|

Genç yazara mektuplar

Rasim Özdenören'in ''Açık Mektuplar' kitabı yazarın gençlik yıllarında çalıştığı Yeni İstiklal Gazetesi'nde edebi ürünlerini gönderen okurları yönlendirmek için kaleme alınmış tavsiye metinlerinden oluşuyor. Bu kitaptan yola çıkarak gençlerin ürünlerini yayınlayan usta kalemlere genç yazarlara tavsiyelerini sorduk.

Emeti Saruhan
00:00 - 16/04/2014 Çarşamba
Güncelleme: 16:37 - 16/04/2014 Çarşamba
Yeni Şafak
Genç yazara mektuplar
Genç yazara mektuplar

1965 yılında Rasim Özdenören'in henüz 25 yaşlarındayken, Yeni İstiklal gazetesinde Ahmet Kutlay'la birlikte hazırladığı sanat edebiyat sayfasına gelen okur mektuplarına Açık Mektuplar köşesinde verdikleri cevaplar, aynı adla İz yayınlarından kitaplaştı. Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Mehmet Şevket Eygi gibi isimlerin aynı çatı altında toplandığı Yeni İstiklal gazetesinde, fakültedeki bağnaz hocalarının tepkisine muhatap olmamak için Celil Kahvecioğlu müstearıyla yazan Özdenören ve kızının adı Ufuk Tuna Kutlay ile yazan Ahmet Kutlay, hedef kitlesi daha çok avam olan bu gazetede kendi sanat anlayışlarını yansıtan bir sayfa hazırlıyordu. Bu sayfaya yazdıkları hikayeleri, şiirleri, denemeleri gönderen okurlara tavsiye ve yol gösterme niteliğinde olan Açık Mektuplar, hem gönderdiği şiir ve yazıların akıbetini merak eden okurlara cevap oluyor hem de okurları nasıl yazmaları gerektiği noktasında yönlendiriyordu. Kitabın girişinde M. Fatih Kutan'ın Rasim Özdenören'le yaptığı söyleşi de Açık Mektuplar konusunda ilk elden bilgi edinmemizi sağlıyor. Kitaptan Metin Önal Mengüşoğlu, Ali Rıza Demircan, Vehbi Vakkasoğlu, H. Kami Büyüközer, Sıddık Elbistan (Elbistanlı) gibi isimlerin o dönem şiir ve öyküye ilgi duyup yazdıklarını gönderdiklerini görüyoruz. Özdenören'in bu köşede okuyuculardan gelen öykü, deneme ve şiir değerlendirmeleri bugün de yol gösterici kıymette. Rasim Özdenören, bu köşede okurlara cevap verme işini gönüllü olarak yüklendikleri için bundan dolayı bir zahmete katlandıklarını hiç düşünmediklerini söylüyor. Özdenören, 'Yazı veya şiir gönderenler yazılarını yayınlansın diye gönderdiğine göre ona bir değer yüklüyor oldukları belli. Biz, onların yazılarına cevap vererek yazılarının dikkate alındığını, değerlendirildiğini ve değer verildiğini göstermek istedik. Okur, yazısının dikkate alındığını ve kendisine değer verildiğini bilmeli diye düşündük. Onlara cevap verirken, onları asla küçük görmedik, gerçekten değer verdik. Nitekim o isimler arasında halen yazar olarak, şair olarak temayüz etmiş isimler görülecektir' diyor.

NECİP FAZIL ETKİSİ ÇOKTU

Tavsiye verirken kendilerini tepelerde görmeye çalışmadıklarını söyleyen Rasim Özdenören; 'Onlarla dostça ilişki kurmaya çaba gösterdik. Sanırım bu nedenle söylediklerimiz dikkate alındı. Amacımız kimseye yazarlık kursu vermek değildi; ama yaptığımız işten böyle bir amaçlanmamış sonuç çıkmış olabilir' diyor. Okurlara yaptıkları yönlendirmelerde kuşkusuz kendi öznel beğenilerinin sürekli devrede bulunduğunu ve bunun da kaçınılmaz olduğunu anlatan Özdenören, 'Biz, o tarihte şairlerin serbest ölçüye göre yazmasını salık vermek istiyorduk. Ancak gelen şiirlerin nerdeyse hepsi heceyle yazılmıştı. Ve de genelde Necip Fazıl şiirinin bariz etkileri görünüyordu. Biz onları heceden vaz geçirmek yerine, eğer illa heceyle yazmak istiyorlarsa Necip Fazıl'ı aşmaları gerektiği hususunda uyarmaya çalışıyorduk'diye anlatıyor. Okurların sanat ve sanatçılar hakkında merak ettikleri meseleleri de sormalarını istediklerini, okuyucuya böyle bir kapı aralamalarından maksatlarının o tarih itibariyle günümüzün yazarları, şairleri üzerine bilgi vermek, onların ürünleriyle temas kurmalarını sağlamak olduğunu anlatan Özdenören 'Bu konuda pek dönüş olmadı. Bir-iki okuyucudan gelen mektupların bizi gülümsettiği olmuştur. Gazetenin iç sayfalarında İmam Rabbani'nin mektuplarından örnekler yayınlanırdı.

