|

Hayatı bütün adamın sanatı daha samîmî

Kendisi de bir 'hayatı bütün sanatkâr' olan Uğur Derman, Ömrümün Bereketi adlı kitabında, Heidegger'in dile getirdiği yokoluşa mukabil, bir zamanlar bütünlükleriyle varolmuş sanatkârların hayat hikâyelerini çok güzel anlatıyor

Nuran Ürkmez
00:00 - 13/07/2011 Çarşamba
Güncelleme: 21:57 - 12/07/2011 Salı
Yeni Şafak
Hayatı bütün adamın sanatı daha samîmî
Hayatı bütün adamın sanatı daha samîmî

'Dîni bütün adam' tâbirinin, din ve kültürün henüz ayrışmadığı zamanlarda, aslında 'hayatı bütün adam' anlamına da geldiğini söylemek herhalde yanlış olmaz. Hayatı bütün adam… Yani, varlığı, kimliği, kişiliği kompartımanlara ayrılmamış, inancı ve ahlâkı hayatının bütün tezâhürâtına sinmiş adam… Bilgisi arttıkça bölünmemiş, parçalanmamış, kaybolmamış adam… Bir sahadaki ihtisasını, başka bir sahadaki bilgisinden kopararak değil, bilâkis ona ekleyerek artırıp, öylece büyümüş adam…

Bu 'bütün adam' mevzuunu düşünürken, çok zaman önce okuduğum Kundera'nın 'Roman Sanatı' kitabında Husserl ve Heidegger'den bahsettiği satırları hatırıma geldi. Açıp, tekrar baktım. Şöyle diyor: “…bilgilenmesi arttıkça insan, hem bütünlüğü içinde dünyayı, hem kendisini gözden kaçırıyor ve böylece yokolup gidiyordu. Bu yokoluşu büyülü bir biçimde dile getiren de Husserl'ın öğrencisi Heidegger'di…”

Sanatın bütünlüğe ihtiyacı var

Hayatı bütün adamın, sanatını da elbet bu bütünlük içinde telâkki etmek gerek. Edebiyat, sanat zannımca bu bütünlüğe başka ilim disiplinlerinden daha da çok ihtiyaç duyar. Çünkü, edebiyatın ve sanatın gücü öncelikle tesirindedir. Bir sanat eserinde tesiri mümkün kılan şey ise, samimiyet harcıdır. Kompartıme edilmiş kişiliğin ürettiği sanatta samimiyet noksân olur. Zîrâ bütünlüğü olmayan insan, kendine olan samimiyetini bile usul usul yitirmeye mahkûmdur.

Kendisi de bir 'hayatı bütün sanatkâr' olan Uğur Derman, 'Ömrümün Bereketi' kitabında, Heidegger'in dile getirdiği yokoluşa mukabil, bir zamanlar bütünlükleriyle varolmuş sanatkârların hayat hikâyelerini çok güzel anlatıyor.

Sanatkârların şifâkâr hayat hikâyeleri…

Meselâ; “İlim sahasındaki yüksek mevkiinin yanı sıra, hat san'atı ve mûsıkîde de kolay erişilmez bir mertebeye varan…” Kadıasker Mustafa İzzet Efendi'yi, “Öyle bir bakkal ki, kırk okkalık pirinç çuvalını kaldırıp yerine yerleştirdikten sonra, kalemi kâğıdı alarak, hiç titremeyen o ellerle enfes sülüs-nesih kıt'alar, meşkler…” yazan Filibeli Hacı Ahmed rif Efendi'yi, vüzerâdan Tevfik Paşa'nın bir Ramazan akşamı kendisine diş kirası olarak verdiği İsmail Zühdî'ye aid murakkaayı hayatı boyunca elinden düşürmeyen hattat Sâmi Efendi'yi, mütefennin bir şeyh tipi olan, Özbekler Dergâhı Şeyhi, “mimarî, hendese, kozmoğrafya ve teknik bahislerde o devrin akademik seviyesine erişen, Çağatayca, Arapça, Farsça, Ermenice ve –teknik kitaplardan faydalanabilecek kadar- batı dillerini öğrenmiş…” Hezarfen Edhem Efendi'yi ve daha pek çok, hayat hikâyesinin önünde saygıyla eğileceğimiz sanatkâr şahsiyeti, Uğur Derman'ın kaleminden okumak, öğrenmek, insana hakîkaten şifâkâr geliyor. Bu itibarla 'Ömrümün Bereketi' öyle bir nefeste okunup, tüketilip, rafa kaldırılacak kitaplardan değil. İhtiyaç hâsıl oldukça müracâat edilip, feyz alınacak kitaplardan.


13 yıl önce