarıda durarak bir şiirin içinden konuşmak imkânsız. Bir şeye 'var' dediğimizde onu var kılmış ve 'yok' dediğimizde yok etmiş olmayız. Anlama yöneliminin artık iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum. Anlamak ve anlaşılmak aslında kendi içine kapanma davranışından başka bir şey olmayabilir. Yeni bir tutum gerekiyor. Anlamak bilimsel tekniklerden biri artık. Anlamaya ve anlaşılmaya yönelmek çok örtük bir asimilasyon da olabiliyor.

Geleceğe kalmak gibi bir kaygım yok
Yaşamanın Çinceden zor olduğuna karar verenlere bir tanıdıkları olarak savunmaya nereden başlamalarını tavsiye edersiniz?

O mısra, Ezra Pound'un Konfüçyüs kitabını okurken, o etkiyle yazdığım bir şeydi. Kitapta Pound, iyi düzeyde bir Çince için seksen yıl gerektiğini yazıyordu yanlış hatırlamıyorsam. Savunmaya nereden başlamalı? Savunmasızlık en iyi seçenek olabilir.

Tehlikeli Belki'nin içinde poz vermeyi yasaklayan bir fotoğrafçı dolaşıyor. Kadrajın seçiciliği kelimenin gerçekliği midir?

Fotoğraf sanatından hiç anlamam. Fotoğraf çektirmeyi sevmiyorum. Bana kalırsa artık poz anı diye bir şey yok. Poz sürekliliği var. Pozsuz yakalandığında yüz kapatılan bir antropolojik durum söz konusu. Kadrajın ne olduğunu bilmiyorum.

Osman Konuk şiirinde 'insan' haddini bilmesi gereken bir varlıktır. Fanilik ile geleceğe kalma iddiasındaki bir tür olan şiir arasındaki bu kontrastı nasıl yorumluyorsunuz?

Had, bir bilgi sorunu. Zaten "bilme" terimiyle bitişik. En uzak gelecek bile sonsuzluk, ölümsüzlük karşısında sadece bir nicelik konusu. Ne kadar bir gelecekten bahsediyoruz; on yıl, elli yıl, bin yıl? Bu nedenle burada bir kontrast yok. Sorumluluk ve irade, insanın kendi hayatıyla sınırlı ve kayıtlı. Geleceğe kalmak gibi bir kaygım yok.

Osman Konuk şiirinin saati geçmişte takılmış ya da belirsiz bir geleceğe odaklanmış bir saat değildir. Sokakta durup yoldan geçen birisine 'saat kaç' demek kadar gerçek ve günceldir. Bu bağlamda şiirin saati hakkında ne söylemek istersiniz?

Şiirin zamanı aşan değil ama zamanı bükebilen bir informel niteliği var. Şimdi kategorisi dışında, bir geçmiş ve gelecek bilgisi sadece tahayyüller. "Şimdi"nin projeksiyonları. Şimdi ya da hiç. Her şeyi şimdi yaşıyoruz. Gelecek geldiğinde kimse olmayacak.

12 yıl önce
default-profile-img