Bazı okurlar 'İmam Rabbani hocamızın da ellerinden öperiz' şeklindeki mesajlarına gülümserdik; fakat Fatiha'mızı okuyarak mesajın gereğini yerine getirmeye de çalışırdık' diyor. Kendisinin de 1957-58 yılarında Türk Sanatı dergisinde rahmetli Ali Kutlay'a, rahmetli Cahit Zarifoğlu'na ve kendisine derginin okura ayrılmış sayfalarında cevaplar verildiğini anımsadığını söyleyen Özdenören, 'Bana verilen cevapların birinde, öyküde şive taklidinde aşırıya kaçmamak gerektiğini söylemişlerdi. Ben bu tavsiyeyi ciddiye aldım ve benim öykücülüğümde bu dikkatin bir dönemeç oluşturduğunu söyleyebilirim' diyor.

GELENEK DEVAM EDİYOR

Okurları için bir uzaktan eğitim ya da kendi kendine yazma atölyesi diyebileceğimiz bir hüviyete bürünen Açık Mektup'tan yola çıkarak günümüzde gerek aynı yöntemle edebiyat dergilerinde olsun, gerekse yazarlık atölyelerinde olsun, edebiyata hevesli, eli kalem tutan gençlere öneri veren, yönlendiren, yol gösteren editörlerle, gençlerle olan ilişkilerini konuştuk.

Ali Ural / Karabatak Dergisi: Nasıl yazacağından çok nasıl yazmayacağını göstermek gerek
Çevrenizde edebiyatla ilgilenen, sizden aldığı tavsiyelerle yazı hayatı şekillenen gençler var. Gelen ürünler genelde nitelikli mi yoksa okurken gülümseten ya da bu kadar olmaz dedirten yazılar şiirler oluyor mu?

Hiçbir meyve meyve olarak dünyaya gelmez. Bahçıvan henüz koruk olan bir salkım üzüme gülümsüyorsa, ekşide saklı olan tatlıyı gördüğündendir. 'Tavsiye' kelimesinin çok ötesinde uzun bir eğitim sürecini kapsıyor çalışmalarımız. Özgür ve özgün bir edebiyat atmosferinde geçirilen senelerden sonra sabrın ve çalışmanın ödülü olarak geliyor eserler. Dört yılda hedefine ulaşan da var, on yılda ulaşan da. Hedefin büyüklüğüne göre değişiyor eğitim süresi.

Bu gençlerle kurduğunuz iletişim, bir usta çırak ilişkisi sayılabilir mi?

Ezra Pound ve Gertrude Stein yol göstermişti Ernest Hemingway'e. Gogol'un ustası Puşkin, Maupassant'ın hocası Flaubert'di. Tanpınar Yahya Kemal'in, Orhan Kemal Nazım Hikmet'in rahle-i tedrisinden geçmiştir. Yalnız zanaatlar değil sanatlar da usta çırak ilişkisiyle gelişir ve süreklilik kazanır.

Bu bağlamda Türk ve dünya edebiyatının başyapıtlarını irdeleyici ve dönüştürücü bir gözle yeniden okuyoruz. Sinema, resim ve müzik gibi hayal gölünü besleyen ırmaklar ve estetik gelişime yardım eden bir dizi kurgusal temrin de çalışmalarımızda pay sahibi. Bütün bunları modernize edilmiş bir usta çırak ilişkisi çerçevesinde gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Nasıl yazılacağından çok nasıl yazılmayacağını öğretebilmek ilk adımlarımızı oluşturuyor atölyelerimizde. Çehov'un dediği gibi kötü yazılanları çizme sanatıysa yazmak, nasıl yazılmayacağı bilgisi önemlidir ve bize nasıl yazacağımız konusunda deneysel ve sezgisel alanlar açar. Yüzyıllar boyunca ustaların öğrencileriyle yürüdükleri bu yol yazarlık atölyelerinde yaptığımız çalışmaların temelini oluşturmakta.

