|

Hangi kitap hangi kitap ile birlikte okunur

Fatma K. Barbarosoğlu
00:00 - 4/04/2007 среда
Güncelleme: 18:13 - 6/06/2007 среда
Yeni Şafak
Hangi kitap hangi kitap ile birlikte okunur
Hangi kitap hangi kitap ile birlikte okunur

Hayatımda ilk defa bir kitabı kıskandım desem bana inanır mısınız? İnanın. Ben kendimi hep okuyucu olarak gördüm. Onun için okumaktan zevk aldığım kitapları "başkası" yazdığı için mutlu mesut oldum. Çünkü, bir kitabın yaşamayı erteleye erteleye yazıldığını bildiğimden, o sevdiğim kitapları başkalarının yazmasını hep ödülüm bildim. Kahrına katlanmadan elde edilen ürünler gibi. Nedenini bir türlü çözemediğim bir şekilde Beşir Ayvazoğlu'nun "1924" ünden kısaca bahseden bir dergi aracılığı ile haberdar olunca, içimde bir tel koptu. Pek kıskançlığı bilmem esasında. Bunu meziyet sanmayın. Yaradılıştan gelen bir özellik.

"1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikayesi"ni kıskanma bahsinden buralara geldik. O küçük tanıtım yazısında Beşir Ayvazoğlu'nun, bir fotoğraftan yola çıkarak dönemin hikayesini anlattığı söyleniyordu. Daha kitabı görmeden tam da benim hayal ettiğim gibi bir çalışma olduğunu hissettim. Aramızda çok yaş farkı olmadığı halde Ayvazoğlu, benim kuşağıma yazdıklarıyla hocalık etmiş bir isimdir. İtinalı ve temiz Türkçe'si, titiz araştırmaları ile "kendimiz"i kaybettiğimizi sandığımız bir anda, Ayvazoğlu'nun satırlarında buluveririz. Aşk Estetiği'ne bu kalem ne çok şey borçludur! Felsefe bölümündeki estetik derslerini, verimli bir alana çeviren Aşk Estetiğinin bıraktığı izdir çünkü. Çünkü Ayvazoğlu'ndan bir noktadan döne döne "BİZ" i temaşa etmeyi öğrenmişizdir.

İyi de bütün bunlarla, "1924"ü kıskanmanın bağlantısı ne diye sormak hakkınız elbet. Bir fotoğraftan bir devri çıkarmak o kadar meselem ki. Saatlerce bir fotoğrafa bakarak uyumadıysanız, ya da önünüzde dünyanın en muhteşem manzaraları akarken bile "kopmamak için" yanınızda gezdirdiğiniz fotoğrafa bakmak adına, manzaraya gözünüzü kapatmadıysanız, benim yazdıklarımı hiç anlamayacaksınız. "1924"ü her yerde bulmak mümkün değil. Bir heves internet sitesine siparişi verip beklemeye başladım. Evi yalnız bırakmıyorum. Kitap gelecek. Gelip geri dönmesin. Geri dönse ne olur! Geldik bulamadık kağıdı bırakırlar, gidip alırsın değil mi? Yok! "1924"e takıldım bir defa. Uzun bir bekleyişten sonra nihayet geldi. (Bu bekleyiş öteki siparişler yüzündenmiş meğer.)

Tam da, kitap okuyamadığım demlerde çıkıp geldi "1924". Gazete yazısı yazmam gereken bir günde. Hem de gündem patlamışken. Diyorum ya ben önce okuyucu sonra yazarım diye. O gün gazete yazısı filan yazmaya hiç uğraşmadım. Termosuma çayımı doldurup rahleme (okumalarımı yerde yapıyorum, boyun fıtığının armağanı) "1924"ü koydum. Konuşa konuşa okudum. (Bunu belki başka bir gün anlatırım.)

Esasında Fatma Aliye'yi yazmak için, dönemin ruhunu yakalayabilmek umuduyla; "edebi kamu"yu bir resim olarak toparlayabilmek tutkusuyla, ince ince iz sürmüş, Üç İstanbul'u döne döne okumuştum. Ama "1924" te bildiklerim ile bilmediklerimi bir fotoğraf üzerinden okumak çok iyi geldi.

"1924"ü okurken Yusuf Ziya'nın Portreleri eşlik etti. Nedenini merak ederken sonunda buldum. Yusuf Ziya gibi, Ayvazoğlu da, evinde ağırlar gibi yazıyor yazdıklarını. İçki içilen masada Akif'in oturuşunu "görüyoruz" mesela. İki yüz kişilik bir konaktan, fakir bir hayatın içine düşen Samipaşazade Sezai'nin hayat kıvrımlarında bir aristokratın imtihanını... İşgalin ıslak ve kirli bir yorgan gibi şehrin üstünü örttüğü o İstanbul akşamında Süleyman Nazif'in kafa çekişini... Velhasıl insanlar "su misali kıvrım kıvrım" akıyor. "1924" en kısa zamanda bir belgesel olarak çekilmeli. Muhteşem bir görsel zenginlik barındırıyor. Hatta Ayvazoğlu'nun alıntılamış olduğu Üç İstanbul sahneleri için hoş bir canlandırma yapılması bile mümkün.


-II-

Bir fotoğrafın uzun hikayesiyle hemhal olmuşken arkasından bir kitap hediye etti bana sevgili Hale Kaplan. Bu kadar zamanına denk gelmiş kitap hediyesi azdır. Gisele Freund tarafından kaleme alınmış olan Fotoğraf ve Toplum kameranın icadıyla beraber toplumsal hiyerarşinin nasıl değişmekte olduğunu çok derinlikli ve aynı zamanda çok rahat bir üslup içinde ele alıyor. Bundan sonra köşe yazılarımda Fotoğraf ve Toplum'dan bol bol izler göreceksiniz. Çünkü Freund'un satırları bir icadın toplumsal düzeni nasıl değiştirdiğini çok güzel anlatıyor. Evet seçici algı. 1924 ile, bir fotoğraftan bir dönemi okumayı öğrenmiş olan zihin, Fotoğraf ve Toplum'u berrak bir su gibi algıladı. Ardından gelen "İngiliz Seyahatnamelerinde Osmanlı Toplumu ve Türk İmajı” adlı Gürsoy Şahin tarafından yapılmış doktora çalışması; kelimeler üzerinden imaj oluşturan ve oluşturduğu imajı bir iktidar biçimi olarak muhkemleştiren oryantalist bakışı, derli toplu önümüze serişiyle nihayet albümün son parçası oldu.


-III-

Ey benim gözleri okuya okuya yorulmuş okuyucularım. Hani hep soruyorsunuz ya ne okuyalım, nasıl okuyalım diye. Ne okuduğunuz kadar neyi nerede ve kiminle okuduğunuz da önemli. Kitap okumakta da sofra düzeni gibi uyulması gereken bir sıra var. Birbirini destekleyen besleyen bir sıra. Yukarıdaki çeşide lütfen bir göz gezdirin ve sonra siz de "besin değeri" yüksek kendi sofralarınızı kurun. Mesele kitap okumak değil, okuduğunu sindirebilmektedir çünkü. Bazı kitaplar, bazı kitapların hazmını kolaylaştırır. Ne çalışıyorsanız çalışın "1924" bütün disiplinler için harika bir atmosfer sunuyor. Bilmem anlatabildim mi?


17 лет назад