Tavsiyede bulunurken yönlendirme nasıl olmalı? Ölçüyü nasıl tutmalı?

Nasıl yazılmayacağına dikkati çekmek nasıl yazacağını dikte etmek değildir. Klişelere hapsetmek değil klişelerden kurtarmaktır ustaya düşen. Doktorlar nasıl her hastaya aynı reçeteyi yazmıyorsa, ustalar da kişisel farklılıkları, zaman içerisinde eğitimle ortaya çıkacak eğilimleri göz önünde bulundurarak tavsiye edecekleri kitapları ve önerecekleri türleri belirlemelidirler. Sanatçının özüne asla müdahale edilmemeli. Herkesin eğitimi kendine has çizgisinde gerçekleştirilmelidir ki özgünlük korunabilsin.

Genç ve heves kelimeleri bir araya gelince kırılganlık da ön plana çıkabilir. Hiç böyle bir durumla karşılaştınız mı?

Böyle durumlarla nadir de olsa karşılaşılabiliyor. Sabırsızlık ve acelecilik yüzünden vakit saat tamam olmadan 'olmak' derdine düşenler çok geçmeden hatalarını anlayıp asıllarına dönüyor.

Yönlendirmeleriniz ve tavsiyelerinizle yetişen şair, öykücü ve romancı olarak kimleri sayabiliriz?

Çok isim var. Bunların bir kısmı art arda eserlerini yayınladılar ve Türk edebiyatında kendilerine seçkin bir yer edindiler. Bir kısmının çalışmaları henüz dergilerde yayınlanıyor ve kitaplarına yürüyorlar. Şiirde Ayşe Sevim, Kamil Remzi Cin, Meryem Kılıç, Dursun Güzel, Sümeyra Yaman, Şafak Çelik, Elis Özer, Emirhan Kömürcü, Nuriye Torun, Çayan Özvaran, Zeynep Ural, Sevgi Yerlioğlu, Fuat Eren, Edanur Aydın, Yusuf Duruk, Sare Öztürk, Yusuf Koşal ve Berkay Öztürk'ü;

Denemede Rahşan Tekşen, Hande Topbaş, Sare Çizmecioğlu, Ayşe Kâfi, Nurbanu Dönmez ve Hümeyra Kablan'ı;

Öykü ve romanda, Naime Erkovan, Güzide Ertürk, Ali Sürmelioğlu, Hümeyra Şahin, Tuna Lütfü Yukay, Ayşe Uçkan, Bünyamin Demirci, Yasemin Karahüseyin, Hasibe Çerko, Demet Soysal, Fatih Taşçı, Sümeyra İkiz, Nur Kıpçak, Hatice Tekin, Meliha Öz, Ela Korgan, Bahar Paşalı, Mehmet Babalıoğlu, Fatma Akdağ, Arzu Kadumi, Şule Köklü, Yücel Özgür, Merve Büyükçapar, Aslan Eyi, Betül Pulatkan, Zeynep Kaplantaş, Sabri Gümüş, Hamdiye Hale Özcan, Aysun Özkan, Emel Dumankaya ve Burcu Güven'i bu isimler arasında sayabiliriz.

İbrahim Tenekeci / İtibar Dergisi: Dergicilik düşman kazanma sanatıdır
Çevrenizde edebiyatla ilgilenmek isteyen ve yazdıklarını getirip size gösteren, aldığı tavsiyelerle yazı hayatı şekillenen gençler var. Gelen ürünler genelde nitelikli mi, yoksa okurken gülümseten ya da bu kadar olmaz dedirten yazılar şiirler oluyor mu?

Bize her aşamada çalışma geliyor. Fakat yeterli olmayanlar çoğunlukta. Belli bir seviyeyi tutturan genç arkadaşları seçiyor ve onlarla ilgileniyoruz. Genç arkadaşlarımızın sadece yazdıklarına değil, yaptıklarına da dikkat kesiliyoruz. İstiyoruz ki, meziyet ve şahsiyet bir arada olsun. Bir muhit terbiyesi, edebiyat görgüsü kazansınlar. Şiiri gençlik hevesi veya reklam ajansı değil, dava olarak görsünler.

Bu gençlerle kurduğunuz iletişim, bir usta-çırak ilişkisi sayılabilir mi?

Usta-çırak ilişkisi, sabır isteyen bir şey. Bu zamanın gençlerinin, çoğunlukla, o kadar vakti yok. Hemen olsun istiyorlar. Hızlı giden tez yorulur, buna karşılık, sabır ve istikrar hep kazandırır. Bu sabrı ve uzun yılları göze alan varsa, onlarla ilgilenmek vazifemiz.

Şunu da söyleyeyim: Sosyal medya, edebiyat dünyasında olması gereken bazı bağlara ve hassasiyetlere ciddi zarar vermiştir. Keşke daha özenli kullanılsa.

Tavsiyede bulunurken yönlendirme nasıl olmalı? Ölçüyü nasıl tutmalı?

Bir gencin metnini değerlendirirken, kendime şu soruyu sorarım: Onun yaşındayken, ben nasıl yazıyordum, neler yapıyordum? Bu şekilde daha hakkaniyetli olabiliyorsunuz. Gençlerin yazdıklarına bulunduğum yaş ve tecrübeden bakmak, bana pek adil gelmiyor.

Yine, kendi yemek tarifinizi bir başkasına verirseniz, sizi çoğaltmış olur. Üslubunu bulması, emeğinin karşılığını alması, neredeyse imkânsız hale gelir. Bu yüzden, ciddi hatalar dışında, pek müdahale etmem. Daha çok, okuma eksiklerini tamamlamaya ve bazı konulardaki acemiliklerini gidermeye çalışırım.

Genç ve heves kelimeleri bir araya gelince kırılganlık da ön plana çıkabilir. Hiç böyle bir durumla karşılaştınız mı?

Sayısız kez karşılaştım. Belki de bu yüzden, dergicilik için, 'düşman kazanma sanatı' diyorlar. Ayrıca, işinizi iyi yapmaya çalıştıkça, mevcut dostlarınızdan bazılarını da kaybedebiliyorsunuz. Titizliği kusur olarak görenlerin sayısı hiç de az değil.

Mümkün mertebe, genç arkadaşlarımızın hevesini kırmamaya gayret ediyorum. Çünkü yazılan ne olursa olsun, yazan için önemlidir. Herkes, özel ilgi bekler. Öte yandan, gerçekleri de söylemek zorundayız.

Bu şekilde tavsiyelerinizle, derginizden yetişen şair, öykü yazarı olarak kimleri sayabiliriz?

Edebiyat, büyük oranda, yerini bulma meselesidir. Ahmet Edip Başaran, Atakan Yavuz, Emel Özkan, Esra Elönü, Furkan Çalışkan, İsmail Kılıçarslan, Murat Erol, Mustafa Akar, Osman Toprak, Saadettin Acar, Said Yavuz gibi bir çırpıda sayabileceğimiz çok sayıda isim, Kırklar dergisinde temayüz etmişti. Şimdi İtibar›ı çıkarıyoruz. Yetenekli genç arkadaşlarımızın sayısı, mutluluk ve güven verici. İnanıyorum ki, bunlardan bir kısmı, ortak kabul görmüş kıymetli edebiyatçılar olacak. Şunu da belirteyim: Bu gençlerin yetişmesinde, Furkan Çalışkan ve Muzaffer Serkan Aydın›ın payı benden fazladır.

Arif Ay / Edep: Bu işte usta çırak ilişkisi olmaz
Çevrenizde edebiyatla ilgilenen, sizden aldığı tavsiyelerle yazı hayatı şekillenen gençler var. Gelen ürünler genelde nitelikli mi yoksa okurken gülümseten ya da bu kadar olmaz dedirten yazılar şiirler oluyor mu?

Sanatçı tavsiyelerle şekillenen kişi olmamalı derim. Şayet tavsiyelerle şekillenme söz konusu ise o zaman da sanatın ve sanatçının özgünlüğünü, hatta biricikliğini nereye koyacağız. İnsan, özünde sanata dair yeteneklerle doğuyorsa sanatçı olmaya adaydır. Hatta sanatçıdır. Ona yeteneklerini çalıştırmak ve geliştirmek kalıyor. Hani bazı insanlar vardır sanat adına ortaya bir şeyler koymamışlardır; fakat biz o insanlar için sanatçı ruhlu deriz. Kısacası insan ya sanatçı doğar ya da sanatçı doğmaz. Sonradan sanatçı olunmaz. Bu bağlamda yazarlık okullarını, şiir, öykü atölyelerini sanatçı, şair, yazar yetiştiren yerler olarak görmüyorum. Bu tür yerler olsa olsa hoş, güzel vakit geçirdiğimiz şiiri, öyküyü tanımaya, onları hayatımıza dahil etmeye hazırlandığımız yerlerdir bir bakıma.

Eskiden bu işi dergi büroları yapıyordu. Gençler bu bürolarda yazarlarla, şairlerle tanışır, onların konuşmalarına, tavır, davranış ve edalarına tanık olur. Onlara imrenir ve varsa sanat yeteneğini keşfetmeye ve geliştirmeye başlar. Neleri okuması gerektiği konusunda zihni netleşir, edebiyat dünyasını tanımaya başlar. Önce kendinden öncekilere özenir, onlar gibi yazmaya başlar, fakat bunun çıkar yol olmadığı gerçeğine kısa sürede toslar ve sarsıntı geçirme döneminden sonra kendi yolunu, tarzını, sesini bulur. Bulamıyorsa sürdürmemesi gerekir. Gülümsetenler (acı acı) genellikle bu işi zorla sürdürmeye çalışanlardır.

Bu gençlerle kurduğunuz iletişim, bir usta çırak ilişkisi sayılabilir mi?

Bu işte bildiğimiz biçimiyle usta-çırak ilişkisi yoktur. Olmamalı da… Bir kere 'usta' derken kim, neye göre, kime göre 'usta' ya da 'çırak' kime, neye göre çırak? Kalaycılıkta, yorgancılıkta, berberlikte, marangozlukta, motor, kaporta tamirinde çıraklık vardır ve gereklidir de. Ama sanatta, edebiyatta böyle bir çıraklık olamaz. Çünkü 'ustalık' yoktur. Her yazar, her şair, her yazısında, her şiirinde 'çırak'tır. Her yazıda, her şiirde 'usta' olmaya çalışır. Olmadığına kanaat getirdiği için de ömrünün sonuna kadar yazar, yazar, yazar. Ona usta unvanını veren başkalarıdır. Gençlerle kurduğum ilişki bir arkadaşlık, bir tecrübe ve birikim paylaşımıdır. Yeteneğinin farkında olmayana sende yetenek var demenin ötesine geçmez tavsiyelerim. Ötesi kendi bileceği iştir. Yeteneği geliştirmek de ayrı bir yetenek bunu da burada belirtelim. Söz gelimi tembellik yeteneğin düşmanıdır.

Genç ve heves kelimeleri bir araya gelince kırılganlık da ön plana çıkabilir. Hiç böyle bir durumla karşılaştınız mı?

Zaman zaman oluyor tabii. Kırgınlık, alınganlık gibi. Bu iki taraf için de geçerli. Bu yazı olmamış, bu şiir olmamış dediğimde küsüp gidenler olduğu gibi ısrarla eksiklerini gidermek için çalışanlar, çabalayanlar da var. Gençken daha çok ve korkusuz yazabiliyordum. Şimdi hem zor yazıyorum hem de yazdıklarımı zor beğeniyorum.

Şiir, yazı getiren genç kardeşimin halini kendi gençlik halim olarak görüyorum ve mümkün olduğunca onu anlamaya çalışıyorum. Bu bir atölye çalışması değil, ruhsal ve bilinçsel bir bağ kurma çabasıdır. Tekke hâli.

Bu şekilde yönlendirmeleriniz ve tavsiyelerinizle yetişen  şair, öykü yazarı olarak kimleri sayabiliriz?

İsim saymayı doğru bulmuyorum.

Ali Haydar Haksal / Yedi İklim: Dergi zaten doğal bir okul
Çevrenizde edebiyatla ilgilenen, sizden aldığı tavsiyelerle yazı hayatı şekillenen gençler var. Gelen ürünler genelde nitelikli mi yoksa okurken gülümseten ya da bu kadar olmaz dedirten yazılar şiirler oluyor mu?

Öncelikle ürün gönderen arkadaşlara bize ulaştığına dair mutlaka bilgi veriyoruz. Kendileri haklarında bilgi vermemişse, dönüp soruyoruz. Yaşını, ilgi alanlarını öğreniyoruz. Metni ona göre değerlendiriyoruz. Çok genç bir arkadaşsa, metinde bir takım parıltılar varsa onu ön plana çıkarmaya çalışıyoruz. Kendisine bir takım önerilerde bulunuyoruz. Uygulamalı bir çalışma da yapıyoruz. Bir iki paragrafını şiirse fazlalıklarını atıp kendisine iade ediyoruz. Bunu düzeltin buna göre metin üzerinde çalışalım diyoruz. Metinlerin tamamına yazısını aldığımızı, sonra kendisine bilgilendirme yapacağımızı söylüyoruz. Arkadaşlarımız azimleri varsa, niteliklerini geliştirecek parıltı varsa o arkadaşlarla yolumuza devam ediyoruz. Kimi zaman da kırılmalarını engellemek adına ufak tefek hatalar varsa kendilerinden izin alarak düzeltiyoruz.

Yönlendirme yaparken ölçü nedir?

Öncelikle ilgi alanlarına bakıyoruz. Kimleri okuyor, hangi çaba içinde? Günümüz öykü bakışını temellendirerek, bizim bakışımızı da yansıtarak bu arkadaşlara önerilerde bulunuyoruz. Uyan arkadaşlarımızdan ciddi anlamda gelişme gösteren oluyor. Dolayısıyla zaman içinde bir bakıyoruz ki kitapları yayınlanmış ya da diğer dergilerde ürünlerini sıkça görüyoruz. Bazen şiirden hikayeye ya da hikayeden şiire yönlendirmeler oluyor. Bizim dergimizde yetişmiş arkadaşlarımızdan Selvigül Şahin artık usta bir kalem. Hem şiir hem öyküyle gelmişti. Biz onu öyküye yönlendirdik. Fatma Rana Çerçi hem şiir hem öykü yazıyordu. Hikayeye daha yatkın olduğunu gördük, oraya yönlendirdik. Son zamanlarda dergimizde yazan Hatice Çay şiirde belli bir mesafe kat etti. İyi bir çizgiye geldi. Öyküleri de var ama biz şiirde yürümesini önerdik. Önlerini tıkamayı istemiyoruz. Bunlar bugün kitap sahibi olan arkadaşlarımız. Bunu usturuplu bir biçimde yapmak gerekiyor ama tabi daha çok okumalarını tavsiye ediyoruz. Gençleri kırmadan böyle bir yolculuğa dahil etmek istiyoruz.

Bu gençlerle kurduğunuz iletişim, bir usta çırak ilişkisi sayılabilir mi?

Evet, bu biraz usta çırak ilişkisi. Doğaçlama gelişen bir şey. Arkadaşlarımızı alıp bir yerde toplayıp şöyle cümle kurun demiyoruz ama ellerinin altında bir dergi var, bunu ölçü almalarını isteriz. İkincisi birinci sınıf usta yazarları, klasik ve modern öyküyü, birinci sınıf şairleri okumalarını tavsiye ediyoruz. Onlar da burada kendilerine bir çıkış yolu bulabilsinler diye yönlendiriyoruz.

Bu şekilde yönlendirmeleriniz ve tavsiyelerinizle yetişen şair, öykü yazarı olarak kimleri sayabiliriz?

Usta kalem olan çok kişi var. Kitabı olan arkadaşların çoğu Yedi İklim'den gelip geçen arkadaşlar. O kadar çok isim var ki birinin oturup Yedi İklim'in arşivini taraması lazım.

Murat Yalçın / Kitap-lık: Yetenek bütün zamanlarda az görülmüştür
Çevrenizde edebiyatla ilgilenen, sizden aldığı tavsiyelerle yazı hayatı şekillenen gençler var. Gelen ürünler genelde nitelikli mi yoksa okurken gülümseten ya da bu kadar olmaz dedirten yazılar şiirler oluyor mu?

'Yetenek' dediğiniz bütün zamanlarda az görülmüştür. Bazen de görülememiş, ıskalanmıştır. Yani yeteneği görmek de bir yetenektir. Gerisi vasat ve onun altı, diyelim kısaca.

Bu gençlerle kurduğunuz iletişim, bir usta çırak ilişkisi sayılabilir mi?

Denemez. Böyle bir ilişkiye ayıracak vakit ve birikim bende yok.

Tavsiyede bulunurken yönlendirme nasıl olmalı? Ölçüyü nasıl tutmalı?

Gençleri kırmamak gerek. Abartmadan, samimiyetle davranmalı. Kendi yollarını ancak kendilerinin bulabileceğine inandırmalı en azından.

Genç ve heves kelimeleri bir araya gelince kırılganlık da ön plana çıkabilir. Hiç böyle bir durumla karşılaştınız mı?

Çok. Ne kadar hassasiyet gösterilse de kırılganlar maalesef kırılır. Ama zaten gençlik böyledir. Zamanla kırılmaktan usanılır ve olgunlaşılır.

Bu şekilde yönlendirmeleriniz ve tavsiyelerinizle yetişen şair, öykü yazarı olarak kimleri sayabiliriz?

Söyleyemem. Bir iddia olur ki bana yakışmaz. Ancak, yakınlık göstermekten onur duyduğum, hemen aklıma gelen Yalçın Tosun, Kerem Işık, B. Nihan Eren gibi sevdiğim yazar arkadaşlarım var, diyebilirim.

Enver Ercan / Varlık: Kaymakama gösterdim yayınlanabilir
Çevrenizde edebiyatla ilgilenen, sizden aldığı tavsiyelerle yazı hayatı şekillenen gençler var. Gelen ürünler genelde nitelikli mi yoksa okurken gülümseten ya da bu kadar olmaz dedirten yazılar şiirler oluyor mu?

İletişim artık internet aracılığıyla kurulduğu için, çevremizde eskisi kadar genç bulunmuyor. Bulunanlarsa hazırlıklı gelmiş oluyorlar zaten. Yazdıkları belirli bir düzeyin altında olmuyor ve edebiyat terbiyesi edinmek için hazırlar. İnternetle kurulan ilişki ise tam bir tiyatro; Varlık dergisine günde ortalama 50, Yasakmeyve'ye 15-20 ileti geliyor. Elbette ağırlıklı olarak şiir. İçlerinde eli yüzü düzgünleri de var ama çoğu ne yazık ki zayıf. Kimi 'bu ay mutlaka yayımlanmasını istiyorum' diye ültimatom veriyor, kimi 'yayınlarsanız bana haber verin' diyor, kimi 'telifi şu hesaba yatırın' diyor, kimi 'kaymakama gösterdim, yayımlanabilir dedi' diyor. Özellikle İnternet şairliği diye bir şey var artık bildiğiniz gibi. Nasıl bir dergiyle iletişim kurduklarının bile farkında olmadıkları için, uyarmamıza rağmen bir şiir dergisine ısrarla öykü gönderebiliyorlar mesela.

Bu gençlerle kurduğunuz iletişim, bir usta çırak ilişkisi sayılabilir mi?

Usta – çırak ilişkisini geleneksel anlamda düşünecek olursak, benimki böyle bir ilişki değil.

Bu tür ilişkilere epeyce tanık oldum: çabucak güdüleniyorlar, sadece edebiyata olsa iyi, dünyaya da ustasının gözünden bakmaya başlıyorlar. Çabuk sıyrılabilirlerse ne âlâ, aksi halde ustalarının kopyaları olarak ortalıkta dolaşıp duruyorlar. Ustalar da zaten, laf aramızda, biat etmeyecek gibi olanı yanına bile yaklaştırmıyor. Ben onlara gidilecek yolların çeşitliliğini, zenginliğini sezdirmeye, bu yolların en iyi ustalarını tanıtmaya çalışırım, meşreplerine uygun yolu bulmak kendi bilecekleri iş.

Tavsiyede bulunurken yönlendirme nasıl olmalı? Ölçüyü nasıl tutmalı?

Ben önce yatkınlığının ne yönde olduğunu anlamaya çalışırım. O yönün özellikleri üzerinde, ustaları hakkında, asla ders vermeden sohbetler ederiz. Zaman içinde kendi özelliklerinin farkına varmaya başlarlar. Bu farkındalık oluşamadığında çabuk koparlar zaten. Şiir yazdığı için çevremize katılan ama öyküyü seçen birçok arkadaşımız oldu. Tabii tam tersi de. Bugün oldukça başarılılar üstelik.

Genç ve heves kelimeleri bir araya gelince kırılganlık da ön plana çıkabilir. Hiç böyle bir durumla karşılaştınız mı?

Oldu elbette. Birbirimizi iyi anlayamadık belki, belki de ya ben, ya o aşırı hassas davrandık. Yine de sonunda bir orta yol bulduk. Yayın yönetmenliği serüvenimde, -ki 30 yıl ediyor- birkaçı geçmez böyle durumlar. Çünkü bir insanı istemeden de olsa kırmak beni çok mutsuz eder.

Bu şekilde yönlendirmeleriniz ve tavsiyelerinizle yetişen şair, öykü yazarı olarak kimleri sayabiliriz?

Dediğim gibi, usta-çırak ilişkisi içinde değil de, arkadaş gibi sohbet ettiğimiz, ilk ürünlerini yayımladığım epeyce yazar-şair var. Sema Kaygusuz, Şebnem İşigüzel, Müge İplikçi, Tuna Kiremitçi, Nilay Özer, Neşe Cehiz, Mehmet Erte, Seyyidhan Kömürcü, Ali Hikmet, Yusuf Uğur Uğurel, Ilgın Yıldız; daha da var ama ilk aklıma gelen bu isimler.

Ayrıca Yasakmeyve şiir dizisinde ilk kitaplarını yayımladığım Deniz Durukan, Türkan Yeşilyurt, Didem Gülçin Erdem, Engin Özmen, Gülce Başer, Eren Aysan, Harun Atak'la başlayan 70 – 80 kişilik bir liste var.

Beşir Ayvazoğlu: Ortam gençlere tuhaf bir cesaret veriyor

Yönettiğim dergiye çok şiir geliyor, hatta şiir akıyor diyebilirim. İyileri de var, çok kötüleri de… Orada burada yayımlanmış şiirleri okuyup 'Ben bunlardan daha iyi yazarım!' diyerek kaleme sarılan ve yazdıklarını imla hatalarını bile düzeltmeden -belki bu hatalarının farkında bile değiller- gönderenler var. Çoğu da söze dergimizin okuyucusu olduğunu söyleyerek başlıyor. Böyle bir girizgâh, 'Madem ben sizin derginizi okuyorum, o halde şiirimi yayımlamak zorundasınız!' anlamına gelir. Üstelik bir de gönderdiği şiir hakkında ne düşündüğümüzü soruyor ve 'Büyük şairsin!' denilmesini bekliyorlar. Tabii, bunlar insanı gülümsetiyor. Denemeler ve hikâyeler için de aynı şeyleri söylemek mümkün.

Mevcut edebiyat ortamı, gençlere tuhaf bir cesaret veriyor; hiç emek sarf etmeden, ter dökmeden, dirsek çürütmeden büyük yazar, şair, romancı vb. olabileceklerini zannediyorlar. Yazdıklarında pırıltı gördüğüm gençlere elbette yüreklendirici cevaplar veriyor, çok okumalarını, yazdıklarına en acımasız eleştirmen gözüyle bakmalarını, defalarca yeniden yazmayı göze almalarını tavsiye ediyor, her alanda olduğu gibi, edebiyatta bir yere varabilmek için sabır, kararlılık ve istikrar gerektiğini, daha da önemlisi, edebiyatın genellikle edebiyat zannedileni aşan bir uğraş, dolayısıyla başka alanlarda da beslenmenin şart olduğunu söylüyorum. Tavsiye ve öğütlerim işlerine geliyor mu, bilmem. Tavsiyede bulunurken, mümkün olduğu kadar yüreklendirici bir üslup kullandığımı söyleyebilirim. Ümit kırıcı olmamaya çalışıyor, yukarıda kısaca özetlediğim tavsiyelerimi sıralıyorum, fakat 'ümitsiz vak'a' olarak gördüklerime 'Sen bu işten vazgeç!' demekten de çekinmem. Ustanın kötü taklitlerine hiç tahammülüm yok. Başlarken taklit kaçınılmazdır; fakat belli bir noktadan sonra ustayla da hesaplaşmanın şart olduğunu çok sık ifade etmişimdir.

Elbette bu şekilde yönlendirmelerimle belli noktalara gelen genç şair ve yazarlar var. Fakat şimdilik isim zikretmeyi doğru bulmuyorum.

10 yıl önce